MEHMET SUPHİ EZGİ
01 Ocak 1970
(1869-1962) Türk mûsikisi âlimi ve bestekârı.
İstanbul Üsküdar'da doğdu. Babası Telgraf ve Posta Nezâreti muhasebe mü¬meyyizi İsmail Zühdü Bey, annesi Emi¬ne Hanım'dır. Orta öğreniminden sonra girdiği Askerî Tıbbiye'den 1892'de tabip yüzbaşı olarak mezun oldu ve Bingazi'-deki 58. Alay'ın birinci taburuna hekim tayin edildi. Mehmet Suphi asabiye mü¬tehassısı olarak uzun süre burada gö¬rev yaptı. Bu arada Osmanlı-İtalyan har¬bine katıldı ve 1913 yılında İstanbul'a döndü. 1. Dünya Savaşı yıllarında mira¬lay rütbesiyle Beykoz Serviburnu Em-râz-ı İntâniyye Hastahanesİ başhekimli¬ğinde bulundu. İstiklâl Harbi başladıktan sonra Anadolu'ya geçti ve Ankara Mer¬kez Hastahanesİ başhekimliği yanında çeşitli yerlerde hekimlik yaptı. Cumhu-riyefin ilânını müteakip askeriyedeki gö¬revinden emekliye ayrıldıysa da dokuz yıl daha çeşitli yerlerde hükümet ve be¬lediye tabipliği gibi resmî görevlerde bu¬lunduktan sonra istifa etti.
1932 yılında İstanbul Belediye Konser-vatuvarı Tarihî Türk Mûsikisi Eserlerini Tasnif ve Tesbit Heyeti üyeliğine tayin edildi. Böylece Ezgi'nin hayatında, Türk mûsikisi inceleme ve araştırmaları doğ¬rultusundaki çalışmalarının ağırlık ka¬zandığı yeni bir dönem başlamış oluyor¬du. Bu heyetteki çalışmaları on beş yıl sürdü. Son yıllarını Beykoz'da münzevi bir şekilde geçirdi. 12 Nisan 1962 tari¬hinde vefat etti ve Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Fransızca yanında Arapça ile Farsça'¬ya vâkıf ve mûsikiden dinî ilimlere ka¬dar uzanan çeşitli alanlarda geniş bir kültüre sahip olan Ezgi asıl şöhretini Türk mûsikisi çalışmalarıyla elde etmiş¬tir. Henüz beş yaşında iken mahalle mektebinde okuduğu ilâhilerle dikkati çek¬ti. Aynı zamanda hanende ve sazende olan babasının evinde düzenlediği ve dev¬rin belli başlı musikişinaslarının iştirak ettiği toplantılara önceleri sesiyle katıl¬maya başladı. İlk mûsiki derslerini on iki yaşlarında, keman hocalığı da yapan Muzıka-i Hümâyun Kolağası Tahsin Bey-den alan Ezgi, kısa sürede evlerindeki toplantılara kemanı ile iştirak edecek bir seviyeye geldi. Babasının kanun hocası Kanunî Hacı Arif Bey'den Batı no¬tası. Rauf Yekta Bey'den işaretli Ham-parsum notası öğrendi. Daha sonra da bunun gizli Hamparsum denilen şeklini çözdü. On yedi yaşında Zekâi Dede'nin talebesi oldu ve ondan üç yıl kadar ders aldı. Zekâi Dede vasıtasıyla tanıştığı Koz-yatağı Rifâî Tekkesi şeyhi Halîm Efen-di'den önce sînekeman, ardından tanbur dersleri aldı. Halîm Efendi'nin tanbur çalmayı III. Selim'in tanbur hocası İsak'ın talebesi Oskiyamdan öğrendiği göz önü¬ne alınırsa geleneksel tanbur tavrının böylece Suphi Ezgi'ye intikal ettiği anla¬şılır. Hocaları arasında ayrıca, Askerî Tıb-biye'de öğrenci iken derslerine devam ederek birçok fasıi geçtiği Medenî Aziz Efendi ve özellikle seçkin bir dinî mûsi¬ki repertuvarı elde ettiği Bahariye Mev-levîhânesi şeyhi Hüseyin Fahreddin De¬de ile 1911 "den sonra Batı mûsikisi ve armoni dersleri aldığı Edgar Manas'ın önemli bir yeri vardır.
Suphi Ezgi. meşhur musikişinaslardan aldığı çeşitli dersler sayesinde daha ön¬ce yaşamış birçok mûsiki üstadının üs¬lûbuna da nüfuz etti ve bunlar ileride katılacağı eser tesbiti çalışmalarının esa¬sını oluşturdu. 1913te Hüseyin Sadeddin Arel ile birlikte, öncülüğünü Rauf Yekta Bey'in yaptığı Türk müzikolojisi incele¬melerine katıldı. Daha sonra Arel ile Ez¬gi'nin çalışmalarına İştirak eden Salih Murat Uzdilek'le birlikte "Arel - Ezgi - Uz-dilek sistemi'ni ortaya koydu. Türk mû¬sikisinin ses sistemindeki perdelerin ma¬hiyetini tesbit eden bu düzen, uzun yıllar öncesine giden yoğun araştırmalar sonucunda meydana getirilmiştir. Tar¬tışmaları günümüzde de süren Türk mû¬sikisinin ana dizisi konusunda, Suphi Ezgi ile Rauf Yekta Bey arasındaki kar¬şılıklı mektuplarda (1924) ve yine aynı şekilde Türk Musikisi Dergisi'nde Ez¬gi'nin Muhyiddin Erev ve Ekrem Kara¬deniz ile olan yazışmalarında [385] ileri sürülen ve tartışılan fikirler mûsiki araştırmacıları için incelenmeye değer niteliktedir.
Ezgi, İstanbul Belediye Konservatu-varı Tarihî Türk Mûsikisi Eserlerini Tas¬nif ve Tesbit Heyeti'nde önce Rauf Yek¬ta, Ali Rifat Çağatay ve Ahmet İrsoy'la, ilk ikisinin vefatı üzerine (1935) Ahmet Irsoy ve Mesut Cemil'le birlikte, 1943 yılında lrsoy'un vefatından sonra da tek başına çalıştı. Bu çalışmalar, birçok ese¬rin unutulmaktan kurtarılıp yeniden Türk mûsikisi repertuvarına kazandırılması bakımından büyük önem taşımaktadır.
Hamparsum ve Batı notasını iyi bilen Suphi Ezgi, bilhassa eser incelemesi es¬nasında mukayeseler sonucu ortaya çı¬kan farklılıkların giderilmesi hususunda gösterdiği titizlik ve gayretiyle tanınmış¬tır. İyi bir tanburî idi. Aynı zamanda ney üflüyor, keman ve sînekeman da çalıyor¬du. İcracılığının en önemli yönü ise gü¬zel sesinin yanında kendine mahsus ta¬vır ve üslûbunun hâkim olduğu hanen¬deliğidir. Ezgi ayrıca pek çok talebe ye¬tiştirmiştir. Bunlar arasında Kemal Ba-tanay. Ercüment Berker. Fahri Kopuz, Lâika Karabey, Mesut Cemil, Yılmaz Öz-tuna, Ahmet Çağan, Arif Sami Toker ta¬nınmış bazı isimlerdir.
Eserleri.
1- Nazarî, Amelî Türk Musi¬kisi [386]. Türk mû¬sikisi kaidelerinin müsbet ilim esasları¬na göre araştırılıp tesbit edildiği eser, en eskisinden başlayarak mûsikiyle ilgi¬li kaynakların incelenmesi suretiyle ka¬leme alınmıştır. Kendi bestelerinden yir¬mi beşinin de yer aldığı eserde ayrıca 650 civarında yazar tarafından derlenen mûsiki eserinin notası mevcuttur. Bun¬lar arasında Ezgi'nin otuz yıllık çalışma sonucu tesbit ettiği, Türk mûsikisinin zamanımıza ulaşan en büyük eseri ka¬bul edilen Nâyî Osman Dede'ye ait Mi-râciyye'nin ayrı bir yeri vardır.
2- Türk Musikisi Klasiklerinden İlâhîler [387]. Rauf Yekta, Ahmet İrsoy ve Ali Rifat Çağatay ile müşterek olarak hazırlanan eser "Türk Mûsikisi Klasiklerinden" ana başlığı altında yayım¬lanan serinin ilk üç cildi olup 1. cildi tev-şîh, II ve III. ciltleri ilâhi notalarına ayrılmıştır.
3- Türk Musikisi Klasiklerinden Bektaşi Nefesleri [388]. Rauf Yekta, Ahmet Irsoy ve Ali Rifat Ça¬ğatay ile ortak hazırlanan bu eser adı ge¬çen serinin iki cildini teşkil etmekte ve seksen dokuz nefes notası ile bazı ne¬fes güftekâdarının hayatı hakkında kı¬sa bilgiler ihtiva etmektedir.
4- Türk Mu¬sikisi Klasiklerinden Mevlevi Âyin¬leri [389]. Ezgi, kırk bir adet âyîn-i şerif notasının güf-teleriyle birlikte yer aldığı bu eserin ilk dört cildini Rauf Yekta, Ahmet Irsoy ve Ali Rifat Çağatay ile, diğerlerini ise Ahmet İrsoy ve Mesut Cemil'le beraber ha¬zırlamıştır. "Türk Mûsikisi Klasiklerin¬den" serisi içinde yer alan eser on üç fa-sikülden meydana gelmekte olup günü¬müzde Mevlevi" âyinleri konusunda kla¬sik eser hüviyetini kazanmıştır.
5- Hafız Mehmed Zekâî Dede Efendi Külliyâtı [390]. Ahmet İrsoy'la müştereken hazırlanan kitapta Zekâi Dede'nin eserlerinin notaları neşredil¬miştir.
6- Eve Buselik, Mahur Buselik, Muhayyer Buselik, Neva Buselik, Bu¬selik, Hisar Buselik Fasılları [391]. Ahmet İrsoy'la birlikte hazırlan¬mıştır.
7- Tanbûrî Mustafa Çavuş'un 36 Şarkısı [392] Biri hariç eserde yer alan bütün şarkıların ara nağmeleri Suphi Ezgi tarafından bestelenmiştir.
8- Türk Musikisi Klasiklerinden Temcit-Na't-Salat-Durak [393]. Ezgi tarafından tesbit edilen elli dört parça¬nın notasını ihtiva eden eserde Arapça metinlerin tercümeleri de verilmiştir.
Suphi Ezgi'nin hepsi İstanbul Konser-vatuvarı neşriyatı olan bu eserlerinin dı¬şında, ilk kısmı Musiki Mecmuası 'nda (sy. 17-19) tefrika edilmiş "Tanbur Me¬todu" ile yarım kalmış bir "Türk Musiki¬si Solfej Metodu" mevcuttur. Ayrıca İs¬tanbul Enstitüsü üergisi'nde Türk mû¬sikisi usul geçkilerini konu alan bir maka¬lesi yayımlanmıştır [394]. Ezgi Tanbûrî Ali Efendi. Hacı Arif Bey ve Şevki Bey külliyatlarını hazırlamaya çalışmışsa da bunları tamam¬layamamıştır.
Suphi Ezgi 700'den fazla eser beste¬lemiş, ancak bunlardan sadece durak. peşrev, saz semaisi, oyun havası, taksim, beste, ağır semai, yürük semai, marş ve şarkı formundaki 165'ini neşre lâyık gör¬müştür. Sözleri Tevfik Fikret'e ait olan Vatan Şarkısı adlı eseri Paris Konserva-tuvarı profesörlerinden Albert Lavignac tarafından armonize edilmiştir [395]. Şarkılarından yirmi sekizini, 1916 yılında Musahibzâde Celâl'in Lâle Devri Opereti için şair Nedim'in kaside, gazel ve şarkılarından bestelediği eserler teş¬kil eder. Ayrıca kürdî makamının hüsey¬nî-aşiran perdesindeki şeddini "aşkef-zâ", buseliğin aynı perdedeki şeddini de "ruhnüvâz" adlarıyla müstakil yeni ma¬kamlar haline getirmiş ve şeref-i hamî-dî makamının adını "şerefnümâ" olarak değiştirmiştir.