« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Kas

2006

“TÜRK” DEĞİL, TÜRKİYELİ” MİYİZ?

Reha Oğuz TÜRKKAN 29 Kasım 2006

Elektronik postamdan gelen okuyucu mektuplarının hepsine cevap yetiştirmek zor. Fakat şu son günlerdeki sorular, basınımızda gitgide artan bir tezle aynı şekilde kafamı kurcaladığı için bu satırları yazıyorum.

Soru şu: “Biz, Türkiyeli Türkler kendimize “Türk” demekle hata ediyormuşuz, çünkü Türkistan Orta Asya Türklüğüyle genetik bir ilişkimiz kalmamış. Anadolu’da bin bir ırkla karışmışız melez bir milletmişiz.”

Doğru mu?

Bu sorunun cevabını yıllardır makalelerimde ve kitaplarımda (özellikle 1989’da yayımlanan Biz Kimiz’de) ve 2002’de Yeni Türkiye’nin yayımladığı 25 ciltlik Türkler ansiklopedisini 1. cildinde (s. 409-423) uzun uzadıya verdim, ama anlaşılan anlatamamışım. Biraz daha açık seçik yazayım.

Irkçılık İthamı

Kasım ayında milliyetçi bir dergide, Almanya’da yaşayan bir Türk yazar “Irkçılık” başlıklı bir makale yazmış. Hem de babası maruf ırkçı olan bir kişi. Vaktiyle babasına zıt gitmek için olacak, komünizmi benimsemiş olan, daha sonra da, Sovyetler çökünce ve kendi evliliği de bitince o ideolojiden boşanan yazar şu iddiaları savunuyor:

Biz “Malazgirt’ten sonra güç-belâ 250.000 kişiyle ve daha sonra oflaya puflaya 500.000 kişiye ulaşarak Anadolu’ya indiğimizde burada en az 7-8 milyon yerli ahali” yaşıyormuş. Buna rağmen ırkçılar saf Türk olduğumuzu iddia ediyorlarmış.

Adını veremeyeceğim bu yazar (veremeyeceğim, çünkü rahmetli babasıyla iyi ve kötü günler yaşamıştım, o tatsız günlerin kapısını açmak istemiyorum), yazısının sonunda, babasının ırkçılığını saklayamayacağını iyi bildiği için, onu güya savunuyor. Benim de Galatasaray’dan hocam olan Halit Fahri Ozansoy’u öne sürüp, babasını “ırkçılığa sürükleyen, Türkiye’deki, azınlıkların ırkçılığı olmuştur” diyerek bitiriyor makalesini.

Babasından bu kadar da mı habersiz?

Bana sorsaydı keşke! Yayımladığım derginin iki defa kapatılmasına sebep, merhumun aşırı ırkçı hem de azınlık dediklerimize değil, ırkı ayrı Müslüman vatandaşlarımıza karşı benden habersiz çıkan yazıları olmuştur. Birbirimizden koptuktan sonra gene bu çeşit ırkçı bir yazısı yüzünden rahmetli Alparslan Türkeş de seçim sırasında ecel teri dökmüş, bana anlatmıştı.

Gene de yazarın babasıyla, Türk tarihi bilgisine, romancılığına ve milliyetçiliğine saygım dolayısıyla barışmış, komünistlere karşı birlikte mücadele vermiştik. Şimdi oğlu çıkıyor, babasının Türklük konusundaki görüşlerine tam zıt fikirler ortaya atıyor, Türkçülüğün temel ilkelerini çürütmek için de ırkçılık damgası vuruyor!

Türkiye’deki halkın kökenini doğru olarak görmekle ırkçılığın birbiriyle alâkası yoktur. Biraz sonra belirteceğim gibi, bu görüş sırf tarih ve antropolojiyle ilgili bir bilim konusudur. Gerçeklerin böyle olması milliyetçileri memnun, solcuları gayri memnun edebilir. İdeolojik bakış açılarına göre doğruları eğip bükmek dürüst bir hareket olmaz.

Gen Bilimcisi Profesör Hanımın İddiaları

Bir başka yanlış ses, daha saygın sıfatlı bir hanımdan geliyor. Onun adını verebilirim: Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünden Prof. Dr. Aslı Tolun. Milliyet gazetesinde –gene kasım ayında, 27’sinde- koca bir manşet şu sözle bilimsel gerçeği haykırıyor:

“Genetik olarak en karışık toplum biziz!” Ve ikinci başlık: “Türklerin genetik bakımdan Orta Asya’daki toplumlardan çok Yunanlılara, İtalyan ve Bulgarlara benzediğini belirten Prof. …”vs.

Bir noktayı daha belirtmiş sayın Profesör: “Anadolu’da 48 etnik grup” varmış. Aslı Hanım 7 Ocak 2004’te Ankara’da bir konferans verecekmiş (kendisiyle telefonla kısaca görüştüm, kızımın da adının Aslı(han) olduğunu, Chicago Üniversitesinde arkeoloji profesörü olduğunu, benim de ön-tarih-prehistorya- uzmanı olduğumu söyledim).

Bakalım bu buluşma veya karşılaşma nasıl geçecek? Ama genler profesörünün bilimsel yaklaşımında bariz hatalar var., bunlara şimdiden işaret etmek istiyorum:

1. “48’li etnik grup”, bayanın uzmanlık dalına biraz uzak. Onun mesleği biyoloji, etnik grup konusu ise sosyolojinin işi. Kültür işi. Ama, diyebilir ki, etniklikte köken de bir etkendir.

Doğru. Ben de onun için biraz uzak tabirini kullandım. Az da olsa, uzaklık yanıltıcı oluyor. O sözünü ettiği “48 etnik grup” yıllar önce Türkiye’de yazı ve bir de kitap konusu olmuştu. Yörüklerin ve Türkmenlerin bile Türk’ten farklı birer ırkmış gibi, bu 48 sayısının içine alınışı ağır eleştirilere konu olmuştu. Etnik grup tarifinin içinde Alevîler gibi pek çok din ve mezhep farklılığı gösteren topluluklar da vardı. Etniklik sade ırk farkını esas alıyorsa diyecek yok; fakat bir genetik uzmanı etnikliği yalnızca ırk özelliği gibi görüp “Anadolu’da 48 tane var, onun için Türkler biyolojik-genetik olarak 48 tane farklı soylu bir millettir” demeye getirirse hatalı olur.

2. Genlerin dağılımı: Türkiye Türklerinin kan gruplarında A ve B az çok eşit miktarda olup, az oranda o da vardır. Türk ırkının oluşumu, Avrasyalı A kan gruplu Alpinlerle B kan gruplu Asya Amerindlerin evlenmeleriyle gerçekleştiğine göre bu normaldir; B kan grubunun bu yüksek oranı, Anadolu’ya ve Batı’ya değil, Orta Asya menşeine işarettir.

DNA ölçümlerini o gazete röportajı açıklamadığına göre yorum yapma imkânım yok. Şu anda sorumuz şu: DNA ölçümleri o 48 etnik gruba göre yapılmışsa, kültürce Türk diye bilinenlerin DNA’sında benzerliklerin oranı nedir?

Antropolojik Gerçekler

Kültür, din ve mezhep ağırlıklı olan etnikliği sırf genetik farklılıkmış gibi gören profesör hanım, genetik konusuna, ikisi de vücut kalıtımıyla ilgili oldukları için asıl önemli bilim dalı olan antropolojik ölçümlerden neden söz etmiyor?

Ne diyordu?

Yunanlılara ve İtalyanlara daha çok benziyormuşuz (Bulgarlardan da söz ediyor ama, onların oluşmasında 3 Türk 5 Slav karışımı bulunduğundan yanıltıcı bir örnek oluyor). Antropolojiye giren bu iddiayı ele alalım ve antropoloji bilimine göre cevap verelim:

Türkler Anadolu’da % 92 gibi çok büyük çoğunlukla yuvarlak başlı (brakisefal)dır. Benzediğimiz ileri sürülen Yunanlılarla İtalyanlar ise % 73-88 gibi bir çoğunlukla uzun başlı (dolikesefal)dır. Komşularımızdan Araplar da, İranlılar da öyle. Yani antropolojik ölçülerle bize en benzemeyenler. Buna karşılık Azerbaycan ve Türkistan (Orta Asya) Türkleri, tıpkı bizim gibi, % 90’ları aşan bir çoğunlukla brakisefaldirler (bazı Kafkas kavimleri, özellikle
Gürcüler de).
***

Antropoloji biliminin diğer bir kıstası da göz rengi ve göz kapağının şeklidir. Türkiye Türklerinin göz rengi çoğunlukla kahverengi ve % 10-15 oranında da yeşil-elâ veya karadır. Yunanlıların, İtalyanların ve gene komşularımızdan Araplarla İranlıların ise büyük çoğunlukla kara ve az nispette kahverengi ya da mavidir. Yani bizden farklı.

Kafkas ve Türkistan Türklerinde kahverengi göz çoğunluktaysa da, Kıpçak-Tatar Türklerinde yeşil-elâ göze sık rastlanır.

Gelelim göz kapağı biçimine:

Türkiye Türklerinde 4 tip tespit edilmiştir: Biri dümdüz (% 12.78), ikincisi (dikkatli bakmak şartıyla ) belli belirsiz çekikli-düz göz (% 40.49), üçüncüsü iyice belirgin Yörük tipi çekik (% 41.32), sonuncusu Moğol-Çinli tipi tam çekik göz (% 5.41). Türkistan Türklerinde ise 3. tip çekikli göze % 70-80 gibi bir çoğunlukla rastlanır.

Toparlarsak, Yunanlılar, İtalyanlar ve Avrupalıların neredeyse % 90-95 kadarı 1. tip düz göze sahiptirler. (Kelt kökenli İrlandalılarda 2. tip çok hafif çekikliğe sıkça rastlanır).

Türkiye Türklerinde 2. ve 3. tip göz çekikliği toplam % 81.81 gibi büyük bir çoğunluk arz eder ve böylelikle Orta Asya gen özelliğini açıkça devam ettirir. (1. Bu ölçümler Prof. Dr. Afet İnan’ın doktora tezi olarak İsviçre’de yayımlanmıştır. Atatürk’ün direktifiyle Sağlık Bakanlığınca iki ayrı tarihte ölçüler alınmış, Atatürk kişisel olarak düz göz tipini tercih etmekle beraber sonuçların Türkiye’de de yayımlanmasına karşı çıkmamıştır. Yani uydurmacılık söz konusu değildir. 2. İlginçtir; sırf kadınlar üzerinde yapılan ölçümlerde çekik göz özelliği daha çok çıkmıştır. Bu da, biyolojinin yaratıklarda başlangıç özelliğinin dişilerde daha baskın olduğu yasasını doğrulamış oluyor).
Bütün bunlar, Türkiye Türklerinin Orta Asya kökenli olmadıkları tezini çürütmeye yeter de artar sanırım. Artar, çünkü kesin şekilde genetik ilişkilerin kanıtı bunlar.

Peki, tarih gerçekleri ve “onlar (Anadolu yerlileri) çoktu, biz (Türkler) azdık” gibi nüfus oranlarıyla ilgili iddialara ne demeli?

Rakamların ve tarihî gerçeklerin tahrif edilişini de gelecek yazımda açıklayacağım.

BİBLİYOGRAFYA
Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu, Türk Antropolojisi, 1941
Turkish-Amerikan Encyelopedic digest, New York, C. 1. 1971
Prof. Dr. J. P. Roux, Histoire des Turcs, Paris, 1984
Porf. Dr. R. O. Türkan, Türklerin Ataları, 1987, Türk Dünyası Araştırmaları; Biz Kimiz, 1989, Türkler, 2002.
Prof. Dr. E. Piltard, Les Races et l’Historie, Paris, 1932 (ayrıca Prof. Dr. Deniken, Topinard… vs.)
Prof. Dr. G. Poisson, Le Peuplement de l’Europe, Paris, 1919.
Prof. Dr. C. Kaphart, Races of Mankind, New York, 1960.
Prof. Dr. R. Dixon, The Racial History of man, New York, 1923.
Prof. Dr. Afet Uzmay, “Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri”, Belleten, C. IV, Ankara
Prof. Dr. Afet İnan, “Recherches’sur les Caracteres anthropologique des Populatious de la Turquie”, Cenevre, 1939

Türk Yurdu Dergisi, sayı: 197, sh: 36-38

Ziyaret -> Toplam : 125,07 M - Bugn : 92443

ulkucudunya@ulkucudunya.com