MAHMUD CELÂLEDDİN PAŞA
01 Ocak 1970
(1838-1899) Osmanlı devlet adamı, tarihçi, hukukçu, hattat, şair ve bestekâr.
İstanbul'un Vefa semtinde doğdu. Sad¬razam Çorlulu Ali Paşa'nın beşinci kuşaK torunlarından olduğu için Çorluluzâde la¬kabıyla da anılır. Babası Maliye Nezâreti muhasebecisi Mehmed Aziz Efendi'dir. 1849'da rüşdiyeden, 1852'de Dârülmaa-rif'ten mezun olmasının ardından özel hocalardan ders gördü, Arapça ve Fran-sızca öğrendi. Memuriyet hayatına on beş yaşında İken maaşsız olarak Meclis-i Vâlâ Mazbata Odası'nda kâtip muavinliğiyle başladı. İki yıl sonra Meclis-i Vâlâ Mühim-me Dairesi'nde başkâtip oldu. Bu arada Mehmed Emin Âlî Paşa'nın dikkatini çe¬kerek teveccühünü kazandı. 1867'de Âlî Paşa'nın maiyetinde Girit'e gitti ve paşa ile beraber beş ay kadar orada bulundu. 1868'de kurulan Şûrâ-yı Devletin üyeliği¬ne getirildi ve başkâtipliğini yaptı. 1870'-te Dahiliye müsteşarlığına ve âmedciliğe tayin edildi. Âlî Paşa'nın 1871'de vefatı üzerine onun çevresine güvenmeyen Mahmud Nedim Paşa tarafından görev¬den alındı. 1873'te Adliye Nezâreti Mu-hâkemat Dairesi üyeliğine, 1875te tekrar âmedciliğe getirildi. II. Abdülhamid'in tahta çıkışının ardından azledildiyse de iki ay sonra ikinci defa Şûrâ-yı Devlet üyeli¬ğine, 1880'de Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi ikinci reisliğine tayin edildi. Abdü-laziz'in tahttan indirilmesi ve şüpheli ölü¬müyle ilgili soruşturmalardaki faaliyeti ve verdiği raporlarla (jurnaller) ön plana çıktı ve kendisine 1881 'de vezirlik rütbesi verildi. 1885'te Umûr-ı Nâfia Komisyonu üyeliğine seçildi. 1887'de fevkalâde me¬muriyetle Girit'e gönderildi. Burada kal¬dığı kırk günlük süre içinde ve dönüşte uğradığı Sisam'da genel asayişi düzene koymadaki başarısından dolayı padişah tarafından Murassa Osmânî nişanı ile tal¬tif edildi. Aynı yıl içerisinde Muvâzene-i Umûmiyye Komisyonu reisi oldu. 26Aralık 1887'de Maliye nazırlığına getirildi. Sad¬razam Yûsuf Kâmil Paşa'nın talebi üzeri¬ne 9 Ağustos 1888'de azledildi. Haziran 1889'da karışıklıkları önleme göreviyle ye¬niden Girit'e gönderildi. Burada bulundu¬ğu sırada saldırıya uğrayarak başından kurşun yarası alınca İstanbul'a döndü ve ikinci defa Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dai¬resi reisliğine tayin edildiyse de kendi is¬teğiyle ayrıldı. Bir ara Hudâvendigâr va¬liliği yaptı, arkasından 30 Ağustos 1891'-de Ticaret ve Nâfia nâzın oldu. On bir gün sonra karışıklıkların yoğunlaştığı Girit'e vali vekili olarak gitti. döndü. Kasım 1895'te ikinci defa Ticaret ve Nâfia nâzın oldu ve vefatına kadar bu görevde kaldı. 18 Ocak i 899 tarihinde İs¬tanbul'da öldü ve Beşiktaş Yahya Efendi Mezarlığında toprağa verildi. İki defa evlenen Mahmud Celâleddin Paşa'nın ilk eşinden daha sonra Paris büyükelçisi olan Salih Münir Paşa dünyaya geldi. Tanınmış bestekârlardan Şemseddin Ziya Bey ve Sivas eski mebuslarından Atıf (Esenbel) ikinci eşinden oğulları, eski büyükelçiler¬den Melih Esenbel torunudur.
Meslek hayatında bazısı yabancı dev¬letler tarafından olmak üzere pek çok nişanla taltif edilen Mahmud Celâleddin Paşa bulunduğu görevlerde gösterdiği başarı ile temayüz etmiştir. Keçecizâde Fuad. Mütercim Rüşdü, Mahmud Nedim ve Midhat paşalar gibi ünlü devlet adam¬ları ile çalışmış. Sultan Abdülaziz ve II. Abdüihamid dönemlerinin siyasî olaylarına ve devlet işlerine yakından şahit olmuş¬tur. II. Abdülhamid'e pek çok konuda ve özellikle ıslahatlarla ilgili lâyihalar hazır¬lamıştır. Devlet adamlığının yanı sıra bir hukuk ve tarih âlimi olan paşa, diğer ta¬raftan yazdığı mazbata ve tezkireleri Ba¬bıâli kalemlerinde örnek kabul edilen dö¬neminin en tanınmış münşilerindendi. Hat sanatının özellikle rik'a tarzında eser¬ler verdiği gibi mûsiki alanında da bazıları çok beğenilmiş otuz kadar bestesi günü¬müze ulaşmıştır. Hudâvendigâr valiliği sırasında (1891) Bursa'da bir darülaceze yaptırdığı bilinmektedir.
Eserleri.
1. Mir'ât-ı Hakikat. Tanzimat ve I. Meşrutiyet devirleri siyasî tarihinin iç ve dış olayları hakkında temel kaynak-lardan biri olarak kabul edilir. Kendi ifa¬desine göre eserini bizzat şahidi olduğu hadiseler kaydederek, diğer olayları da şahitlerinden ve sözüne güvenilir kişiler¬den bilgi edinmek suretiyle ve ilgili bel¬geleri inceleyerek kaleme almıştır. Bu¬nunla birlikte zaman zaman dönemin olaylarında ve çekişmelerinde kaçınılmaz olarak taraf bulunduğundan kitapta bu¬nun etkileri yer yer görülür. İstanbul'da üç cilt halinde basılan eserin (1326-1327) her cildi dört bölümden oluşmaktadır. Baş tarafta Osmanlı - Rus ilişkilerinin son 150 yılını anlatan bir özetin ardından Sultan Abdülmecid'in cülûsuyla asıl konuya giri¬lir. Eser İsmet Miroglu, M. Derin, M. Hacıoğlu, Ö. Akdaş tarafından sadeleştirile¬rek yayımlanmıştır (İstanbul 1979-1980). Ancak bu neşir eksik olduğundan İsmet Miroglu kitabın tamamını yine sadeleşti-rerek tek cilt halinde tekrar neşretmiştir (İstanbul 1983).
2. Ravzatü'l-kâmilîn (İs¬tanbul 1289). 1703yılında II. Mustafa'nın tahttan indirilmesi ve yerine III. Ahmed'in cülusu ile sonuçlanan Edirne Vak'ası'n-dan bahseden Mehmed Şefik Efendi'nin Şefiknâme adlı eserinin şerhidir. Mah-mud Celâleddin Paşa'nın yayımlanmış diğer eserleri de şunlardır: Âsâr-ı Man¬zume (İstanbul 1311); Münşeât-ı Mah¬mud Celâieddin Paşa (İstanbul 1312); Miftâhu'l-esrâr [1][322] Ahlâk (istanbul 1327). Müellifin 1282-1285 (1865-1868) Girit olaylarını ele alan Girid İhtilâli Tarihi adlı eseriyle [2][323] Mecmûa-i Eş'âr [3][324] henüzyayım-lanmamıştır.
Mûsiki.
XIX. yüzyılda şarkılarıyla ta¬nınmış bestekârlar arasında önemli bir yeri bulunan Mahmud Celâleddin Paşa, daha ilk mektep sıralarında iken annesin¬den almaya başladığı mûsiki bilgilerini da¬ha sonra Dellâlzâde İsmail Efendi ile ge-liştirdi. Bu arada dönemin diğer musiki¬şinaslarından ders alarak kendini yetiştir¬di. Şiirle de uğraşan ve manzumelerinde "Celâl" mahlasını kullanan paşa şarkıları¬nın pek çoğunun güftesini kendisi yazmış, ayrıca güfteleri birçok musikişinas tara¬fından bestelenmiştir. 200'ün üzerinde eser bestelemesine rağmen bunlardan ancak otuz kadarı günümüze ulaşabilmiş¬tir. [4][325] Eserlerinin ara nağmelerini Kemen-çeci Vasilaki'ye yaptırdığı söylenen Mah¬mud Celâleddin Paşa, Hacı Arif Bey ve Şevki Bey'in etkilerinin sezildiği lirik ve akıcı bir üslûpla bestelediği eserlerinde prozodinin güzel örneklerini ortaya koy¬muştur.
Eserleri içinde, "Nâr-ı firkat şûle-pâş oldukça sînem dağlıyor" mısraiyla başla¬yan bayatî, "Sevdiğim cemâlin çünki göre-mem" mısraıyla başlayan hüseynî, "Dil-i bîçâre seninçün yanıyor" mısraiyla başla¬yan ısfahan, "Sen beni bir buseye ettin fe¬da" mısraıyla başlayan kürdîli-hicazkâr, "Fitneler gizlemiş mahmur gözüne" mıs¬raıyla başlayan rast şarkıları günümüzde de zevkle çalınıp okunan eserler arasın¬dadır.
Parlak sesinin yanı sıra tavır sahibi bir hanende olan Mahmud Celâleddin Paşa'¬nın özelliklerinden biri de dönemin önemli musikişinaslarını teşvik ve himaye ederek onlara yeni imkânlar sunmuş olmasıdır. Yazın Büyükada ve Çubuklu'daki evi, kışın önceleri Aksaray'da, son zamanlarında Nişantaşı'ndaki konağı, İstanbul'un seç¬kin musikişinaslarının haftanın belirli günlerinde toplanması ile mûsiki icra ve sohbetlerinin yapıldığı birer sanat mah¬fili haline gelmiştir. Tanbûrî Cemil Bey, Kemençeci Vasilaki ve Lemi Atlı gibi pek çok ünlü sanatkârın yetişmesinde Mah¬mud Celâleddin Paşa'nın büyük rolü ol¬muştur. Çocuklarından Şemseddin Ziya Bey de Türk mûsikisinin şarkı bestekâr-larındandir.