Kriz yönetimi
Mahir KAYNAK 30 Ekim 2007
Bazıları bir kriz yaşadığımızı ve sorunun bu krizin aşılması olduğunu düşünüyor. Oysa çoğunlukla kriz içinde bulunduğumuz şartların bir sonucudur ve onu yaratan bir aktör bulunmaz. Şu anda bir mücadele içindeyiz ve burada karşı taraflar vardır. Doğru teşhis bir kriz değil bir savaş yaşadığımızı kabul etmektir.
En yetenekli askerlerden oluşan bir ordu, kötü yönetilirse, kendisinden zayıf güçlere yenilebilir, iyi bir sevk ve idare beklenenden daha iyi sonuçlar alınması sağlayabilir. Bugünkü mücadele sadece ordularla yapılmamakta, boyutları yaşamın her alanını ilgilendirmektedir.
En sık rastlanan hata olayların sadece bir yönüyle ilgilenmek ve tüm mücadeleyi bu alanda yürütmektir. Şu anda da sorunun terör olduğunu ve bunun ortadan kaldırılmasıyla meselenin biteceğini düşünüyoruz.
Bir mücadelenin nasıl yapılacağını kendi dışımızdaki bir örnekle inceleyelim ve sorunun görünen yüzüyle uğraşmak yerine çok farklı alanlarda yapılacak düzenlemelerin nasıl etkili olduğunu görelim.
SSCB dünyadaki dengelerin kendi aleyhine değiştiğini gördü. İzlediği politikaları sürdürürse kaybedeceğini anladı. Herkes sorunun ideolojisinden ve sisteminden kaynaklandığını düşünüyordu. Oysa SSCB ekonomi yönetimini değiştirmek ve sistemin içinde düzenlemeler yapmak için yoğun bir arayış içindeydi. Ben de bu konuda yazılan makaleleri izliyordum. Ancak onlar sorunun siyasi olduğunu gördüler ve mevcut uluslararası dengenin sürdürülemeyeceğini anladılar. Bunun doğal sonucu olarak dengeyi temelinden yıkmanın ve yeni bir dengenin kurulması gerektiğine karar verdiler.Yani ekonomik sistemden ekonomiyi düzenlemek için değil siyasi bir sonuç almak için vazgeçtiler.
Kendileri yıkılmıştı ama karşı taraf da zembereği boşalmış gibiydi. Çok güçlü yaylardan oluşan zembereğin bağlantı noktası kopmuş ve işlevsiz hale gelmişti. Geçiş döneminde karşı hamleleri savuşturmak için her türlü tavizi verdiler. Rusya dağılmış ve kontrol altına alınmış gibiydi. İkinci bir hamleyle dünya sahnesine yeniden çıktılar ve yeni dengenin bir tarafında olmak iddiasındalar.
Şüphesiz bizim durumumuz onlardan çok farklı. Zaten bir benzerlik aramıyorum ama bir mücadelenin nasıl yapıldığını örneklemeye çalışıyorum.
Bir mücadelenin ilk aşaması karşı tarafın hedefini doğru tespit etmektir. Biz bunu doğru yapsak bile bu amacın gerçekleşmemesine çalışırız ama yeni bir model oluşturmayız. Oysa parola şu olmalıdır: ‘Değişirim ama karşı tarafın istediği gibi değil, değişim benim için bir fırsattır. Sen kazandığını sanırsın ama benim yendiğimi bile anlayamazsın.’ Rusya bunu yaptı. Herkes yıkıldı, dağıldı derken o, eskisinden daha güçlü bir konuma geldi.
Bir kavgada her şeyi koruyamazsın. Mücadeleyi zayıf yanından kabul etme. Bırak o alanda karşı taraf ön alsın. Sen çatışmayı güçlü yanına çekmeye çalış.
Türkiye’nin güçlü yanı dünya dengeleri üzerinde oynayacağı roldür. Kim çatışmayı başka alana çekerse Türkiye bu kozunu ortaya koymalıdır. Bunun olmazsa olmaz şartı ülkede tam egemen bir devletin olması ve bunun, önündeki meselenin bir akıl oyunu olduğunu bilmesidir.