Irkçı ve etnik kafa
HASAN ÜNAL 30 Ekim 2007
‘BUGÜNKÜ kutlamaları, bu duygu birliğini daha da derinleştirmek, milletimizin hiç bir ferdini dışarıda bırakmadan birbirimize ve Cumhuriyetimiz’e sadakatimizi en üst düzeyde göstermek için çok anlamlı bir fırsat olarak görüyorum. Bugün, Atatürk’ün ‘En büyük eserim’ dediği Cumhuriyet değerlerimiz etrafında her zamankinden daha güçlü bir şekilde kenetlenme günüdür.
Bu anlamlı günde aziz Türk Milleti’nin kardeş kavgası çıkarmak için beyhude bir çaba içinde olan şer ve nifak odaklarına bir kez daha en anlamlı cevabı vereceğine inanıyorum... Ben etnik kökeni, inancı, yaşam biçimi ne olursa olsun hiç bir vatandaşımızın devletine, milletine, bayrağına, vatanına ve Cumhuriyet değerlerine sadakatinden asla şüphe duymuyorum.’
Yukarıdaki satırlar Başbakan Erdoğan’ın 29 Ekim vesilesiyle yayımladığı mesajdan alındı. Başbakan Erdoğan ve AKP polit bürosunun ‘Türk Milleti’ kavramı aleyhine yaptıkları konuşmalar hatırlandığında, yukarıdaki satırlar tam bir çark etme olarak görülebilir. Geçen yıllarda Başbakan Erdoğan tarafından ortaya atılan ‘Türkiyelilik’ kavramı ve ‘Türk Milleti’ yerine pek çok etnik grubun sayılması ve Türklüğün de bunlardan biri olarak algılandığı konuşmalar Türk Tarihi’nin acı sayfaları arasında yerini aldı.
Seçimler sırasında da geriye dönüş olmuştu
EĞer Erdoğan bu noktaya gelmişse, daha önce millet kavramına verdiği zararlara rağmen mevcut durumu tasvip etmek yerinde olurdu. Ancak söz konusu mesajın içerisinde yer alan bir cümle Başbakan Erdoğan’ın kafasına yerleştiği anlaşılan etnik yaklaşımın hâlâ devam ettiğini gösteriyor.
‘Türk’ kavramına ırkçı bir mantıkla karşı çıkan sözleri o yıllarda yeniden hortlayan PKK terörünün istediği bir siyasi hava oluşmasına büyük katkı sağlamıştı. Başbakanın buram buram etnik milliyetçilik kokan açıklamaarı PKK’nın temsilcileri tarafından ‘Türk’ kavramına saldırmak amacıyla yaptıkları konuşmalarla muhteva olarak her zaman ve bütünüyle, ifade olarak da çoğu zaman cümle cümle örtüşüyordu.
Aynı dönemde demokratikleşmeyi sadece TSK’ya ve Türk Milleti’ne saldırı olarak anlayan ‘ikinci cumhuriyetçi’ takımla Fitne-Fesat Medyası’nın yaptıkları yayınlar, PKK yeniden teröre başlarken, örgüte o zamana kadar hiç bir zaman elde edemediği derecede müsait psikolojik ortam hazırlamıştı. Ancak milletin verdiği tepkiler üzerine hemen tornistan yapan Erdoağan yaklaşan seçimler dolayısıyla bir yandan ‘Kurban Olam Ayına Yıldızına’ sloganıyla bayrağa sahip çıkarken, ‘Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Devlet, Tek Vatan’ sözlerini her yere yazdırmak zorunda kalmıştı.
Şimdiki görüşleri
Mİllet konusu gibi en hayati bir mevzuda Başbakan Erdoğan’ın kafasının bu derece karışık olması kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiye Cumhuriyeti gibi ulus-millet yapısına sahip bir devletin başbakanının millet kavramıyla ve ulus devlet yapısıyla asgari değil azami derecede barışık olması gerekmez mi?
29 Ekim mesajından yukarıda aktardığımız satırlar Başbakan’ın millet konusunda olumlu denilebilecek bir dönüşüm sergilediğini gösterse de, hâlâ etnik milliyetçi bir kafa yapısının görüşleri üzerinde hakim olduğu açık. Çünkü, ‘Ben etnik kökeni, inancı, yaşam biçimi ne olursa olsun hiç bir vatandaşımızın devletine, milletine, bayrağına, vatanına ve cumhuriyet değerlerine sadakatinden asla şüphe duymuyorum.’ dedikten sonra kullanılan şu cümle ‘Cumhuriyetimizin en büyük başarısı da bana göre milletimizin bütün fertlerini vatandaşlık temelinde birleştirmiş olmasıdır.’ ‘Türk’ milleti kavramıyla hâlâ barışık olmadığını gösteriyor.
Üstelik bu sözlerin PKK terör örgütünün en azgın saldırılarını pervasızca gerçekleştirdiği, Barzani-Talabani ikilisinin iyice şımarıklaştığı bir zamanda söylenmesi kafa karışıklığının ne kadar vahim hale geldiğini daha açık gösteriyor. Başbakanın anlaması gereken gerçek şudur. Millet yüzyıllar içerisinde meydana gelen ve zamanla siyasi bir kimlik halini alan bir olgudur. Etnik kimlik ise çok dar anlamlı olup, bir etnik kimlik o etnik kimliğe mensup insanların milli kimliği anlamına gelmez.
Başka bir ifadeyle, insanlar farklı etnik kimliklere mensup olsalar bile aynı milletin fertleri olurlar. Bunu anlamak istemeyen etnik kafalar ile AB ve ABD güdümündeki çevreler yeni bir millet yaratmak ve Türk milletini bölmek amacıyla faaliyet gösterirken Başbakanın hâlâ vatandaşlık temelinde bir birliktelikten söz etmesi vahim bir durumdur.
Kosova’daki Arnavutlar da Sırbistan vatandaşıydı; ama Sırplarla Arnavutlar arasında neredeyse hiç karışık evlilik olmadı. Kosovalı Aranavutlar Sırbistan’ın diğer büyük şehirlerine yerleşmediler. Sırbistan siyasetinin parçası olmadılar. Bunları yapmak isteseler Sırplar izin vermezdi. Acaba bizdeki Kürt kökenli insanların yüzbinlerinin belki de milyonlarının başka etnik gruplara mensup insanlarla evlenmiş olması, Türkiye’nin dört bir yanına yerleşerek hayat kurmaları Başbakan’ın aklını hiç karıştırmıyor mu?