Fethe giden yol ve yolcu
Abdullah FARUK 01 Ocak 1970
Dünyada meydana gelen ve büyük değişimlere sebep olduğu için çağ açıp kapattığı söylenilen bir çok tarihi olay; aslında insanlığın asıl kaynağını, vazifesini arayışının somutlaşmış halidir. Kimi zaman büyük değerlere sahip çıkmayanlara verilen bir ceza, kimi zaman ise inanmanın ve inandığı şeyi hakim kılmanın verdiği bir mutluluk şeklinde sonuçlanan bir mücadelenin özetidir.
İşte bu mücadelenin dönüm noktalarından birisi de İstanbul’un fethidir. Fetih gerek kendisini hazırlayan şartlar gerekse sonuçları itibariyle çok iyi tahlil edilmesi gereken bir olgudur. Nitekim bunun farkında olan bir çok insan bu konuda uzun uzadıya çalışmaktadır.
Dünyada güzellikleri ikame etmek için kurulan ilk merkez Kâbe olmuştur. Bundan sonra da kurulan bir çok “hikmet merkezi” bu amaca hizmet etmiştir. Kabe ile başlayan bu merkezler zamanla yer değiştirmiş önce Kudüs daha sonra kısmen Bağdat gibi İslamî şehirler bu amaca hizmet etmiştir. İstanbul’dan önceki son halka Endülüs olmuştur.
İslam dünyaya yayıldıkça ufuklar genişlemiş ve yeni hikmet merkezlerine ihtiyaç artmıştır. Gelişen şartlar bu merkezin İstanbul olması gereğini ortaya koyunca müslümanlar; Peygamber buyruğuna da nail olabilmek için Hz. Osman dönemiyle birlikte başta Anadolu’nun iç kesimlerine (Ankara’ya kadar) olmakla birlikte İstanbul’a doğru fetih hareketlerini genişletmişlerdir. Rivayetlere göre 29 veya 35 kez kuşatılan İstanbul, İslam âleminin “Kızıl Elması” olmuştur. Emeviler dönemiyle başlayan İstanbul’un fethi fikri sonuç vermemekle birlikte gittikçe olgunlaşmıştır.
Bizans sınırında kurulan Osmanlı devleti, politikasını da Bizans üzerine belirleyip genişlemeye başlayınca İstanbul’un fethi artık kaçınılmaz olmuştur.
İstanbul’un fethini hazırlayan bir çok maddî ve manevî sebepler vardır. Bizansın Anadolu birliğini önlemek için beylikleri kışkırtması, taht mücadelesi iddiasındaki şehzadeleri himaye etmesi, Rumeliye geçilip oralarda kazanılan Osmanlı toprakları ortasında bir ur gibi kalması ki bu konuda Fatih şöyle diyordu: “Ne vechi vardır ki onun gibi şerefli bir yer ve latif bir makam benim memleketimin ortasında ve arazi vilayetimde olup, devletim içinde kefere ocağı ve bozguncular durağı ola.” Rumeli ve Balkanlarda hakimiyet kurulmasına engel olması, Ege ve Karadeniz hakimiyetinin sağlanmasını engellemesi, İstanbul’un Fethinin en önemli maddî sebepleri sayılabilir.
İstanbul’un fethini hazırlayan manevî sebeplerin başında ise Peygamber Efendimiz’in müjdesine nail olma düşüncesi ve İslam’ın fetih anlayışı geliyordu. Özellikle İslam’ın fetih anlayışı iyice tahlil edildiğinde bu sebepleri daha iyi anlamak mümkün olacaktır.
Kelime karşılığı olarak kapalılığın giderilmesi, yol gösterme, hüküm verme ve zafer ve galibiyet anlamlarına gelen fetih: İslam’ı insanlara ulaştırmak için İslam’la insan arasındaki engelleri kaldırmak demektir. Bu engellerin kaldırılması hem fizikî açıdan hem de manevî açıdan anlaşılmalıdır. Bu anlamıyla fetih gönüllere yol bulma çabasıdır. Savaş, sırf dünyevi egemenlik, toprak işgali ve köle edinmek için yapılan; yıkım, ölüm, kan, kıtal üzerinde yükselen bir ameliye cihad ise, insanlar İslam’ı ulaştırmak, yeryüzünden zulmü, fitneyi kaldırmak için yapılan her türlü faaliyettir. Bu sebeple kafirler girdikleri beldeyi işgal ederler, müslümanlar ise fethederler.
İstanbul’un fethi ile birlikte yıllardır; küfrün, rezaletin, zulmün, soygunculuğun kanlı pençelerinde inleyen insanlara huzur ve mutluluk yolu açılmış, İstanbul’a giren Osmanlı askeri Rum kızları tarafından çiçeklerle karşılanmış ve halk her türlü çirkinliğin sembolü haline gelen “Latin serpuşu” yerine İslam’ın adaletinin simgesi olan “Türk Sarığı”nı büyük bir açık gönüllülükle kabullenmişti.
İstanbul’un fethinde Fatih’in şahsiyetinin ve toplumun İslamî ve ahlakî seviyesinin çok büyük etkisi olmuştur. Doğumundan itibaren fetih ninnileri ile büyüyen, Molla Gürani ve Akşemseddin gibi zatların tasarrufunda yetişen, Ulubatlı Hasan gibi askere ve alışverişte kardeşini kendisine tercih edebilecek olgunluğa sahip olan bir topluma emir olan Fatih’in başarması Allah (c.c.)’ün bir lütfu olmuştur. Zaten Fatih gücünü Allah’a bağlılığından, bir vakit olsun kaçırmadığı ikindi namazlarının sünnetine olan bağlılığından almıştı.
Fetihten bahsedip de Ebu Eyyup El-Ensari’yi anmamak ona büyük haksızlık olur. O bu sevdayı tüm hücrelerinde hissedip, ömrünün son baharında bu sevda için kıtalar aşmıştı. Eba Eyyub El-Ensari’yi cesaretli ve güçlü kılan kılıcının keskinliği ya da kuru bir cesaret ve cihangirlik sevdası değil, belki de yumuşak yürekliliği ve merhameti idi. Ebu Eyyub ve onun yolunun yolcusu, aynı sevdanın sevdalısı Sultan Mehmed gibileri yeryüzünde zalimlerin zulmü altında ezilen ve İslam’dan habersiz yaşayan insanların acılarını yüreklerinde duyuyorlardı.
Ne var ki hem dünyada hem de kendi tarihimizde bu derece önemli olan İstanbul’un fethi layıkı ile değerlendirilip kıymet ve değeri bilinemiyor. Zamanlarının bir çoğunu günübirlik eğlenceler peşinde geçiren Fatih’in torunlarının(!) 29 Mayıs Fetih tarihinden haberleri bile olmuyor. Fenerbahçe’nin şampiyonluğu, Derviş’in Avrupa seferleri gündemimizi meşgul ederken, dünyanın en önemli hadiselerinden birisi olan İstanbul’un fetih kutlamaları ile ilgili en küçük bir hazırlık, yazı, haber göze çarpmıyor. İskoçya’nın kurtuluş mücadelesini izleyip Cesur Yürek filminin kahramanları ile özdeşleşen Fatih’in torunları Fethi ve Fatih’i tanıtan dünya çapında bir sinema filmi bile üretemiyorlarsa fetihten bu yana köprünün altından çok sular akmış demektir.
İstanbul fethedildikten sonra hiçbir şey eskisinden kötü değildi. Eski adına ne varsa karalanmadı, küfredilmedi. Bizansın mezarlarındaki kemiklerin ülke dışına atılmasını teklif etmedi kimse. Ne halkın malına el kondu, ne bu insanlar köleleştirildi. Ne canlarına kastedildi, ne de dinlerine müdahale edildi. Sadece zulüm kaldırıldı, zalimler cezalandırıldı.
Çünkü bu bir fetihti işgal değil. Bir intikam ve nefret numûnesi değil merhamet neticesiydi. Fetih yüreklere giden bir yoldu. Fatih ise bu yolun yolcusu...
Allah ona rahmet etsin...
Kaynakça:
1- II. Uluslararası İstanbul’un Fethi Konferansı
(30-31 Mayıs - 1-9 Haziran)
2- Osmanlı Ansiklopedisi, Ağaç Yayınları
3- Osmanlı Tarihi, İ. Hakkı Uzunçarşılı
4- Osmanlı Tarihi, Hammer
5- Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, Osman Turan