AYAĞA SIKILAN KURŞUNLAR!
Nurullah KAPLAN 30 Ekim 2007
ABD'nin paketleyip Türkiye'ye teslim ettiği Öcalan'ın yargılanma süreci ve sonrasında uykuya dalan terör 2005 yılından itibaren yeni örgüt yapısıyla, yeni eylem metodları ile çalışıyor. 2005-2006 döneminde mayınlama ve bombalama eylemlerini bolca kullanan terör örgütü 2007 yılında düzenli askeri birliklerin teçhizatlarıyla donatılmış eylemci grupları ile karakollara, askeri hedeflere, sivil halka saldırılar düzenliyor.
Son bir ay içinde elliden fazla insanımız terör saldırılarında hayatını kaybetti. Topluca katledilen köy korucuları, Gabar'da pusuya düşürülen askerlerimiz, ABD'de yeniden gündeme gelen Ermeni yasa tasarısı ile iyice artan toplumsal gerginlik hükümeti sınır ötesi opresyon için tezkere çıkarmaya mecbur kılarken, sınıra doğru asker sevkıyatı artıyor, askeri birliklerin operasyonları yoğunlaşıyordu.
Bu şartlarda inlerine çekilerek saklanmaya çalışması beklenen teröristlerin 100-150 kişilik bir grupla sınırdan içeriye sızıp bir taburun emniyet birliği olarak mevzilenmiş askeri birliğe saldırı düzenlemesi, 12 askerimizi şehit edip 8 askerimizi kaçırması bir terör örgütünün yapacağı klasik terör eylemlerinden daha fazlası ile karşı karşıya olduğumuzu göstermekte.
Genelkurmay Başkanının İtalya'da yaptığı "ABD ayağına kurşun sıkıyor" açıklamasının üzerinden üç gün geçmişken, Dağlıca'da vuku bulan saldırı ile ilgili Skyturk televizyonunda sabah saatlerinde başlayan yayın öğlene kadar devam edince diğer televizyonlarda da başlayan terör konulu yayınlar haber-yorum-taktik-strateji ile ilgili uzmanlarla dolup taştı.
Bu uzmanların(!) söyledikleri ne kadar doğru, analizleri ne kadar tutarlı meçhul. Birbirleri ile taban tabana zıt iddialarda bulunup, tahminler sıralamalarına bakılırsa en azından yarısı bu işleri ya hiç bilmiyor, ya da bütün bilgilerini, maharetlerini yanlışları doğru olarak göstermek için kullanıyor.
Bu saldırının nasıl ve niçin olduğu hususunda o kadar çok şey söylendi ki: Silahlı Kuvvetlerin yetersizliği, istihbarat eksikliği; çatışma bölgesinde haberleşmenin kesilmesi, uydu desteği olmadan bunun yapılamayacağı; bölgedeki skorsky helikopterler ve ABD silahları kullanan teröristler; bu kadar kalabalık bir grubun görünmeden sınırdan geçemeyeceği; saldırıyı gerçekleştirenlerin içerilerde olabileceği; Kuzey Irak'ın bizim için bir bataklık olduğu, askeri operasyon yaparak pkk-barzani-talabani-ABD askerleri ile savaşmak durumunda kalacağımız; ABD'nin 1 Mart tezkeresinin intikamını almaya devam etiği; Türkiye'deki demokratik gelişmeleri durdurmaya, AB'ye girişimizi engellemeye matuf bir eylem olduğu; iktidara yönelik bir iç hesaplaşma olduğu vs. vs. …
Bütün bu söylenenlerin doğru olanları da var şüphesiz ki… 70'li yıllarda sol örgütlerin amip gibi bölünüp, çoğaldığı dönemlerde varlığı rahatsızlık uyandırmayan Apocuların, Ermeni terörün durmasıyla dönüştüğü PKK 80'li yıllarda bir avuç eşkıya / birkaç çapulcu olarak görülüp, gösterilirken 35.000'den fazla insanın hayatına mal olan düşük yoğunluklu bir savaşın bertaraf edilemeyen bir tarafı olarak bu günlere kadar nasıl ve neden gelebilmiştir? ABD'ye, AB'ye, peşmergelere, içeride havlayıp duran çanak yalayıcılarına kızmadan önce... Derin analizlere girmeden.. strateji uzmanlarına danışmadan önce.. dönüp baksak nasıl bu noktaya geldik diye, neler görürüz?
Kurulduğu günden bu yana geçen seksen küsur yılda kendi halkının bir kısmına bırakın okuma yazmayı, Türkçe konuşmayı dahi öğretmeyen / öğretemeyen bir devlet…
"Millet, dini bir dili bir insanlar topluluğudur" gerçeğine sırtını dönüp, dine cephe alan bir lâiklik uygulamasıyla, Türkçe öğretemediği insanlarla olan din bağını da koparıp atan bir devlet…
Batıcılık adına Türk kimliğinin zayıflayıp, çözülmesine destek veren bir devlet…
Türk Milliyetçiliğinden korkan, milliyetçilerini darağaçlarına çeken bir devlet…
San Roma Konferansı'nda, Anadolu'nun içlerine sıkışan Türklerin ileride din ve kavim kardeşleri ile yeniden birleşme ihtimalini ortadan kaldırmak için tampon olarak Ermeni ve Kürt devletleri kurmak lazım geldiğini kürsüden söyleyen İngiliz Başbakanının sözleri, Batı'nın "Şark Politikası", haritalar yeniden çizilirken hep kullanım kılavuzu gibi el altında tutulmaktayken, maşa olarak kullanılan Rum ve Ermeniler'in başına neler geldiğinin nidüğünü ve nasılını bölge halkına anlatmayan / anlatamayan bir devlet…
Kendi milletinden ürken bir devlet bürokrasisi…
Adını "Muhammed"den alan, peygamber ocağı olan Türk Ordusu'nun mazisine inat, ABD mihverinde ihtilaller yapan, başörtülü öğrenciler uğruna post modern darbeler planlayıp, Sincan'da tank yürüten, balans ayarı yapan bir silahlı kuvvetler…
Eğitimini, teçhizatını CIA ve MOSSAD'dan alan, memleketi yol geçen hanına dönüştüren yabancı devletlerin gizli servislerini bırakıp, kendi ülkesinin istihbaratçılarına operasyon düzenleyen istihbarat servisleri…
Öncelikli gayesi ceylan derisi koltukları, kırmızı plakalı makam araçlarını temellük etmekten ibaret olan, tarihinden yüksünen, geleceğini umursamayan siyasetçiler…
Milleti sağmal inek, ucuz işgücü, soyulacak müşteri olarak gören komprador, acenteci sermayedarlar…
Para kazanmak uğruna kendi namusunu, ailesinin namusunu ve dahi milletini de satmaktan çekinmeyecek bir medya…
Devleti hırpalayıp, millete küfrettikçe değer kazanacağına, aferin alacağına inanan enteller…
Bütün bunların arasında millet olmanın lâzımelerini kaybetmiş, yaşadığı baskı ve tazyikler karşısında Türklüğü bir atom taneciği gibi ruhunun derinliklerine çekilmiş, bugününü yaşayabilmenin kavgasında bir millet…
Ve… Yok olmaya yüz tutmuş devlet ve milliyetinin her sahada savaşını verecek milliyetçilerin; milliyetçiliği söz olmaktan, sade bir his olmaktan çıkarıp iş-oluş-eylem-harekete dönüştüren Milliyetçi Hareket'in; Batıda bütün yolların Roma'ya çıkması misillü hakiki bir Türk Devleti'nin mevcudiyeti, Türk Milleti'nin bekası için açılabilecek her yolun çıkış kapısı olacak Ülkücü Hareket'in salonlara, evlere, asılı tabelalarla sınırlandırılmış teşkilatlara hapsedildiği milliyetçi siyaset…
Eğri oturup, doğru konuşalım! Hırsızların kabahati elbette ki var… Var da, ya ev sahiplerinin?
Sayın Paşam; ABD'nin kendi ayağına sıktığı kurşunun hesabını sonraya bırakalım! Biz, önce kendi şakağımıza dayadığımız namluların hesabını görelim, sorumlularından…