Soy Birliği ve Türk Soyu
İnsanlık bir tek ana ve babadan üreyerek çoğalmıştır... Yani, değişik ırklara ve renklere ayrılmalarına rağmen, bütün insanlar, aynı genetik yapıya sahiptirler ve aynı gelişim devrelerinden geçerek olgunlaşırlar. Bütün insan ırkları bir tek türü ifade ederler. Değişik renkler, iskeletler ve kan grupları, bir tek türün variationlarıdır. Biyoloji dili ile ifade edersek, insanlar monojeniktirler, yani tek kaynaktan çıkıp çoğalmışlardır.
Irkların nasıl teşekkül ettiği konusu ise, ayrı bir ilmi araştırma sahasıdır. İster İBN-İ HALDUN ve LAMARK gibi düşünerek coğrafî ve kozmik etkiler ile, ister DARWİN gibi hareket ederek tabii eleme (selection natural) ile yahut da mutationlarla açıklansın ırklar daima bir tek türü ifade ederler... Bunlar bilinen şeyler...
Milletlerin nasıl ortaya çıktığı da bugün artık açıklığa kavuşmuştur... “Milletler, ya bir kavmin veya akraba kavimlerin birleşip, gelişmesiyle, yahut değişik kavimlerin birleşip, kaynaşıp,
gelişmesiyle ortaya çıktığı gibi, bir kavmin bölünmesi ile de meydana gelen milletler vardır...” Bunları da, yukarda ifade etmiştik...
Ayrıca, “Bir kavmin gelişmesi veya akraba kavimlerin birleşip, gelişmesiyle ortaya çıkan milletlere, soy birliklerinden dolayı tarihî veya kök milletler denilmektedir. Örnek Türk Milleti...” demiştik, bunları da mutlaka hatırlıyorsunuz...
Bütün bu söylediklerimizden görülüyor ki, Türk Milleti için soy birliği önemli bir milliyet unsurudur. Çünkü Türk Milleti, bazı milletler gibi, çeşitli soyların karışması ve birleşmesiyle meydana gelmiş değildir. Türk Milleti bir tek soyun eseridir. O soy da Türk soyudur... Bu gerçek, başka bir şekilde, şöyle de söylenebilir: Tarihte bir ana Türk soyu vardır. Türk Milleti bu ana soydan meydana gelmiş ve bugüne kadar hep aynı Türk Milleti olarak yaşamıştır. Bu sebeple, Türk Milletinin oluşumunda, soy, çok mühim bir milliyet unsurudur ve hattâ birinci unsurdur.
Ancak, itiraf etmeliyiz ki, yanlış bir İslâmî anlayışla, soyu, biraz biraz inkâr etme yoluna giren bazı Müslümanlar da vardır. Halbuki, ulu ve yüce Allah Furkan sûresinin 54. âyetinde: “O öyle bir Allah'dır ki sudan (meniden) bir beşer yarattı ve onu soy-sop yaptı. Rabbin her şeye kadirdir” buyurmaktadır... Öyleyse, soy-sop yani ırk inkârı asla mümkün olmayan İlâhi bir gerçektir...
Bu soy, çoğu kere dış görünüşlerde, ruhî muhtevâda, eşya ile kurulan ilişkilerde, dilde, emel ve dileklerdeki ayrılıklarda kendini belli etmektedir. Fakat bu, herhangi bir sebebe gerek kalmadan da, insanlarca inanç olarak kabul edilebilir. Çünkü, hiç kimse soyunu kendi
seçmemiştir. Bu, bir alın yazısı olarak veya ulu ve yüce Allah'ın takdiri olarak tecelli etmiştir...
TÜRK SOYU VAR MIDIR?
Yukarda zikrettiğimiz âyet-i kerimeye göre soy inkârı imkânsız bir gerçektir. Bunu, hiç kimse inkâr edemez. İnkâr eden küfre düşer. Fakat, acaba, müstakil bir Türk soyu var mıdır?
İmam-ı AHMED'in, Müsned'inde zikrettiği bir hadis'te Peygamber Efendimiz; “Hz. Nuh'un üç oğlu vardı: Sam Arabın babası, Ham Sudan'ın babası ve Yafes Türk'ün babasıdır” buyuruyor.
Bu hadis-i şeriften de, açıkça görülüyor ki, başka soylar gibi bir Türk soyu da vardır!.. Ve, Türk soyunun geçmişi en azından Hz. Nuh'a kadar gitmektedir... Bugün ilim Nuh Tufanı'nın gerçekleştiği tarihi belirlemiştir; 7000 (yazı ile yedi bin) yıl önce... Demek ki Türk Milleti de en azından 7000 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Fransız antropolog Jean DENİKER, yeryüzündeki bütün kavimleri, fizik özelliklerini nazara alarak 29 gruba ayırmış ve bunların her birine ırk demiştir... Bu, 29 ırktan biri de Türk ırkıdır...
Peki, ırk nedir?
4 Haziran 1951 de UNESCO’nun Paris toplantısında dünyanın en ünlü antropolog ve biyologlarının imzasıyla yayınlanan bildiride ırk şöyle tarif edilmiştir: “Irklar, belirgin ve aynı zamanda kalıtımsal olan; doğal seçilim, mutasyon, karışma ve yalıtma gibi etmenlerin sonucu olarak ortaya çıkan, bedensel farklılıklarla belirlenen insan birimleridir.”
Jean DENİKER Türk ırkı için tesbit ettiği fizik özellikleri şöyle sıralamaktadır: 1- Beyaz. (Hafifçe sarıya çalar) 2- Boy ortadan daha uzun. 3- Kafatası kısa. 4- Saçı siyah. 5- Gözler siyah. Fakat Moğol gözü gibi çekik değil. 6- Burun çıkık. Basık değil. 7- Göğüs orta. 8- Yüz uzunca (oval) 9- Elmacık kemikleri hafif çıkık. Dudaklar kalın. 10- Boyun kısa.
Başka bir açıdan, antropolog Jean DENİKER'in yaptığı bu tespitlerden de görülüyor ki, dünyada başka ırklar gibi bir de Türk ırkı vardır!..
TÜRK IRKININ ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
İyi de, Türk ırkının özellikleri nedir?
Esas itibariyle Türk ırkı kendi içinde melezdir... Bundan kastımız Avar, Hazar, Kazak, Kırgız, Yakut, Çuvaş, Bulgar, Kıpçak, Kuman, Oğuz (Türkmen) vb. gibi aynı daireye bağlı zümreler kendi aralarında bir karışma devresi geçirmiştir. Irk olarak değişmemekle beraber, aynı ırka bağlı zümreler arasında değişmeler olmuştur. Karışmışlar ve kaynaşmışlardır. Bunların neticesinde de, Türk etnik zümreleri kendi ırkî özelliklerine bağlı olarak aynı toplum içinde
bazen sarışın, mavi ve yeşil gözlü, bazen sarışın olmayan, elâ ve kara gözlü, kimi esmer tipli insan toplulukları haline gelmiştir. Eski tarihî kayıtlarla da sâbit olduğu gibi, Kırgızlar sarı veya kırmızı saçlı, beyaz tenli, mavi veya yeşil gözlüdür. Macar Türkleri de hakezâ sarı saçlı ve açık mavi gözlü insanlardır. Yabancı kaynakların eski Türk tipi hakkında verdikleri bilgiler de bunları doğrular. Bilhassa yerinde, yani Çin ve Orta Asya'da bir ilim heyetinin başında yaptığı bir çalışma sonucu büyük bilgin Dr. LEGENDRE Türk tipini tesbit etmiştir ki, O'na göre, Türk tipi uzun boylu, uzun ve beyzî çehreli, ince, düz ve yahut kabarık burunlu, kül rengi veya mavi gözlü bir durum arz eder. Çin müverrihlerinin Hun ve diğer Türkleri de hep bu şekilde tasvir ettiklerini ayrıca kaydeder. Aynı şekilde, müşteşrik Girard de RİALLE de eski Türk tipinin kumral bir mevcudiyet gösterdiğinden bahsetmiş, buna ait bir çok delillerin bulunduğundan söz etmiştir. Diğer taraftan, Tu-Kiu hanedanının muhtelif şahsiyetleri hakkında Çin kaynaklarının kaydettikleri, bize bundan ondört asır evvel yaşıyan bu Türk kabilesinde uzun boy, uzun yüz, pembe renk, yeşil ve mavi gözlerle güzellik gibi yalnız beyaz ırka münhasır en özel vasıfları tespit etmektedir. Arap âlimlerinden DİMİŞKİ de Kırgız, Dokuz-Oğuz, Uygur, Hazar vb. gibi Türk zümrelerini altıncı iklimde gösterirken, genel
olarak, tipleri hakkında da şu bilgileri verir; renkleri beyaz, saçları kızıl ve gözleri de mavi, elâ ve yeşildir.
Türk ırkının en temiz temsilcisi olan Kumanlar yani Kıpçaklar da uzun boylu, mavi gözlü ve sarışın idiler. Özbeklerin ve Kara-Kırgızların büyük oymaklarından beheri, Başkurtların ve Nogayların nüfûzlu uruğları Kıpçak’tı ve bunların çoğu da tip itibariyle sarışın, mavi veya yeşil gözlü idi. Bununla birlikte, diğer muhtelif Türk uruklarının bir çoğu da, siyah saçlı, yeşil, elâ veya kara gözlü idi... Ne ise...
TÜRK ADI
Türk Milleti çok eski bir millet olduğu için tarihçiler Türk adını en eski tarih kaynaklarında aramışlardır. Geçen asırdan beri bir çok bilgin tarafından ileri sürülen görüşlere göre, HEREDOT'un doğu kavimleri arasında zikrettiği TARGİTA'lar, İskit topraklarında
oturdukları söylenen TYRKAE'ler, Tevrat'ta adı geçen Yafes'in torunu, TOGHARMA. Eski Hindu kaynaklarında tesadüf edilen TURUKHA (veya TURUŞKA)lar, THRAK'lar, eski ön-asya metinlerinde görülen TURUKKU'lar, Çin kaynaklarında MÖ. 1. bin içinde rol oynadıkları belirtilen TİK (veya Dİ)ler ve hattâ TROİA'lılar vb. bizzat Türk adını taşıyan Türk kavimleri sanılmıştır.
İslâm kaynaklarında teferruatlı bir şekilde nakledilen İran menşeli Zend-Avesta rivayetleri ile, İsrail menşeeli Tevrat rivayetlerinde de TÜRK adı aranmış, Hz. Nuh'un torunu (Yafes'in oğlu) Türk'de, veya İran rivayetlerindeki hükümdar Feridun'un oğlu Tûrac veya Tûr (Tûran buradan geliyor) da Türk adını taşıyan ilk kavim gösterilmek istenmiştir.
Türk Milleti uzun bir geçmişe sahip bulunmakla, hatta İran-Tûran mücadelelerine ait hatıralarda zikredilen Afrâsyab (Alp Er Tunga) aslında bir Türk Başbuğu olmakla beraber son arkeolojik araştırmalar ve kültür tarihi tetkiklerine de aykırı düşen yukarıdaki bir çok
faraziyelerin linguistigue bakımından da doğruluğu tespit edilememiştir. Bu kelimelere göre, Türk adının MÖ. ki asırlarda dahi bugünkü telâffuzu ile, yani tek heceli olarak söylenmiş olması icabederdi. Halbuki adın tek heceli duruma Gök-Türk çağında geçmekte bulunduğunu Orhun kitâbeleri göstermektedir.
Orhun Kitâbeleri'nde isim Türk, fakat daha çok Türük şeklinde kaydedilmiştir. Nitekim adın Çince tarnkripsiyonu da iki hecelidir. Son araştırmalarda Türk kelimesinin 6-8. asırlardan önce yalnız çift heceli söylendiği, daha eskiden ise, Törük şeklinde olabileceği belirtilmiştir. Şu halde Törük, Türük ve Türk şeklinde bir gelişme göstermiştir, diyebiliriz.
TÜRK SÖZÜNÜN ANLAMI NEDİR?
Türk adına gerek kaynaklarda, gerek araştırmalarda türlü manâlar verilmiştir; miğfer, terk edilmiş, olgunluk çağı, deniz kıyısında oturan adam, cezb etmek vb. gibi anlamlar ve yorumlar... Geçen asırda VAMBERY'in ilmî izaha doğru ilk adım kabul edilen fikrine göre Türk kelimesi türemekten çıkmıştır. J. DENY'de bu fikirdedir. Ziya GÖKALP adı türeli yani kanun ve nizam sahibi diye açıklamıştır. W. BARTHOLD'un düşüncesi de buna yakındır. G. DOERFER'e göre, Orhun Kitâbesi'ndeki Türk tâbiri daha ziyade devlete bağlı halk, teb'a manâsına gelmektedir.
Fakat, cins isim olarak Türk sözü güç-kuvvet (sıfat hali ile güçlü, kuvvetli) manâsında olduğu Türkçe vesikalardan anlaşılmıştır. Buradaki Türk kelimesinin millet adı olan Türk sözü ile aynı olduğu LE COG tarafından ileri sürülmüş ve bu, Gök-Türk Kitâbesi'nin çözücüsü
THOMSEN tarafından kabul edilmiş, daha sonra başkaları tarafından da tamamen isbat edilmiştir. Türk kelimesi semantik olarak; meydana çıkmış, şekil almış, gelişmiş, çok gelişmiş, kuvvetli anlamlarını kazanmıştır.
Türkçe’de cins ismi halinde çok eskiden beri mevcut olması gereken Türk kelimesinin Altaylı kavimleri ifade etmek üzere 420 tarihli bir Pers metninde, daha sonra, gene cins ismi olarak, 515 yılı hadiseleri dolayısıyla Türk-Hun (kudretli Hun) tâbirinde zikredildiği bildirilmektedir. Fakat, Türk kelimesinin Türk devleti'nin resmî adı olarak ilk kullanılışı Gök-Türk Devleti (Hükümeti) dir.
Bütün bunlar, Türk adının belirli bir topluluğa mahsus etnik bir isim olmayıp, siyasî bir ad olduğunu ortaya koymaktadır. Türk adı Gök-Türk devleti (hükümeti)nin kuruluşundan itibaren, önce bu hükümetin, daha sonra bu hükümete bağlı, kendi özel adlarıyla da anılan, diğer Türklerin ortak adı olmuş ve zamanla Türk soyuna mensup bütün toplulukları ifade etmek üzere millî bir ad pâyesine yükselmiştir.
Ancak, tarihte Türk devlet ve toplulukları hakkında antropolojik tavsifler oldukça karışıktır. Gerek Çin yıllıklarında, gerek batı kaynaklarında, Türkler daha çok Moğol tipinde tasvir edilmişlerdir. Türklerle Moğollar arasında akrabalıktan öte bir ilgi bulunmadığı ve bilhassa Orta-Asya'daki kazılarda elde edilen antropolojik malzemenin incelenmesi sonucu olarak, bu iki kavim arasında soy birliğinin bahis konusu edilemeyeceği ortaya konduğuna göre, eski çağlarda Türklerin mongolid gösterilmeleri, herhalde, o zamanın Türk devletlerindeki
(hükümetlerindeki) Moğol unsurunun çokluğu ile açıklanabilir.
Türklerin tarih boyunca en sıkı temasları yakın komşuları Moğollarla olmuş, kalabalık Moğol kütleleri Türk idaresinde kalmış ve on binlerce Moğol, Türklerle birlikte uzun göçlere katılmıştır. Ayrıca sıkı temasların mümkün kıldığı bazı ırkî ihtilâtlar da düşünülürse, yabancıların neden yanıldıkları kolayca anlaşılabilir.
Son yıllarda yapılan antropolojik araştırmalar, Türklerin beyaz ırka mensup olduklarını göstermiştir. Mevcut üç büyük ırk gurubundan Europid adı verilen grubun Turanid tipindeki brakisefal Türklerin, kendilerini diğer ırklardan ayıran antropolojik çizgilere sahip oldukları anlaşılmıştır.
Ayrıca, bilindiği gibi, Peygamber Efendimizin hadislerinde de Türk soyu, Hz. Nuh'un oğlu Yafes'ten türemiş olarak, beyaz ırktan gösterilmiştir. Tûran tipine örnek gösterilen yakın-doğu Türkleri beyaz tenli, koyu parlak gözlü, değirmi yüzlü (ay yüzlü, badem gözlü), endamlı, sağlam yapılı erkek ve kadınları ile ortaçağ kaynaklarında güzelliğe misal gösterilmiş hatta İran edebiyatında Türk sözü bazen güzel insan manâsında kullanılmıştır.
İÇTİMAÎ IRK NEDİR?
Ülkücü Hareket'in büyük mütefekkiri merhum S. Ahmed ARVASÎ Hocamız bu konuda şöyle yazıyorlar: “Türk şiirlerinde, hikâyelerinde, masal ve destanlarında Türk tipini çizen ve işleyen ne sevimli ifadeler vardır. Hilâl kaşlı, ceylân gözlü, gonca dudaklı, servi boylu Türk kızları ile, boğa göğüslü, kurt belli Türk delikanlısı şeklindeki ifadeler, daha niceleri ile beraber, Türkün bizzat kendi kollektif tasavvurunda bulduğu Türk içtimaî ırkının
özellikleridir.”
İyi de içtimaî ırk nedir?
Bu soruya da S. Ahmed ARVASÎ Hocamız cevap veriyorlar: “Adından da anlaşılacağı üzere, içtimaî ırk biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden fertlerin, ailelerin, sınıf ve tabakaların soy birliği şuurudur. Ortak bir şuur tarzında beliren mensubiyet duygusunun soy ve kan birliği şuuru biçiminde de duyulmasıdır. Zaten biyolojik verasetin yanında, ortak kültür, ortak coğrafya, ortak hayat tarzı ve ortak mücadeleler, bir milletin fert ve tabakalarını hem ruhî, hem de fizik bakımından birbirine yaklaştırır. Aynı kültürün içinde yaşayan ve aynı kaderi paylaşan insanlar arasında evlenmeler kolaylaşacağından, tarih içinde, bir oluş ve yoğruluş halinde insanlar fizikman da birbirlerine benzemeye başlar. Yani, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bütünleşmelerden, sosyolojik bir zaruret olarak zamanla bir içtimaî ırk doğar. Böylece, içtimaî ırk ile milliyet şuuru gittikçe aynileşir.”
“Ülkemizde, aynı dine mensubiyet ve aynı kökten gelme şuuru sebebi ile kız alıp verme kolaylaşmış bulunduğundan ve ülke çapında sosyal temaslar gittikçe artmakta olduğundan Türk içtimaî ırkı tarih içinde çok kolayca teşekkül etmiş bulunmakta ve gittikçe de
kuvvetlenmektedir.”
“Bugün, yeryüzünü geziniz. Beyaz, siyah, sarı ve kırmızı derili insanların ötesinde, bir de içtimaî ırklar ile karşılaşacaksınız. O zaman anlayacaksınız ki, ister istemez, bir Fransız, bir İngiliz, bir Rus, bir Çinli, bir Japon, bir Hintli... tipi teşekkül ettiği gibi, bir Türk tipi de teşekkül etmiştir. Bu tip ve diğer milletlere ait tipler, yeni teşekkül etmiş değildir, binlerce yıllık bir tarihî birikimin ifadesidir.”
“Hemen belirtelim ki, ırklar gibi, içtimaî ırklar da beşeriyete renk veren, kültür ve medeniyetlere orijinal bir atmosfer kazandıran değerlerdir. Bu sebepten hiç kimse, ne ırkından ne de içtimaî ırkından utanmalıdır... Bilâkis, kendini üstün ve aşağı ırk kompleksine kaptırmadan, millî özelliklerine sahip çıkmalıdır, onları geliştirmelidir... Her ırk ve her kavim, Yüce Allah'ın birer âyeti olarak kendi özelliklerini severek korumaya çalışmalıdır.”
İslâm ahlâk ve faziletini binlerce yıldır yaşayan, savunan ve en yüksek seviyeye çıkaran Türk Milletidir. Böyle olduğu dost düşman herkesçe teslim edilirken Türk Milletinin yüksek vasıflı ve yüksek karakterli olduğunu söylediğimiz her zaman bize öfkeyle ırkçı diyen zavallılar da vardır. Ancak biz, onlara acıyoruz. Çünkü Müslüman ve Dokuz Işıkçı Türk Milliyetçilerine göre ırkçılık bir tenezzül meselesidir. Ve biz, böyle küçüklüklere tenezzül etmeyiz. Ayrıca
İslâm, ırk'ın varlığını kabul etmekle birlikte, ırkçılığa şiddetle karşı çıkmış ve ırkçılığı kesin olarak yasaklamıştır... İslâmiyet'i temel kabul eden ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ ırkçı değildir ve ırkçı OLAMAZ... Şu halde, ÜLKÜCÜ de ırkçı değildir ve ırkçı olamaz!.. Her şeyden önce, kişi ırkçı ise, ÜLKÜCÜ OLAMAZ!
ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ'ne göre kendini Türk sayan, Türk milletini seven, koruyan, yükselmesi ve yücelmesi için gayret eden, Türkün derdiyle hemdert olup, sevinciyle sevinen, Türk devletinin devamlılığı ve Türk vatanının bölünmezliği konusunda tavizsiz ve kararlı olan
herkes hangi ırktan gelirse gelsin, Türk soyundandır ve Türk oğlu Türk'tür.
Merhum S.Ahmed ARVASÎ Hocamız, bunu da, şöyle ifade ediyorlar: “Hiç şüphesiz, Türk içtimaî ırkı içinde eriyen, asırlarca kız alıp vererek Türk içtimaî ırkına katılan, Türk tarih, kültür ve ülküsünü benimseyen, gönlünde başka bir milletin özlemini taşımayan, Türk Devlet ve Milleti ile kader birliği eden herkes Türk'tür.”
Ülkücü Hareket'in merhum Başbuğu Alparslan TÜRKEŞ ise şöyle diyorlar: “Türk Milletinden olmak; Türk Milletini sevmek ve Türk Devletine sadakatla hizmet aşkı taşımak, vatana bağlılık duygusu içinde bulunmak ve Türk Milletinin yükselmesi için elinden gelen her fedakârlığı yapmak ve çalışmak duygusu ve şuurudur. Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes Türk'tür. Kalbinde yabancı başka bir milletin özlemini, özentisini taşımayan, kendisini Türk hisseden, Türklüğü benimseyen ve Türk Milletine, Türk devletine hizmet aşkı taşıyan herkes Türk'tür.”