Mağduriyet simyacıları
Kadri Gürsel 01 Ocak 1970
Sadece iki ihtimal tespit edebiliyorum. Ya Türkiye’nin İslamcıları, Mısır’daki darbeyi Mısır’da değil de Türkiye’de kendilerine karşı yapılmış gibi derinden yaşıyorlar... Ya da dışarıdan bakanlar onları mağdur ve darbelenmiş Mısırlı İslamcıların yerine koysun, öyle sansın istiyorlar.
Gerçek olan hangisi, doğrusu bilemiyorum. Belki ikisi de...
Neticede birincisi, Türkiyeli İslamcıların kendilerini Mısırlı “Müslüman Kardeşler”iyle gerçekten de özdeşleştirmeleridir. İkincisi ise yanıltmaya dönük bir kılık değiştirme, başkasının yerine geçme çabasıdır ki bu da kendi kılığından rahatsızlığın, bir tıkanmışlığın, çıkış arayışının ifadesidir.
Her iki durum da Türkiyeli İslamcılara şu sıralar çok ihtiyaç duydukları bir korumayı temin ediyor. Bu, “mağduriyet sığınağı”dır.
Türkiyeli İslamcılar, Mısırlı kardeşlerinin mağduriyetine ortak çıkarak, bu mağduriyeti kendileri için Türkiye’ye ithal etmenin arayışındalar.
Çünkü “yerli mağduriyet üretimi” hatalı çıkmış, arzulanan siyasi faydayı sağlamamıştır. Gezi Parkı toplumsal patlamasının bir uluslararası komplo olduğuna sadece kendilerini inandırabildikleri için “Gezi”yi gayrimeşru kılamamışlardır.
Şimdi ise “Gezi’de denediler, Tahrir’de başardılar” söylemiyle ortak olmaya çabaladıkları darbe mağduriyetinin gölgesinde siyasi simyacılığa teşebbüs ediyorlar.
Bizim yerli İslamcı simyacı, Mısırlı kardeşinin haklı mağduriyetini kendisi için haksız meşruiyete dönüştürmeye çabalıyor. “Gezi”nin meşruiyeti de bu arada değersizleştirilmek isteniyor.
Basit bir simyacı numarası mesela, devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin hatalarından bahsedeni “darbeyi meşrulaştırmaya çalışmakla” itham etmek. Basitliğin mantığında, darbeyi meşrulaştıranın meşruiyetini kaybetmesi var.
Sanki Mursi önümüzdeki musalla taşında bir siyasi mevta olarak yatıyor ve cemaatin de onun için usulen “İyi bilirdik” demesi gerekiyor. Peki Mursi hakkında konuşmak için ne kadar beklememiz münasip görülür? İcazet dağıtan biri mi var?
Mursi’nin otoriter yobazlığı ile Mısır’daki askeri darbe birbirinden ayrı olarak incelenemez ve bunun için devrilenin kırkı çıksın diye beklemeyeceğiz.
Öz Mısırlılar da beklemiyor.
Mısırlı blogçu ve yazar Bassem Sabry’nin al-monitor.com sitesinde tıklanma rekoru kıran, “Mursi ve İhvan Mısır’ı nasıl kaybetti?” başlıklı yazısının tarihi 4 Temmuz. Sabry darbeden bir gün sonra Musri’nin hatalarını sayıp döküyor... En konsantre haliyle mealini aktarıyorum:
Mursi, kendi karar ve icraatına yargı denetimine karşı bağışıklık getirdi.
Ulusal mutabakat içermeyen, tek yanlı, bölücü ve çatışma kaynağı bir anayasa yaptı. Yargı üzerindeki tasarrufları, güçler ayrılığını ortadan kaldırır nitelikteydi.
Devlet medyasını İhvan’dan (Müslüman Kardeşler) yana taraf yaptı.
Medyayı savcılarının “dine ve cumhurbaşkanına hakaret” suçlamalarıyla baskı altına aldı. Ekonomi yönetiminde vizyon ve beceri sergileyemedi. Elektrik kesintileri, ekmek ve yakıt darlığı baş gösterdi; dış borçlar arttı. Hıristiyan azınlık dışlandı ve artan nispette baskı gördü. Mısır’ın sanat ve kültür çevreleri taciz edildi.
Ve nihayet Mursi, iş dünyası, El-Ezher ve Selefiler dahil toplumun ve kurumların çok geniş bir kesimini karşısına aldı.
Bassem Sabry, “Keşke Mursi öncesinde hakiki bir uzlaşmayı gündemine alsa ya da 30 Haziran’da gösteriler başladıktan hemen sonra erken seçim ilan etseydi” diyor. Bu arada muhalefetin kutuplaştırıcı taktiklerini de Mısır’daki sorunun bir parçası olarak görüyor. Sabry mevcut senaryoda “polis devletine dönüş”ü en yüksek ihtimal olarak değerlendiriyor. Son olarak, İhvan’ın ve büyük tabanının bundan sonraki süreçten dışlanmasının toplumsal patlama ve istikrarsızlığa neden olacağını belirtiyor.