« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Tem

2013

Bir aykırı yazı da ben yazayım

Ahmet Selim 01 Ocak 1970

Yadırgayanlar anlayış kıtlığıma versinler. PKK’nın bugüne kadar, yıllar boyu devam eden ve şimdi de tekrarlayıp durdukları, belki binlerce ve belki de on binlerce sayfa tutan, çeşitli internet yayınları, çeşitli yazılı-sözlü beyanları var. Bunlar malumdur ve sayıp dökmeye de hiçbir zaman tahammül edememişimdir. Yani PKK’yı her yönüyle ve bütün yapı özellikleriyle biliyoruz. İçlerinden biri bir gün televizyonda demişti ki: “Siyaseten öyle yetiştik ki demirin pamuk olduğunu bile kimse yadırgamadan savunabiliriz!” “Değiştik” derlerken ben hep bu sözü hatırlarım.
Kandil’dekiler de zaten büyük çoğunluğuyla buradan gitti, orada eğitim görüp silahlanarak buraya sızdılar. Şimdi silahlarıyla tekrar oraya gideceklermiş. Peki ne ifade eder bu? Yeniden sızıp yeniden gelebilir. Bu bir “gerçek değişim” değeri taşımaz ki. Cayınca eski duruma dönüverirler. Yani onlar için bu basit bir taktik varyasyon. Bir fedakârlıkları bir tavizleri söz konusu değil. Akıllarında, Sedat Laçiner’in dediği gibi, Kandil’deki varlıklarını da bir meşru güç statüsü kazandırmak var.
“Biz silahı da silahlı mücadeleyi de bırakıyoruz, bırakacağız” diyorlar mı? Tersine “anlaşamazsak eskisinden kötü olur, gücümüz yerinde!” diyorlar. Peki nasıl anlaşacağız da, siz burada da Kandil’de de silahı bırakacaksınız? Bunun cevabı ve izahı yok. Ben bu uzlaşma yolundan ve metodundan bir şey anlamıyorum. Müzakereler boyunca, Kandil, bizim başımızda (feri’leriyle birlikte) Demokles’in kılıcı gibi duracak. Arada bir de “eskisinden daha kötü olur ha!” diyerek tehdit etmekten de geri kalmayacaklar.
Kürt kökenli vatandaşlarımızın haklarını ve şikâyetlerini, PKK ile görüşmeyi aklım almaz. Böyle de denilmiyor açıktan ama, oraya varan uzantılar ve izlenimler beliriyor... Burada dikkatlerden kaçan bir meseleye temas etmek istiyorum. PKK’nın dar da olsa bir sosyal tabanının varmış gibi görünmesi, terörle mücadelenin başarısız olmasıyla ilgilidir. Bölgede devlet otoritesinin akşamdan sonra ortadan kalkması güven duygusunu tahrip etti; ayrıca yıllar süren bir mücadelenin bazı aydın çevrelerce sanki bir Ankaraspor-Diyarbakırspor maçı gibi nötr ve duygusuz-yorumsuz seyredilmesi, oraya doğru ruh kökü olmayan bir aldatıcı yakınlık psikolojisini kısmen oluşturdu. Ama özde, “beraber yaşama öz gerçekliğinde” durum asla böyle değildir. Ve PKK’yı tasfiye edebilseydik, bütün bölge bayram yapardı.
“Yeni anayasa” istiyoruz. Hiç evirip çevirip yorulmadan asıl meseleyi söylememe izninizi ve hoşgörünüzü rica ediyorum: etnik anlamıyla değil, zaten eskiden de değildi, bu anayasada etnik değil üst kimlik olarak “Türk milleti” sözü yer alacak mı almayacak mı? Mesele budur. Etrafında boş yere turlar atıp durmayalım. Barolar Birliği’nin 2001’de hazırladığı taslakta olduğu gibi “Türk milleti” sözünün geçmemesi, taraftar ol yahut olma, yapılabilecek bir iş değildir. Server Tanilli’nin vaktiyle yazdığı demokrasi modeli teklifi tek kelimeyle mûhaldir. Ayrıntılarla uğraşmayalım; asıl mesele budur.
Dolaylı, soyut, müphem, imalı, taktikli, belirsiz, kaygan, her yöne çekilebilen sözlerle yorumlarla yaklaşımlarla sadece zaman kaybedilir; kaybolup giden zaman da her türlü makul çözümün aleyhine işler. Vuzuha giden yolu açmak için, her şeyden önce muhallerin, gayr-i mümkünlerin açıkça ifade edilmesi gerekir.
Aslî mesele, 4-5 madde ile ve uzantılarıyla ilgilidir. Hiçbir ön karar, fikir ve değişmez veri sahipliği yokmuş gibi; her demokratik anayasada küçük farklarla aynı olan maddelerle uğraşmak, sadece geçici bir psikolojik tatmin getirir. 48 maddede değil, 78 maddede de ittifak olur; fakat bir önem taşımaz. O maddeler bir gecede yazılır.

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 117733

ulkucudunya@ulkucudunya.com