Erdoğan yakında değişir
Oğuz Karamuk 01 Ocak 1970
Genelde teoloji, özelde ise semavi dinlerle ilgilenen hemen herkes bilir... Başbakan Erdoğan son konuşmalarında, kökenini dinsel mistisizmden alan, sembolik bir yenilgi dili kullanıyor. Başbakan’ın son günlerde sık sık tekrarladığı “Allah’ın da bir oyunu var” sözü, inananların, günahkârlara karşı kıyamet savaşındaki büyük yenilgisi... Ve ardından Allah’ın gizemli müdahalesiyle zafere ulaşacakları inancının bir tezahürüdür. Kaynağını, hemen hemen üç dinde de çok benzer şekilde anlatılan kıyamet senaryosundan alır...
Erdoğan’ın mistik göndermeleri sadece bununla da sınırlı değil üstelik... Bir süre önce “Ayaklar baş, başlar ayak oldu” diye sarf ettiği sözler de (Kaynağını Tevrat’tan alır ve İslam’daki karşılığı ‘güneşin Batı’dan doğması’dır) derin anlamlar yüklü benzeri bir sembolizmdir...
Kuşkusuz Erdoğan’ın zihinsel kökenini aldığı Milli Görüş tabanı, bu sembolleri çok iyi anlamıştır. Muhtemelen uzun süredir Erdoğan’ın kendisine ilahi bir misyon biçtiğine ilişkin yorumlar yapan Batı elitleri de öyle...
Bu çıkışlar, mayıs ayına kadar siyasi ve ekonomik gücünün zirvesinde olan, Başbakan’ın yaşadığı bir dizi siyasi ve ekonomik hayal kırıklığını yorumlama biçimine ilişkin ipuçları veriyor.
Siyasette dönen talih
Erdoğan’ın hayal kırıklıkları nedir?.. Önce siyasi olarak sıralayalım...
Başbakan çok istediği ve bunun için Kürt sorununu çözmek de dahil büyük riskler aldığı Başkanlık sisteminin olamayacağını anlamıştır. Bu onun, iç politikada en acı yenilgidir. Üstelik Kürt sorunun çözümü Doğu’da BDP’ye yaradığı gibi, Batı’da da AK Parti’nin oyunu artırmamıştır.
Erdoğan’ın, mayıs ayında ABD’ye yaptığı ve bugüne kadar en şaşalı şekilde ağırlandığı gezi... Kendi politikaları açısından sonuçları en kötü olan ziyarettir. Uzun süre Erdoğan’ın en büyük destekçileri arasında olan Obama yönetimi, başta Suriye olmak üzere hemen hiçbir alanda Erdoğan’a istediklerini vermemiştir.
Erdoğan Merkel duvarını aşamamış ve gittikçe esiri olduğu siniri nedeniyle AB hayalinden de uzaklaşmaya başlamıştır.
Suriye politikası tam anlamıyla çökmüş, baş düşmanı ilan ettiği Beşar Esad, giderek savaş sahasında ve uluslararası arenada güçlenmiş... Erdoğan ise içeride Reyhanlı patlamaları ve bitmek bilmeyen Gezi Parkı olayları nedeniyle çıkmaza girmiştir.
Sünni bloku kurma hayaliyle yola çıkan ve hükümetini Suriye’de ateşin içine iten Arap ortakları, kendisini tam anlamıyla yalnız bırakmıştır. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Erdoğan’ın baş partneri olan Mısır lideri Muhammet Mursi’nin devrilmesine karşı çıkmak bir yana, destek vermiştir.
Keza Erdoğan’ın ardındaki en büyük sermaye güçlerinden biri olan Katar’daki yönetim değişikliğinin ardından, bu ülkenin desteği de sorgulanır hale gelmiştir.
Mursi ve Erdoğan’ın farkı
Ekonominin siyasi açıdan ne kadar önemli olduğunu son olarak Mısır’da gördük. Çünkü Mursi’nin devrilmesine giden yolu ekonomi açtı. İletişim araçlarının çok yaygın olarak kullanıldığı çağımızda, Erdoğan’a 11 yıllık iktidar gücünü veren ya da Mursi’den bir yılda koltuğu geri alan temel etken refahtır. Erdoğan’ı ve Mursi’yi iktidara getiren günümüz “siyasal İslam”ı, salt dinsel bir kavram değil... Neo liberal, yani kâr odaklı din anlayışının beslediği bir girişimcilik modelidir.
Erdoğan’a yolu açan, uzun yıllar elitler tarafından engellenen Anadolu sermayesinin ihtilali... Mursi’yi koltuğa oturtan ise ordu tekelli ekonomiye karşı başlayan isyandır. Erdoğan ile Mursi’nin koltukta kalma süresi arasındaki fark ise Erdoğan’ın küresel sermayeyi elde etme şansının Mursi’ye göre çok daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Erdoğan 2000 öncesi yılda ortalama 1 milyar dolar olan doğrudan yabancı yatırımını 15-20 kat artırmıştır. Yeni istihdam alanları açmıştır. Aynı şekilde turizm gelirlerinde ve sıcak para diye tabir edilen portföy yatırımları, dış ticaret ve küresel döviz kredileri bulmada büyük başarılar sağlamıştır. Halkını zenginleştirmiştir. Buna karşın Mursi, doğrudan yatırım, turizm geliri, dış ticaret ve portföy yatırımlarında Mısır’ı daha da geriye götürmüş, halkını fakirleştirmiştir.
Gezi ve palalı Sabri kaç turisti kaçırdı
Belediye Başkanı olduğunda İstanbul’a yağmur yağdıracak kadar şanslı olan Erdoğan’ın ekonomik talihi de, mayıs ayında yaşanan bir dizi olayla tam zirvedeyken tersine dönmeye başlamıştır. Kuşkusuz talihin tersine dönmesinde Başbakan’ın yaptığı hataların da büyük rolü var. Peki, nedir bu talihsizlikler. Sıralayalım:
Gezi olayları, Başbakan ve ekibi tarafından yanlış yönetilip büyütülmüştür. Taksim’deki gösteriler, zaten uzun süredir diş bileyen küresel sermaye ve medya tarafından küresel bir kampanyaya dönüştürülmüş, Türkiye’nin güvensiz bir destinasyon olduğu izlenimi yaratılmıştır. Tıpkı Mısır gibi! Böylece ekonominin hayati gelir kaynaklarından biri... Ve Erdoğan’ı iktidara getiren sermayenin en büyük yatırım alanları arasında yer alan turizme sektörüne darbe vurulmuştur (içki yasaklarında Diageo’ya gösterilen tavır ve reklamcıların tehdit edilmesi de bu süreçte çok büyük hatalardır).
Oysa ki, Gezi’nin hemen öncesinde, sadece İstanbul bile küresel çapta 6’ncı büyük turizm şehri olmaya aday bir döviz makinesi durumundaydı. Şimdi aynı istikbalden söz etmek güç. Düşünsenize, kadın tekmeleyen bir palalı saldırgan kaç turiste mal oldu. Toplumsal inatlaşmanın körüklenmesi, yıllık 25.4 milyar dolar öngörülen turizm gelirinin sorgulanmasına yol açmıştır.
Lobinin ekmeğine yağ sürdü
İktidara geldiğinden beri bankaların birçok kirli çamaşırını görmezden gelen, halkının faiz yoluyla sömürülmesine izin veren (Başbakan, Hazine faizlerinin düşürüldüğünü söylemektedir. Doğrudur ama bankaların bilanço yapıları son 10 yılda değişmiş ve sömürü doğrudan krediler yoluyla devam etmiştir) Erdoğan yönetimi, Gezi olaylarının ardından “faiz lobisi” kavramına sarılmış... Hem son derece haklı olan bu kavramın içini boşaltmış, hem de faizden para kazananların ekmeğine yağ sürmüştür. Erdoğan bilerek ya da bilmeyerek faiz lobisine çalışmıştır.
Para piyasaları açısından son bir buçuk ayda yaptığı hemen her şey yanlıştır. Örneğin “Paranızı kamu bankalarına yatırın” diyerek bankacılık sektöründe temel fonlama kaynağı olan mevduat faizlerini yükseltmiştir.
Aynı şekilde, alışılagelmişin dışında bir takım regülasyon hamleleriyle gereksiz riskler doğurmuştur. SPK’nın hisse senedi incelemesi, zorlamayla da olsa bir derece anlaşılır olmakla beraber... Döviz alımsatımına inceleme teknik olarak tam bir saçmalıktır...
Sonuç olarak Başbakan’ın yanlış hamleleriyle mayıs ortasından bu yana devletin borçlanma faizi iki kattan fazla artarak, yüzde 4.60’dan yüzde 9.6’a çıkarmıştır. Dolar 1.97’yi, avro 2.56’yı görmüş, TL dövizler karşısında tarihinin en düşük seviyesine inmiştir. Yaşanan şoklar, 250 milyar dolarlık sıcak paranın üzerinde oturan, dış finansmana bağımlı Türkiye ekonomisinin uluslararası borç faizini neredeyse yarı yarıya artırmış... Üreticiden tüketiciye kadar hemen herkesin borçlanma maliyeti yükselmiştir. Erdoğan üç kritik seçim öncesinde, büyümeden işsizliğe, enflasyondan bütçeye kadar hızla bozulan bir dizi ekonomik veriyle karşı karşıya kalmıştır. Bozulmadan en çok etkilenen ise Erdoğan’ı iktidara getiren ve AK Parti iktidarında ülke aktiflerinin hızla değer kazanması sayesinde kentsel rantlardan zengin olan bir dizi müteahhit işadamıdır.
Mısır’daki faturamız tahminlerden büyük
Mısır’da yaşanan gelişmeler de Erdoğan’ın ekonomik mucizesine vurulan en büyük ve en ağır darbelerden biridir. Mısır’daki istikrarsızlık Türkiye’nin sadece bu ülkeyle olan 5 milyar dolarlık ticaret hacmini, 2 milyar dolarlık yatırımını değil, dış ticaretinden cari dengesine kadar bir dizi problem çıkarmıştır.
Mısır, son yıllarda iç savaş ve gerilen ilişkiler nedeniyle Suriye karayolunu kullanamayan Türkiyeli ihracatçıların Ortadoğu pazarlarına en önemli çıkış kapısı durumuna gelmiştir. Geleneksel ihraç pazarı Avrupa ekonomisindeki daralmayı, Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika pazarına yaptığı satışlarla aşmaya çalışan Türk ihracatçısı, Mısır’ı bir lojistik üs olarak kullanarak nihai alıcılara ulaşmaktadır. İhracatçıların verdiği bilgilere göre, ro-ro yoluyla Mısır’a inemeyen Türk TIR’ları, Süveyş kanalını aşıp Arap pazarlarına yol almaya başlamıştır. Bu da ihracatçıyı yeni bir maliyet artışıyla karşı karşıya bırakmıştır. İşin tuhafı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarına mal satan asıl grup yine Erdoğan’ı iktidara getiren Anadolu sermayesidir.
Öte yandan, Mısır’daki değişiklik petrol fiyatlarında artışa neden olduğu için Türkiye’nin maliyetleri hızla artmıştır. Erdoğan iktidarı seçim öncesi enerji fiyatları yoluyla vergi ve zam furyasıyla karşı karşıyadır.
Barış değil, geçici ateşkes olur
ÖZETLE hayatın gerçekleri Başbakan’a kişisel tarihinin en sert yenilgisini tattırmıştır. Öyle ki, Başbakan’ın iki ay önceki “Ben karar verdim olacak” mağrurluğu, “Allah’ın da oyunu var” mağdurluğuna dönmüştür. Başbakan, bugün kendisini destekleyen kalabalıkların, işler kötüye gidince, suçlayacağını bilecek kadar iyi siyasetçidir. Ayrıca Başbakan ve partisinin geldiği gelenek, inançlı olduğu kadar pragmatiktir de... Bu yüzden “Bu Erdoğan değişmez”i unutturmaya çalışacaktır. Erdoğan, yaptığı hatalardan kaynaklanan vergi artışı ve zamları, kötüleşen ekonomiyi örtmek için, meydanlarda suçlamaya devam etse de, kavgalı olduğu kesimlere fiilen dokunmayacaktır. Ancak bu bir kalıcı barışı değil, en fazla geçici bir ateşkes olur. Çünkü tarafların birbirine güveni kalmamıştır.