Bu rezaletin hesabını kim verecek?
Emin Çölaşan 01 Ocak 1970
Sevgili okuyucularım,
Türkiye’nin bu iktidar eliyle nasıl bölünmeye gittiğini artık hepimiz görüyor ve biliyoruz.
Bölünmenin yasal boyutu anayasa değişikliği ile gerçekleşecek. AKP bu yüzden “Öncekiler yetmez, ille de bu anayasayı bir daha değiştirelim” diye bağırıyor.
İstedikleri değişiklik yapıldığı takdirde önce Tayyip bütün yetkilerle donanmış bir biçimde
başkan olup Çankaya’ya çökecek, ardından bölünme süreci tamamlanacak.
Ülkemizi kimlerin yönettiğini burada birkaç kez yazdım, ısrarla yazmayı da sürdüreceğim. O üç kişi şunlar:
- Ankara ve İstanbul’dan Tayyip.
- ABD’den Fethullah.
- İmralı’dan Apo.
Şimdi ilk ikisi arasında sürtüşme var. Birbirlerine atıp tutuyorlar. Şu güldürüye bakınız ki, örneğin Danıştay’ın yeni başkanını dün ancak seçebildiler…
Çünkü bütün yargı organlarını ele geçirdiler, kendi adamlarını Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyesi yaptılar.
Ancak balayı kısa sürdü.
Özellikle Yargıtay ve Danıştay’da bölündüler.
Başkanlık için çıkarılacak aday konusunda AKP-Fethullah ikilisinin uzlaşması mümkün
olmadı, bütün sürtüşmeler iyot gibi açığa çıktı.
Tek aday vardı ama yapılan seçim turlarında hep boş oylar çıkıyordu.
Yüksek yargının düşürüldüğü durumu ve kimlerin elinde kaldığını görüyor musunuz!
* * *
Şimdi gelelim üçüncü yöneticimiz olan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni İmralı Adası’ndan
yönetmesine izin verilen baş katil Apo‘ya…
Tabii Apo deyince onun örgütünün de işin tam göbeğinde olduğunu iyi bilmek gerekiyor.
Önce Kandil Dağı’nda, Irak sınırımızın hemen yanıbaşında üslenen ama dokunulması söz konusu olmayan PKK liderlerinden Duran Kalkan’ın sözlerine bakalım. Şöyle diyor:
“Hükümet bu süreç sanki mücadelesiz yürütülecekmiş gibi bir algı yaratıyor. PKK Kürt
sorununun çözümü için kilittir. Kilit kaybederse herkes kaybeder. Önderimiz bu işin ekim ortasına kadar bitmesini istemiştir. Bu olmazsa hiç kimse PKK’yı ve Kürtleri alternatifsiz zannetmesin. Bu tür bir olasılığa hazır olmadığımızı da düşünmesin…”
Açık ve net olarak posta koyuyor, istekleri kabul edilmezse terörün yeniden başlayacağından söz ediyor.
Bu sözler bir devletin, bir hükümetin, terör karşısında ne kadar aciz ve zavallı kaldığının göstergesidir.
* * *
Yine biliyorsunuz, PKK çeşitli yerlerde “Asayiş birimleri” kurdu. Dağdan inen silahlı teröristler üniforma giymişti, yüzleri poşularla örtülüydü.
Ellerinde PKK ve Apo paçavraları taşıyorlardı.
Cizre, Diyarbakır gibi çeşitli yerlerde yemin törenleri yapıldı.
Törenler sonrasında karayollarını kesip araçları kontrol ettiler, kimlik denetimi yaptılar ve bir uzman çavuşu kaçırdılar.
Duran Kalkan bu konuda şöyle diyor:
“PKK’nın asayiş grupları kuruldu. Kürt kendini savunmayacak mı? Süreç ilerledikçe Kürtlerin asayişleri de, polisleri de, savunma kuvvetleri de olacak. Bunlar sadece Türk’ün hakkı değildir.”
Bu söyledikleri, AKP iktidarının ve hükümetinin üzerine çamur gibi yapışan ve ömür boyu çıkmayacak sözlerdir.
Türkiye bunların elinde işte bu durumlara düşürülmüştür.
Ama size bir tavsiyem olacak!
Bunları duydukça ve olanları gördükçe sakın üzülmeyin…
Çünkü yakın gelecekte Türkiye’nin bu utanmaz iktidar tarafından bölündüğüne, parçalandığına ve özellikle Güneydoğu’nun özerk bölgelerden oluştuğuna tanık olacaksınız.
O zaman belki hep birlikte “Hay Allah, meğer önceden yaşadıklarımız hiçbir şey değilmiş” diyeceksiniz!
* * *
Şimdi gelelim işin bir başka boyutuna… Adını bugüne kadar belki de hiç duymamış olduğunuz bir şahıs var:
AKP Ankara Milletvekili, Tayyip’in siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan.
Aynı zamanda yandaş bir gazetede köşe yazarı. Tayyip’in okuduğu nutukları hazırlayan ekibin başı.
PKK çeşitli il ve ilçelerimizde açıktan asayiş birimleri kurmuş, video çekimleri ve fotoğrafları
medyada yayınlanmış…
Bu şahıs bakınız ne diyor:
“Bunlar özel imalattır. Cizre ve Diyarbakır’daki hadiselerin (iktidara karşı sürdürülen) psikolojik harekatın bir parçası olan özel imalat olduğunu düşünüyorum. Örgüt bu tür sembolik gösterilerle bölgede otorite tesis ettiği gibi bir görüntü vermek istiyor olabilir…”
Sözlerini sürdürüyor:
“Hiç kimsenin görmediği bir sokakta çok kısa süreli olarak bu tiyatronun sergilenmesi, bir fotoğraf karesinin bütün bir bölgenin görüntüsü gibi sunulması, maksatlı bir tertibe benziyor…”
Çaresiz kalmış, söyleyecek söz bulamıyor ve o rezil olayları nasıl da hafife almaya kalkışıyor!
Herkesin gözleri önünde yaşanan, devleti iki paralık duruma düşüren bu olaylar Türkiye’nin utancıdır. Bunu görmezden gelip örtbas etmek istiyor.
Hiç kuşkum yok, bu gülünç açıklamayı da Tayyip‘in emriyle yapmıştır.
Peki o zaman Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kurulan ve birkaç gün önce binlerce kişinin katıldığı törenlerle açılan PKK şehitliği (!) için ne diyecek?
Askerlerin ve polislerin gözleri önünde ilçe merkezlerine ve yaylalara ellerinde
kaleşnikoflarla inip gösteri yapan, bazen de havaya ateş eden terörist grupları için ne söyleyecek?
* * *
İşler bu kadarla kalsa yine iyi!.. Ama dahası var.
PKK’nın bütün amacı Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki Kürtçü güçleri birleştirip yeni bir Kürt devleti kurmak.
Son olarak önceki gün Suriye sınırımızda önemli bir adım atıldı.
Hemen sınır komşumuz olan Resulayn kasabasını önceki gün PKK ele geçirdi. Yapılan açıklamada “Türkiye sınırını adım adım ele geçireceğiz” denildi.
Çatışmalarda sınırın öteki tarafından birkaç mermi de bizim tarafa düştü, iki vatandaşımız yaralı, bir ölü.
Genelkurmay tarafından yapılan açıklamada sınırın karşı tarafına askerlerimizin makineli tüfek ve havanla ateş ederek karşılık verdiği belirtildi!
Oh ne güzel!
Atı alan Üsküdar’ı geçerken biz karşı tarafa ateş etmekle yetiniyoruz!
* * *
Sevgili okuyucularım, bir şeyi çok iyi biliniz…
Türkiye bölünmeye gidiyor.
“Olmaz öyle şey, bizim koskoca bir ordumuz var, buna izin vermez” falan demeyin.
Genelkurmay Başkanı Necdet Bey başta olmak üzere, ordumuz artık siyasi iktidarın emrinde.
Güvendiğimiz dağlara kar yağmış, ordumuzun eli kolu bağlanmış, teröristler at
koştururken onlarla vuruşan komutanlar içeri tıkılmış…
Bir halk deyişiyle taşlar bağlanmış ama köpekler serbest!
Türkiye bu hem acı, hem de yüz kızartıcı olayları yaşarken “Malum şahıs” her akşam iftar sofralarına çöküp siyasi nutuk atmakla, Allah‘ın adını kullanıp parti siyaseti yapmakla meşgul.
Elinden gelen tek şey başdanışmanını yandaş medyaya konuşturup “Bu olanları ciddiye almayın” dedirtmek!
Ne hallere düşürüldük biz!..
Böyle şeyler olacağını bir gün olsun aklınızdan geçirir miydiniz!
Bu rezilliklerin hesabını kim verecek, kim?