Nurjuvazi 'ortalığı dağıtmayalım' der mi?
EYÜP CAN 01 Ocak 1970
"Paranın dini imanı olmaz" derler.
Paranın olmaz ama para sahibinin olabilir.
İşte bu yüzden Aydın Uğur’un geçen hafta Radikal’de yayımlanan ‘Endişeli Nurjuvazi’ başlıklı yazısı ve dün Ezgi Başaran’la yaptığı sohbet önemliydi.
Türkiye’de yıllarca muhafazakâr kesim ‘yeşil sermaye, abdestli kapitalist’ denerek aşağılandı.
Hatta 28 Şubat döneminde ordu cadı avı başlatmak için ‘yeşil sermaye listeleri’ bile yaptı.
TÜSİAD cici MÜSİAD düşman ilan edildi.
Neyse ki o günler geride kaldı.
Fakat şimdi de Gezi Parkı protestolarından sonra ‘faiz lobisi, beyaz sermaye’ denilerek yeni listeler yapıldığı konuşuluyor.
Kafalar karışık.
Ortam gergin…
* * *
İşte tam böyle bir ortamda Türkiye’nin önde gelen entelektüellerinden Aydın Uğur ‘Nurjuvazi’ kavramını attı ortaya.
Galiba daha önce de kullanan oldu bu kavramı ama daha çok aşağılamak için.
Oysa Aydın Uğur bırakın küçümsemeyi, bugün içinden geçtiğimiz keskin siyasi kutuplaşmanın ilacı olarak sunuyor Nurjuvazi’yi.
Nasıl mı?
Dilerseniz önce ne demek Nurjuvazi ona bir kulak verelim:
“Burjuva dediğinin başı sonu pek belli değildir, orta sınıfa tekabül ediyor. İslami burjuvazi dediğinizde İslami orta sınıfı kastediyorsunuz. Benim Nurjuvaziyle kastettiğim üst katmanlar.”
Eskilerin tabiriyle tüccar sınıfı.
Fakat Uğur tüccar sınıfı ikiye ayırıyor:
“Bir yanda seküler Cumhuriyet burjuvazisi, diğer yanda muhafazakâr yeni Cumhuriyet burjuvazisi; yani Nurjuvazi.”
* * *
Nurjuvazi deyince hemen akla Nurculuk geliyor.
Fakat Aydın Uğur her ne kadar Nurjuvazi kavramını ‘nur’ kelimesinden hareketle türetse de bu kavramı Nurcular ya da Gülen Cemaati özelinde kullanmadığını, onları da içerecek şekilde tüm İslami camiaya teşmil ettiğini söylüyor:
“Cumhuriyet burjuvazisine Mustafa Koç derseniz Nurjuvazi’nin karşılığı Murat Ülker’dir” diyor.
Bu tür kavramlar olan biteni anlamamızı kolaylaştırırken genelleme tuzağına düşmemize de sebep olabilirler.
Aydın Hoca bu konuda çok dikkatli.
Tavsiye ederim söyleşiyi ve makaleyi mutlaka okuyun.
Maksadı, ambalajı iyi, içi boş bir kavramla gereksiz polemiklere girmek değil.
Aksine Türkiye’yi siyasi kutuplaşma üzerinden okuyanlara ve giderek siyasi cepheleşmeye sokanlara zihin açıcı bir uyarıda bulunuyor.
Her ne kadar Burjuvazi ile Nurjuvazi arasında farklılıklar olsa da siyasetin düşmanlığa varan keskin dilini ticaretin rekabete dayalı pragmatik yaklaşımının çözeceğine inanıyor.
Kara listeli siyaset anlayışına bizzat Nurjuvazinin karşı çıkacağına inanıyor.
Nedeni şöyle izah ediyor:
“Çünkü sofraya yeni oturdular. Ayaklarını serin suya yeni soktular. Hadi hemen yeniden cepheye diye bir şey istemiyorlar. Şunu diyorlar: Kendi değerlerimizi koruyarak dünya nimetlerine ulaştık, devamı için, hazır güç bizdeyken ortalığı dağıtmadan teenni ile gitmekte yarar var.”
Peki siyasetin dili bu kadar keskinleşmişken teenni ile nasıl hareket edilecek?
Bence esas soru bu…
Buyurun Aydın Uğur anlatıyor…
“Bu sırada bu iki sınıf arasında sürtüşme, kırılma oldu mu?
Türkiye’nin başarısı, büyük kırılmalarla dolu 300 yıllık Batı’ya göre 80-90 yılda büyük travma yaşamadan, itiş kakışla yükselen zümrenin nimet sofrasında kendisine yer bulabilmesi. Diğerini yerinden etmeden. Kentle tutunma da böyle. Cumhuriyet hükümetleri aslında gayri kanuni olarak devlet topraklarının talanına göz yummak suretiyle Anadolu’dan gelen göç dalgasının kentle eklemlenmesinin önünü açık bıraktı. Gecekondu bölgelerine göz yumdu. Çünkü aksi halde sosyal patlamalar olurdu.
Burjuvalar nasıl entegre oldu?
Küreselleşme ile dünyadaki hacmin beş misline çıkmasıyla buradaki nimet sofrası da genişledi. Nimetlerden eskiden sadece Cumhuriyet burjuvazisi nasiplenirken şimdi ona ortak var. Elbette bu dönemde devletin sahibinin değişmesinin de nimetlerin üleşilmesinde, Nurjuvazi’ye de hatırı sayılır pay düşmesinde etkisi var. Kentlerin patlamasıyla birlikte müteahhitlikler, ihaleler Nurjuvazi’ye gitti.
Bu paylaşma Cumhuriyet burjuvazisini rahatsız etmiyor mu?
Payları azalıyor tabii. Eskiden pastaneden çıkan 5 pastanın 4’ünü alırlardı, şimdi 6 pasta çıkıyor ama 3’ünü alıyorlar. Ama hâlâ pay alıyorlar ve hükümet bunu gözetiyor. Çünkü aksi bir tür sosyal patlama yaratır ve herkesin masasını havaya uçurur. Bunun altında büyük bir planlama stratejisi aramamak lazım. Menfaat dağıtırken bir kesimin delirmemesine dikkat ediyor, bu kadar basit.
Nurjuvazinin endişesi, birilerinin ortalığı dağıtma ihtimaline mi karşı?
Evet çünkü devrim değil evrim istiyorlar. Asıl endişe ettikleri ivme kaybı. Eğer Türkiye burjuvazisi kendisini iyi idare ederse, gelecekte muhafazakâr burjuvazinin zengin mahalleleri olacak. Ve bunlar Cumhuriyet burjuvazisinin yaşadığı yerlere çok benzeyecek. Tek fark birinin sitesinin içinde cami de olacak. Aynı markalar giyilecek ama biri fuları başını örtmek için kullanacak. Her iki burjuvazinin çıkarı bakımından doğru olan model de bu.
Bu geleceği tehlikeye atan nedir?
Siyasi olarak ortalığı çok gerersen ekonominin teklemesi ve nimet akışının durması gelir. O nedenle para kazanan kesimler asabiyetle atılan siyasi adımlardan hiç memnun değil.
Asabiyet derken Başbakan’dan bahsediyoruz değil mi?
Tabii ki. Uslubu, siyaseti germesi… Gündelik değil de stratejik bakan ve bu tarzın zarar verici olduğunu düşünen Nurjuvazi içinde Gülen Cemaati öne çıkıyor. Onların birçok konuya yaklaşımı farklı. Gülen Cemaati dinin siyaset sahnesinde kullanılmasından da memnun değil.
Nurjuvazi endişeliyse, ne yapıyor?
İngiltere’de Thatcher’ın son vergi politikalarından (poll tax) sonra isyanlar çıktı. O zaman Thatcher’ın ekibi onu frenlemeye çalıştı. Hiçbir lider tabanı için vazgeçilmez değildir. Nurjuvazi için de durum farklı değil. Ki şu andaki ruh hallerini düşünürsek çok uçuk bir tepkiden söz etmiyorum.”