Türk-Kürt savaşı, Türk-İran savaşı
İbrahim KARAGÜL 30 Ekim 2007
Türkiye'nin yakın çevresinin hassas, kırılgan yapısını bilenler, şu anki durumun ne anlama geldiğini çok iyi biliyor olmalı. Irak işgalinin dışında içinde bulunduğumuz coğrafyanın kaderini değiştirmeye aday bu kadar vahim bir durum yaşanmadı. Bir tarafta, "Ortadoğu'nun haritasını değiştirmeliyiz" diyenler, diğer tarafta bugünkü haritayı, sınırları güvence altına almak isteyenler neredeyse açık bir savaşın eşiğine geldi. Harita değiştirmeyi kafasına koyanların, Türkiye'yi istisna tutmadığını artık hepimiz biliyoruz. Parçalanmaya direnenlerin kendi aralarında dayanışmaya doğru gittiğini, adeta sürüklendiğini de görüyoruz.
PKK saldırıları, terör ve arkasındaki güçlerin politik gündemiyle, Türkiye'nin teröre karşı verdiği savaş ve bölgesel belirsizliğe hazırlık mahiyetindeki çabaları, eğer korkulan olursa, bir anda bölgesel bir savaşın başlama riskini taşıyor. Bu gerçekten ciddi bir endişe ve sanılanın aksine, krizin bütün bölgeyi sarması o kadar kolay ve çabuk olur ki, yıllardır harita değiştirmek için yapmadıklarını bırakmayanlar bile büyük bir şoka uğrayabilir. Ve gerçekten çok kan dökülür bu topraklarda, katliamlar yaşanır.
Gelişmeleri sadece tek bir boyutla ele alanlar, PKK'yı sadece terör örgütü olarak görenler, çatışmanın potansiyel büyüklüğünü terörle mücadele sınırları içine hapsedenler, ABD ve İsrail'in Türkiye ile bağlarının kopmaz olduğuna iman edenler de aynı şoku yaşayabilirler.
Evet, Afganistan işgal edildi, Irak işgal edildi, etnik ve mezhep eksenli kıyımlar yaşandı, İsrail Lübnan'a saldırdı, ABD ve İsrail Suriye ve İran'ı tehdit ediyor… Ancak Ortadoğu, Türkiye'yi de içine alacak şekilde derin bir kırılma yaşıyor ve bu kırılmanın bütün bölgeyi cephelere dönüştürmesi tahminlerden çok daha kolay ve hızlı olacaktır.
Şu bilinmeli ki, bölgenin geleceğini barış ve uzlaşmayla belirleme fırsatı kaçırılmak üzere. Türkleri de, Kürtleri de, Arapları ve İranlıları da mahvedecek, ABD, İsrail ve müttefiklerinin bölgeyi istedikleri gibi dizayn etme fırsatı sunacak bir dönemin eşiğindeyiz.
Basiret bize gerekiyor. Türklere, Kürtlere, Araplara ve İranlılara… Bu bölge için şu an bütün önyargı ve düşmanlıklardan kurtulup bir şeyler yapamazsak eğer, felaketi hep birlikte yaşayacağız. Türk analar da, Kürt analar da ağlayacaktır. Dışarıdan gelenler bu ağıtlar üzerine, kan üzerine, acı üzerine hesaplar yapacaktır.. Böyle giderse, Türk-Kürt savaşı da çıkar, Arap-Kürt savaşı da çıkar, Türk-İran savaşı da çıkar. Her türlü farklılık o zaman kanlı çatışmalara dönüşecek, dönüştürülecektir.
Türkiye ilk kez kendine yönelen tehdit karşısında bu kadar kararlı hareket ediyor. Bu hareket PKK ile sınırlı olabilir ancak hareketin arkasındaki algılama, daha kapsamlı, tehdidi bütün boyutlarıyla hisseder nitelikte. Bugüne kadar erteleme, oyalama adına önüne konulan dosyaların hepsine inanmış görünen Ankara, artık bu samimiyetsizlikleri ciddiye almıyor. Sadece Türkiye değil, sanki krizin bütün tarafları nihai hesaplaşmaya hazırlanmış, nihai hedefe yönelmiş gibi.
ABD'ye bakın: Türkiye'yi kandırmak için kullanmadığı bahane kalmadı. Ama her zaman "asla bölgeye girmeyin" dedi. Şimdi "birlikte operasyon yapalım" diyor. Kendisinin silahlandırdığı, İsrail'in eğittiği bir güce karşı operasyon yapacakmış! Bir taraftan PKK'ya ve Kuzey Irak yönetimine Türkiye ile ilgili istihbarat sağlıyor, Türkiye'ye karşı silahlandırıyor. Bir taraftan ortaklık teklif ediyor. Kim inanır!
Barzani'ye bakın: "PKK terörist örgüt değil" dedi. "Türkiye'ye karşı savaşacağız" dedi. Şimdi PKK'ya susmasını söylüyor, Irak topraklarını kullanmamasını istiyor. Bildiriler yayınlıyor. Kim inanır!
Talabani'ye bakın: "PKK'yı ikna ettik" dedi. Ardından kanlı saldırılar geldi. Birkaç gün önce "PKK ateşkes yapacak" dedi. Aynı gün yalanlandı. "Türkiye'ye bir kedi bile teslim etmeyiz" dedi. Şimdi "PKK liderlerini teslim edelim" diyor. "PKK'ya gücümüz yetmez" dedi. Ama Türkiye'ye karşı tehdit içeren sözler sarfetti. Oğlu Kubat Talabani ise; "Türkiye'nin bütün şehirleri alev alev yanar" tehdidinde bulunuyor. Kim, hangi birine inansın!
Bağdat yönetimine bakın: Bir şey yapacak gücü ve iradesi olmayan Bağdat yönetimine… PKK bürolarını kapatacakmış. Daha önce de kapatılmıştı! PKK Irak topraklarını terk etsinmiş. Ne kadar da dinlerler ya!
Ama baskı sonuç getiriyor. Bir haftada nerden nereye geldiler. Çelişki, belirsizlik, endişe nasıl da kendini hissettiriyor.
Bir de bölgesel gelişmelere bakın: Rus askeri kaynakları Kremlin'e şu raporu veriyor: "Türkiye, Kuzey Irak konusunda İran'dan askeri destek istedi." Her ne kadar, Tahran'daki istifalar neden gösterilse de, bu çevreler Ahmedinejad'ın Ermenistan ziyaretini yarıda kesmesini buna bağlıyor. Aynı anda Suriye, orduya savaş için hazır olma çağrısı yapıyor. Şam yönetimi, İsrail'in Kurban Bayramı'ndan önce saldırıya geçeceğini düşünüyor. İsrail Başbakanı Ehud Olmert ise, nükleer güç olma yolunda İran'ın kırmızı çizgiyi geçtiğini açıklıyor. Dünya, halen bölgede operasyonları devam eden Türkiye'nin birkaç gün içinde kapsamlı müdahale yapacağını iddia ediyor.
Şu an: Türkiye operasyonda. Bölgedeki güçleri Türkiye'ye karşı olan güçlere alabildiğine destek vermeye devam ediyor. ABD komutanları sınırda gözlem yapıyor.
Ben bütün bu gelişmeleri bölgesel savaşa giden çok ciddi adımlar olarak okuyorum. Türkiye, İran ve Suriye'yi içine alacak büyük bir savaş… Dengeler o kadar hızlı değişir ki, dostlar bir anda düşman, düşmanlar da dost olabilir. Ve bu savaş bir anda yüzünü İran'a çevirebilir. Umarız bu noktaya gelmez. Umarız krizin tarafları arasında bir uzlaşma zemini oluşturulur. Yoksa bu savaş başlarsa asla sona erdirilemez…