« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Haz

2007

Topraga Verme ve Hilâfet Sorunu

Muhammed HAMİDULLAH 01 Ocak 1970

Resulullah (AS)’in vefati, Medine’deki Islâm toplumu için çesitli sorunlarin ortaya çikmasina yol açmisti. Çünkü bu topluluk, ilk ve son kez ilâhi bir Elçiyi kaybetme durumu ile karsi karsiya idi.


Topraga Verme Meselesi

Cenaze nereye gömülmeli? Kabri nasil kazmali? Naasi Mekke tarzina göre çiplak olarak mi, yoksa Medine tarzina göre giysileriyle birlikte mi gasletmeli? vs.: Bütün bu sorular arasinda, Muhammed (AS)’in “Peygamberlerin son nefeslerini verdikleri yere gömüldükleri” seklinde bir hadis söyledigi hatirlandi. Biri Mekkeli, digeri Medineli olmak üzere iki mezar kazicisi çagrildi. Ve isin bunlardan hangisi önce gelirse ona havale edilmesi kararlastirildi. Ilk gelen Medineli oldu. Naasin üzerinden giysilerin çikarilmamasina karar verildi: Sonuçta giysileriyle birlikte gasledilip, daha sonra naasin gömülebilmesi için bu giysiler çikarilip, onlarin yerine birçok kefen beziyle sarildi. Cenaze töreni düzenlenmedi. Naas, Muhammed (AS)’in son nefesini verdigi odada kaldi ve kadin-erkek sehrin sakinleri iki gün iki gece cenazeyi selamlamak ve arkasindan dua etmek üzere bu odaya bölükler halinde girip çiktilar. Sonra, ayni odada topraga verildi.

Bu arada insanlari yatistirma sorunu ortaya çikti. Resulullah (AS)’in vefat ettigi haberi yayilir yayilmaz, sehirde büyük bir galeyan oldu, herkes mevtanin evinin yanindaki Mescid’e geldi. Kimileri agliyor, bazilari o an için çilgina dönüyorlar ve her biri degisik sekillerde üzüntüsünü dile getiriyordu. Toplumun önde gelen kisilerinden Ömer, Resulullah (AS)’in “öldügünü” söyleyen herkese kizmaya basladi; Kilicini çekip, söyle söyledi: “Kim Resulullah’in öldügünü zannediyorsa, onun boynunu vururum. Vallahi o kesinlikle ölmedi, sadece, Musa’nin gidisi gibi, bir süre sonra tekrar ümmeti arasina dönmek ve Kiyamet Gününe kadar onlara rehberlik etmek üzere Allah’in katina vardi.”

Sehir disina çikmis olan Ebû Bekir de kisa bir süre sonra çikageldi ve hemen Resulullah (AS)’in yatak odasina girdi; Yüzünün örtüsünü açarak saygiyla öptü ve su sözleri söyledi:

Anam-babam sana feda olsun; Allah’in sana yazmis oldugu ölümü artik bir kere tattin, bundan sonra onu bir daha asla tatmayacaksin.”

Daha sonra Mescide gitti; orada Ömer’in halka hitap edip kiliciyla onlari tehdit ettigini görünce, söyle söyledi:

“Sakin ol Ömer!”

Ama o hiç onu dinlemedi. Ebû Bekir cemaatin ortasina dogru ilerledi ve bir konusma yapmaya basladi. Herkes onun sözlerine kulak kesilmisti ve Ömer de sakinlesmek zorunda kaldi.


Ebû Bekir, her zaman oldugu gibi Allah’a hamd ü senadan sonra söyle dedi:

“Ey insanlar! Kim Muhammed’e tapiyorsa, bilsin ki o gerçekten ölmüstür; ama kim Allah’a kulluk ediyorsa, Allah Diri (Hayy)’dir ve asla ölmez.”

(Daha sonra sözlerini Kur’an’in su ayetlerini okuyarak sürdürdü:

“Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmistir. Simdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah’a hiçbir sekilde zarar vermis olmayacaktir. Allah sükredenleri mükâfatlandiracaktir.” (Âl-i Imrân: 3/144)

Ömer üzüntü ve kederinden yere çöktü kaldi ve her yerden feryat sesleri duyulmaya basladi. Muhammed (AS)’in sadik dostu ve kayinpederi, güçlü sahsiyet Ebû Bekir, bütün cemaati kendi etrafinda topladi ve sehirdeki önemli ve acil her sorun için kendisine danisilmaya baslandi.


Hilâfet Sorunu

Bir Devletin, merkezî bir teskilâttan mahrum kalmasi düsünülemez. Defin islemlerine baslanmadan önce bile, Ensar’dan bazilari, bu konu hakkinda kafa yordular ve yakin arkadaslarini, bu isin üstesinden gelmeye davet ettiler. Kuskusuz bunlar bizzat kendilerini halifelige lâyik görüyorlardi. Toplantiya katilanlarin sayisi oldukça sinirli idi. Ama kendilerini önceden Ebû Bekir lehine hazirlayan Ensar’dan bazilari, gelip ona bu toplantidan bahsettiler ve daha fazla geç kalip da bir oldu bittiyle karsilasmamak için, bu sorunla ilgilenmesini kendisinden rica ettiler.

Ilk Halifenin seçilmesi ile ilgili anlatimlar Ibn Hisâm ve Vâkidî’de (Kitâbu’r-Ridde, Bankipore el yazmasi) yer almaktadir. Vâkidî eserinde daha fazla ayrintiya girmistir. Onun bu konuda verdigi bilgiler kisaca söyledir:

Ebû Bekir, Resulullah’in evinden çikip Mescid’e geldi ve oradakilere su kelimelerle hitap etti:

Ey insanlar! Kim Allah’a kulluk ve ibâdet ediyorsa (bilsin ki) O, daima Hayy (Diri)’dir; O’nun için ölüm yoktur. Ancak Muhammed’e tapa kimse bilsin ki o gerçekten ölmüs bulunuyor. Allah, vaktiyle Muhammed’e Kur’ân’da söyle söylemisti: “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler”(Zümer: 39/30). Ve yine: “Biz senden önce de hiçbir besere ebedîlik vermedik. Simdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar? Her canli ölümü tadacaktir..”(Enbiyâ: 21/34-35) Ayrica: “Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmistir. Simdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah’a hiçbir sekilde zarar vermis olmayacaktir. Allah sükredenleri mükâfatlandiracaktir.” (Âl-i Imrân: 3/144) Bilmis olun ki hakikaten Muhammed kendi yoluna gitti. Bu durumda onun emr (komuta, yönetme erki)’inde herhangi birinin onun yerine geçmesi kaçinilmazdir. Iyi düsünüp tasinin ve sonra ne düsündügünüzü söyleyin. Allah size merhamet etsin!”

Mecliste bulunan bütün topluluklar ona: “Peki, yarin bunu düsünecegiz, Insaallah” dediler. Sonra herkes dagildi.

Ertesi gün Mekkeli Muhacirlerin bir kismi Ebû Bekir’in yanina geldiler; Medineli Ensar’in bir kismi da, bugünkü Suriye kapisinin hemen yakininda, Mescid-i Nebevî’nin kuzey- batisindaki Benû Sâ’idelerin toplanti salonunda (sakîfe) bulunan Hazrecli Sa’d ibn ‘Ubâde’ye yöneldiler. Ali ise, çevresine ez-Zubeyr ibn Avvâm da olmak üzere, Benû Hâsim’e mensup bazi üyeleri toplayarak, üzgün bir sekilde kendi evinde kaldi. Bütün Medine halki, Muhâcirlerin ve Ensarin ne söyleyeceklerini dinlemek üzere disari çikmisti. Benû Sâ’idelerin Sakîfe’sinde toplanmis olan Ensar’in arasindan ilk sözü Evsli Huzeyme ibn Sâbit aldi ve söyle dedi:

“Ey Ensar! Sayet siz önceligi Mekkeli Kureyslilere verirseniz, bu is (hilâfet), Kiyamet Gününe kadar onlar üzerinde kalacaktir. Allah, kendi Kitabinda sizi Ensar (yardimcilar) olarak adlandirdi (Tevbe: 100, 117); hem Resulullah da sizin aranizda iken vefat etmistir. Öyle ise, Kureyslilerin kendisinden çekinecekleri ve Ensar’in da güvenle kabul edecekleri birini seçiniz.”

Hazrec kabilesinden olan Ensar grubu su cevabi verdi:

“Haklisin! Biz kendi baskanimiz Sa’d ibn Ubâde’yi seçiyoruz!”

Muhâcirlerden bazilari da orada idiler; ama henüz saskinliklarini üzerlerinden atamamisken, bu kez Ensardan Evsli Useyd ibn Hudeyr ayaga kalkarak söyle konustu:

“Ey Ensar! Allah sizi Ensar (yardimcilar) diye adlandirarak, sizin yurdunuzu bir siginak kilip Resulullah’in vefatini da sizin aranizda takdir ederek, size nimetini bol bol vermis oldu. Simdi bu emr (yönetme) isini Allah’in takdirine birakin. Bu emr, sizden çok Kureyslilere aittir. Öyleyse siz sadece onlarin tercih edecekleri kimseyi tercih edin ve onlarin uzaklasacaklari kimseden de uzaklasin.”

Bazilari ayaga firlayip ona hakaretler yagdirdilar ve onu susturmaya çalistilar. O zaman, Hazrecli Besîr ibn Sa’d su hatirlatmayi yapti:

“Ey Ensar! Siz Kureyslilere baglisiniz, Kureysliler de size baglidir. Eger iddianizda hakli iseniz, buna kimse karsi çikmayacaktir. Eger siz, “Biz (Resulullah’i) bagrimiza bastik ve ona yardim ettik” diyorsaniz, gerçekte Allah, Kureyslilere daha iyisini bagislayip nasip etmistir. Öyleyse siz “Allah’in nimetine nankörlükle karsilik veren ve kavimlerini helâk yurduna süren kimseler (Ibrahim: 14/28) gibi olmayin.”

Daha sonra Evs’li Uveym ibn Sâ’ide ayaga kalkarak sunlari söyledi:

“Ey Ensar! Sizler Islâm’i savunan ilk kimseler olmustunuz; simdi bu davaya inanlarla savasan ilk insanlar da siz olmayin. Hilâfet ancak peygamberlik görevi kimler arasindan gelmisse onlara aittir. Öyleyse Hilâfet’i Allah’in peygamberlik görevini verdigi kimselere birakiniz; hem, Ibrahim Peygamber de bir duasinda bunu kastediyordu” (bk. Bakara: 2/128-129; Ibrahim AS, bu âyette Allah’in Mekke’de kendi soyundan bir peygamber çikarmasi için dua etmektedir).

O zaman, aslen Bali kabilesinden ve Evs kabilesinin mevlâsi konumundaki Ma’n ibn ‘Adî ayaga kalkti ve söyle dedi:

Ey Ensar! Kureyslileri devre disi birakarak, Emr’in size ait oldugunu düsünüyorsaniz, sizin tarafinizdan seçilecek kimseye biat edebilmeleri için bundan onlari da haberdar edin. Ama bu Emr Kureyslilere ait ise ve sizin bu olayin disinda kalmaniz gerekiyorsa, o zaman bu isi onlara birakin. Zira Allah’a yemin ederim ki Resulullah, Ebû Bekir’i kendi yerine cemaate namaz kildirmasi için imam tayin etmeden vefat etmedi; böylece biz, Resulullah’in, dinin diregini teskil eden namazda bize imamlik yapmasi için onu seçtigini ögrenmis olduk.”

Ensar bu sekilde tartisirken, Ebû Bekir, Ömer ve Ebû Ubeyde, yanlarinda Muhacirlerden bir topluluk oldugu halde oraya geldiler. Hepsi yerlerini alip oturdular ve bir süre hiçbir sey söylemediler. Daha sonra Hazrec’li Sâbit ibn Kays ayaga kalkti ve söyle konustu:

“Ey Muhâcirler! Sizler de bizim gibi biliyorsunuz ki Allah, Muhammed’i kendi Resulü olarak göndermistir; kendisi baslangiçta (insanlarin) iskence ve karsi koymalarina ragmen, Allah ona her türlü siddet hareketinden kaçinmasini emrettigi için, Mekke’de kaldi. Daha sonra onun Hicret etmesine ve savasmasina izin verdi. Biz onun yardimcilari ve siginagi olduk. Sonra siz geldiniz ve biz elimizdekileri sizinle paylastik. Imdi Islâm’in gerçek kudret ve kuvveti biziz ve Allah Kuran’da bizden bahsediyor: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmis ve gönüllerine imani yerlestirmis olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenden dolayi içlerinde bir rahatsizlik hissetmezler. Kendileri muhtaç durumda olsalar bile, onlari kendilerine tercih ederler…” (Hasr: 59/9) Digerleri gibi, bu ayeti de kimse inkâr edemez. Öte yandan sizler, bizim seref ve itibarimiz hakkinda Resulullah’in söylemis oldugu bütün güzel sözleri biliyorsunuz. O artik bu dünyadan göç etti ve hiç kimseyi açikça kendi yerine Halife olarak tayin etmedi; ama, ümmetinin Allah’in Kitabina ve Resulünün Sünnetine sik sikiya sarilmalarini kesinlikle emretti. Insanlar bu emirlere tutunduklari sürece yanlis ve batil üzerinde bir araya gelmeyeceklerdir. Bizler Allah’in yardimcilari oldugumuza göre, halki idare etmek de ancak bize düser. Ey Muhâcirler! bu konudaki düsünceniz nedir? Ve’s-Selâmu Aleyküm.”

Bunun üzerine Ebû Bekir ayaga kalkarak, söyle cevap verdi:

“Ey Sabit! Senin halkin (Ensar) tamamen senin anlattigin gibidir; kimse bunun aksini söyleyemez. Bizlere (Muhâcirlere) gelince; Allah bizim hakkimizda da vahiy göndermistir. (Hasr: 59/8): “(Allah’in verdigi bu ganimet mallari,) yurtlarindan ve mallarindan uzaklastirilmis olan, Allah’tan bir lütuf ve riza dileyen, Allah’in dinine ve Peygamberine yardim eden fakir muhacirlerindir. Iste dogru olanlar bunlardir.” (Hasr: 59/8); ve Allah size Kur’ân’da (Tevbe: 9/119), “Ey îman edenler! Allah’dan korkun ve sadiklarla beraber olun” diyerek, “sadiklari” izlemenizi emretmektedir. Öte yandan, çok iyi bilirsiniz ki, Araplar bu Emr isini ancak kendi aralarinda en ünlü ve serefli kabile olarak gördükleri Kureysliler için kabul edeceklerdir. Ve ayni zamanda Ibrahim (AS)’in duasinda (Bakara: 2/129) kastettigi kimseler de bunlardir. Öyleyse ben bu ikisinden birini sizler için seçiyorum: Ömer ve Ebû ‘Ubeyde. Bu ikisinden birine biat ediniz.”

“Kendisinde dikkate deger ve modern bir avukat ruhu sezilen Sâbit ibn Kays, ayaga kalkarak su soruyu yöneltti:

“Ey Muhacirler! Ebû Bekir’in dedigi sey konusunda hemfikir misiniz?

“Onlar:

“Evet hemfikiriz.”

Deyince, Sabit:

“Sizin Ebû Bekir’e, Resulullah (AS)’a karsi geldigi gibi bir suçlamada bulunmamaniz gerekirdi.”

Onlar:

“Nasil yani?”

Sabit:

“Siz, Resulullah (AS)’in Ebû Bekir’i namazlari kildirmak üzere görevlendirdigini ve bunu sadece onu kendisine Halife olarak tayin ettigini göstermek için yaptigini söylememis miydiniz? Oysa Ebû Bekir Halifelik seçiminden çekilerek ve “ben sizin için su ikisinden, yani Ömer ve Ebû Ubeyde’nin birini seçtim” diyerek, Resulullah’a karsi gelmistir. Siz nasil olur da, bizzat Resulullah tarafindan tercih edilip seçilmis olan kimsenin (Ebû Bekir’in) göstermis oldugu su kimselere (Ömer ve Ebû Ubeyde’ye) tâbi olursunuz? Ey Muhâcirler! Resulullah (AS)’in Ebû Bekir’i Halifesi olarak tâyin ettigine taniklik ettiginiz halde baskasini seçerseniz, ola ki siz de Allah’a itaatsizlik etmis olursunuz.”

“Muhacirler, ilk Müslümanlarin kendi kabileleri içinden çiktigina dikkat çekerken, Ensarin büyük meziyetlerini de asla inkâr etmediler. Söyle dediler: “Hepimizin ortaklasa aldigimiz bir karara göre, sayet baskan Muhacirler arasindan seçilirse, bakanlar da Ensardan olacaktir; biz onlar hazir olmadikça ve onlarla istisare etmedikçe hiçbir karar almayacagiz.”

“Hazrecli el-Hubâb ibn el-Munzir bir uzlasma önerisinde bulunmak üzere ayaga kalkti. O da, Ensarin Emr konusunda, herkesten daha çok hakki oldugunu vurguladiktan sonra, su öneride bulundu: “Sayet bu insanlar (Muhacirler) bizim dediklerimizi kabul etmek istemiyorlarsa, o zaman bir Emîr (emr’i kendi elinde tutan) bizden, bir Emîr de onlardan olsun!”

“Ancak yegenlerinden ikisi, Useyd ibn Hudeyr ve Besîr ibn Sa’d, bir tek sehirde birbirlerine muhalefet eden iki Emîr seklindeki bu bölücü öneriyi reddetmek için ayaga firladilar.”

“El-Hubâb ibn el-Munzir, sadece Ensarin çikarlarini gözetmek durumunda oldugunu ve sayet bunlar kendi önerisini begenmemislerse onu geri çekecegini, ayrica önerisinin abartilacak bir yani olmadigini söyleyerek özür diledi.

“Bu konusmayi, Ömer ile el-Hubâb arasinda geçen ve daha sonra sair Hassân ibn Sâbit’in de katildigi kisa ama hararetli bir tartisma izledi. Kargasa giderek büyüyordu, fiziksel siddete basvurulmasindan bile endise ediliyordu. Bu durumda Mâ’n ibn Adiyy yeniden söz aldi ve onun etkileyici kisiligi sayesinde ortalik yatismis oldu. O söyle diyordu:

“Ey Muhacirler! Allah’a yemin ederim ki, bizim için yeryüzünde sizden daha aziz kimse yoktur. Bizim endisemiz sadece, kendisine tabi olunacak kimsenin Muhammed ümmeti arasinda adaleti gözetip gözetmeyecegidir. O, bu konu ile ilgili olarak: “Idareciler Kureys’tendir,” buyurmustu. O halde halifenin de onlar arasindan seçilmesi gerekir. (Ibn Hisâm’in naklettigine göre, Resulullah (AS)’in o sirada Ensar arasinda da çok iyi bilinen bu hadisini bu görüsmeler sirasinda ilk kez hatirlatan Ebû Bekir olmustu).

“Daha sonra Besîr ibn Sa’d söz alarak, o ana kadar kimsenin dikkat etmemis oldugu Resulullah (AS)’in bu hadisinin hatirlatilmasina görünüse bakilirsa çok sasirmis söyle haykirmisti:

“Elbette! Allah’a yemin ederim ki, biz gerçekten Resulullah (AS)’in bunu söyledigini isitmistik; ve ben, bu Emr’in kendisinden sonra Kureyslilere kalacagini çok iyi anlamistim. Allah’a yemin ederim ki artik bu Emr isini onlarla tartismayi (Allah) bana göstermez. Ey Ensar! Allah’tan korkunuz ve artik bu isi onlarla tartismayiniz!

“Sonra Ebû Bekir yeniden söz alarak Besîr ibn Sa’d’e övgüler yagdiran bir konusma yapti ve söyle dedi:

“Ben bu Emr’e aday degilim ve size sirasiyla Ömer ya da Ebû ‘Ubeyde’yi öneriyorum.”

“Her ikisi de bu öneriyi reddettiler ve onun (Ebû Bekir’in) Muhâcirlerin en hayirlisi ve Resulullah (AS)’in sigindigi magarada (bk. Tevbe: 9/40) ona eslik eden tek kimse oldugunu ve vakit namazlarini kildirmak için kendi yerini almak üzere bizzat Resulullah (AS) tarafindan görevlendirilen biri oldugu için Ebû Bekir’in seçilmesinin gerektigini söylediler. Daha sonra Ebû Bekir’den, kendisine biat edilmek üzere elini uzatmasini istediler.

“Besîr ibn Sa’d yeniden firlayip söyle haykirdi:

“Allah askina sizden rica ediyorum! Benden önce kimse Ebû Bekir’e biat etmesin!..

Ve gerçekten, ilk biat eden o oldu.”


Düs kirikligina ugrayan bazi müfritler, hala karsilikli olarak aci ve sitemli sözler söylemeyi sürdürüyorlardi. Ama, Ensar da dahil bütün orada hazir bulunanlar, biatlerinin simgesi olmak üzere, sirayla Ebû Bekir’in elini siktilar.

Hazreçlilerin adayi olan ve o sirada oldukça rahatsiz olan Sa’d ibn ‘Ubâde ise kolay kolay razi olacaga benzemiyordu. Ancak Ebû Bekir’in güttügü siyaset herkesi yatistirdi. Zira o, kimseyi halifeligini kabul etmek için zorlamamis ve taraf ya da hasim olarak görmeksizin herkese bilinçli bir adalet uygulamisti; ve kendi kabile mensuplari bile Sa’d’i yalniz biraktilar.

Resulullah (AS)’in ailesi Benû Hâsim ve Ali ile de bazi zorluklar ortaya çikmisti. Medinelilerin hemen tamamindan biat aldiktan sonra, Ebû Bekir, Ali’yi de getirtti. Ali, kendisi görüsünün alinmamasi ve bir oldu bitti ile karsi karsiya birakilmaktan duydugu hosnutsuzlugunu dile getirdi. Özellikle su ifadeyi kullandi:

“Sizler Muhâcirler olarak, bu Emr konusunda, Muhammed’in kendi aranizdan çiktigini ve Ebû Bekir’in de ona yakin oldugunu söyleyerek Ensar’a galip geldiniz; oysa ben, Resulullah’in ailesi (Ehl-i Beyt) olarak kendisine herkesten daha yakin oldugum konusundaki delilleri size defalarca tekrarlamaktayim.”

Bunun üzerine (Muhacirlerden) Ebû Ubeyde ve (Ensardan) Besîr ibn Sa’d, Ali’yi yatistirmaya çalisarak, onun Muhammed’in halifeligine kendi lehinde liyakat iddiasinda bulundugundan haberleri olmadigini söylediler. Ve kendisini, esasen herkesin kabul ettigi seyi onun da kabul etmesi için iknaya çalistilar. Ebû Bekir de söyle dedi:

“Ey Ali! Keske ben, senin bu Emr konusunda bana itiraz ettigini bilseydim! Ben, ne bunun ardindan kostum, ne de istedim. Simdi herkes biat etti. Eger sen de ayni sekilde hareket edersen, senden bekledigim sey(i yapmis olursun). Aksine, hemen biat etmek istemiyor ve biraz düsünmeyi arzu ediyorsan, seni zorlayacak degilim. Sana hak veriyorum, selâmetle evine dön!”

Ali evine döndü. Aksam oldugunda, (Buhârî gibi, bk. 85/3/1) diger kaynaklarin da ifade ettigine göre, Resulullah (AS)’in kizi ve Ali’nin hanimi Fâtima, Ebû Bekir’in huzuruna gelerek, Resulullah’in terekesini ve özellikle Fedek bölgesindeki araziyi miras olarak istedi. Ebû Bekir kendisine, Resulullah’in “Biz peygamberler, miras olarak bir sey birakmayiz” seklindeki bir hadisini hatirlatti. Ona, tipki Resulullah’in hayattayken yaptigi gibi, Peygamber’in aile bireylerinin masraflarini karsilamaya devam edecegine dair güvence verdi. Fâtima, bu isten pek memnun olmadi ise de artik Ebû Bekir’e fazla bir sey söylemedi. Ali, Resulullah (AS)’in kizi olan hanimina saygisindan ötürü, Ebû Bekir’e biat etme isini bir süre askiya aldi; ancak Islâm Devletinin o günkü sorunlari hakkinda kendisiyle isbirligini sürdürmeye devam etti. Birkaç ay sonra Fâtima’nin son nefesini vermesi üzerine, Ali de herkesin huzurunda Ebû Bekir’e biat etti.

Bu konuyu, seçildikten hemen sonra Ebû Bekir’in yapmis oldugu, ilk Müslümanlardaki egemenlik anlayisini ve Ebû Bekir’in izledigi genel siyasetin temellerini ortaya koyan hutbesi ile bitirelim. Medine’de oturanlarin çogunlugunun yardim ve destegini aldiktan sonra, Ebû Bekir toplanmalari için onlari Mescid’e çagirdi; burada Ömer söz alip, önceki günkü davranisindan ötürü (Resulullah öldügünü söyleyen kimseleri ölümle tehdit etmisti) özür diledi, Ebû Bekir’in meziyetlerini hatirlatti ve kendisine yeniden biat edilmesini istedi. Herkes memnuniyetle bu istegi yerine getirdi. Daha sonra Ebû Bekir söz aldi.

Kendisi ilk olarak, her zamanki gibi Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra söyle dedi:

“Ey insanlar! Aranizdan en iyiniz olmadigim halde, sizin Baskaniniz olarak seçilmis bulunuyorum. Öyleyse, eger iyi ve güzel davranirsam bana yardim ediniz, sayet kötü davranacak olursam beni düzeltiniz. Gerçekte dogruluk, güven ve emniyettir; yalan ise güven ve itimadin kötüye kullanilmasidir. Bu durumda, içinizden zayif olan (zulme ugramis) kimse, ben onun adina hakkini alincaya kadar, benim nazarimda güçlüdür; ve sizin içinizde (zulüm yapan) güçlü kimse ise, baskasinin hakkini ondan geri alincaya kadar benim gözümde zayiftir. Insaallah. Simdi beni dikkatle dinleyin! Allah ugrunda mücadele etmeyi ihmal eden hiçbir toplum yoktur ki Allah onlari hakir ve zelil bir duruma düsürmemis olsun; bir toplumda ahlâksizlik yayginlasmaya görsün! Allah muhakkak onlarin hepsini kusatacak bir bela ve musibet verecektir. Ben Allah’a ve O’nun Resulüne itaat ettigim sürece siz de bana itaat ediniz. Ne zaman ki Allah’a ve O’nun Resulüne isyanda bulunurum, o zaman artik bana kesinlikle itaat etmeniz gerekmez. Haydi simdi namaza kalkin ki Allah da size Rahmeti ile karsilik versin!”

Ebû Bekir cemaate namazi kildirdiktan sonra evine döndü (bk. Ibn Hisâm, s. 1017, Belazuri, Ensâb, I, § 1196). Bu konuyla ilgili iki önemli olayi hatirlatalim: a) Belâzurî’ye göre (Ensâb, I, 587, § 1189): “Genel olarak herkesin kendisine baglilik yemininde bulunup biat etmesinden sonra, Halife Ebû Bekir, ertesi günden itibaren üç gün pespese (Medine sehrini kapsayan) su ilânda bulundu:

“Sizleri, ettiginiz biat yeminlerinde serbest birakiyorum. Hilâfet makami için bir baskasini seçip ona biat edebilirsiniz.”

Tabii kimse bu çagriya uymadi. b) El-Hâkim’e göre (bk. Mustedrek, III, 66): “Ebû Bekir biatler edildikten sonra bir konusma yapmak için ayaga kalkti ve önce herkesten özür dileyerek söyle dedi:

“Allah’a yemin ederim ki, benim su Hilâfet makaminda asla gözüm olmamistir: Ne gündüz, ne gece, bunu asla arzu etmedim ve bu isin bana verilmesi için gizli ya da açiktan Allah’a dua etmedim. Ancak (sayet bu görevi kabul etmedigim takdirde) toplumda fitne ve kargasa) çikmasindan endise ettim. Bundan böyle, Halifelik görevi üzerimde oldugu sürece bana asla rahat ve huzur yoktur. Bana yöneltilen bu görevi yerine getirebilmem için, Allah’in bana bagisladigi güç ve imkânlar disinda, hiç bir güç ve imkân bulunmamaktadir. Bugün benim yerime bu isi daha iyi yerine getirebilecek birinin görevlendirilmesini isterdim.”

Böylece Allah’in lûtfu ve yardimi sayesinde, Resulullah (AS) için büyük anlam ifade eden bazi dilek ve temenniler gerçeklesmis oldu.

Gerçekten de o söyle bir açiklamada bulunmustu:

“Biz, kamuya ait bir görevi, ona talip olan kimselere vermeyiz.”

Resulullah (AS)’la çok yakin iliskileri olan ve Islâm ögretisini en güzel bir sekilde temsil eden sahsiyetlerin, asgarî düzeyde de olsa parlakliklarindan bir sey yitirmemeleri gerekirdi. Daha önce de gördügümüz gibi, sahabenin önde gelenlerinden bazilari, Halifeligi kendileri için istemisler, bir kismi ise asla böyle bir seyi arzu etmemislerdi.

Resulullah (AS), ayni zamanda bütün irklar arasinda mükemmel bir esitlik bulundugunu açiklayarak, bireyler arasindaki yegâne üstünlügün ise sadece takva konusunda söz konusu olabilecegini açiklamisti.738 En yetenekli kimselerden biri olsa bile, halifelige Resulullah (AS)’in yakin bir akrabasinin seçilmesi, yerlestirilmeye çalisilan bu yeni anlayisa gölge düsürecekti. Sunu hatirlatalim ki, Ebû Bekir, kuskusuz Kureyslilere mensup olmakla birlikte, kabilesi olan Benû Teym, Kusay’in soyundan gelmedigi için onlara soguk duran, hatta Kureys’in pek itibar etmedigi739 bir aileye mensup idi. Daha sonralari Müslümanlar, kölelikten yeni azât edilmis ve Misir’da Memluk, Hindistan’da Gulâmân gibi hanedanlarin kurucusu olan hükümdarlara en küçük bir tereddüt göstermeksizin itaat etmislerdir. Resulullah (AS) gerçekçi biri idi ve sürekli olarak yenilenmeyi tercih ediyordu. Belâzurî’ye göre740 Resulullah (AS), Medine’den askeri seferler amaciyla 25 kez çikmis ve sürekli ayni kisi olmamak üzere, yoklugu boyunca kendi yerine bir naip görevlendirmisti. Bunlar arasinda, aslen Güney Arabistanli olan Medine’deki Hazreçliler, Evsliler, Mekkeliler, Gifârlilar, henüz azat edilmis köleler ve hattâ âmâlar bulunmaktaydi. Resulullah (AS)’in akrabalarindan geçici olarak ona vekâlet edenlere ise oldukça enderdir. Kölelerden (Kuzey Arabistan’in) Kelb kabilesine mensup azatli Zeyd ibn Harise’yi sayabiliriz. Âmâ bir sahabe olan Ibn Ümmü Mektûm ise, bu göreve oldukça geç bir dönemde, yani H. 10. yilin sonlarina dogru, Resulullah (AS)’in vefatindan sadece üç ay önce tayin edilmisti. Biz, Resulullah’in: “Baskanlar Kureys’tendir” seklindeki meshur hadisini hangi amaçla ve kimler için söyledigini bilmiyoruz. Ancak, bu hadisin kapsaminin, bizzat Resulullah (AS)’in yukarida açiklamaya çalistigimiz uygulamasina uygun olarak, oldukça sinirli olmasi gerekir. Ömer’in kendi Halifeligi sirasinda sik sik tekrarladigi su sözü, bizim bu düsüncemizi pekistirmektedir:

“Eger Huzeyfe’nin azatli kölesi Salim hayatta olsaydi, Halifem olarak onu tayin etmekte hiç tereddüt etmezdim.”

(Bilindigi gibi, soyagaci bilinmemekle birlikte, Salim, Kureys’den birisi degildi).741 Resulullah (AS), ne kendi yerine geçecek olan Halife’nin seçilmesi için gereken ön kosullari, ne de kendisinden sonra uygulanacak yönetim yapisinin (monarsi, cumhuriyet vs.) seklini açikça belirtmek istememistir. Anlasildigi kadariyla Resulullah (AS), uygulanacak rejimin belirlenmesini kasitli olarak ve isteyerek toplumun tercihine birakmistir; eger bundan farkli davranmis olsaydi, belki de Müslümanlar, siyasal ve toplumsal kosullar rejim degisikligi gerektirdiginde zaman zaman sikintiya düseceklerdi. Resulullah, Müslümanlarin üstün yeteneklerine tamamen güveniyordu ve nitekim söyle buyurmustu:

“Sizler su dünya islerini daha iyi bilirsiniz!”

Ilk Müslüman olanlarin Peygamberlerinin vefati sirasinda göstermis olduklari tutum ve davranislar, bundan böyle Islâm idealini gerçeklestirmek için izlenmeye deger bir örnek olusturmustur. Allah onlarin hepsinden razi olsun!

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 47869

ulkucudunya@ulkucudunya.com