O fotoğraf ve PKK ile masaya oturmak!
İbrahim KARAGÜL 07 Kasım 2007
İki hafta önce PKK tarafından kaçırılan sekiz askerin serbest bırakılması elbette sevindirici bir gelişme. Özellikle aileleri için… Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı George Bush ile, büyük beklentiler içinde, yaptığı görüşmeden hemen önce gerçekleşen olay, aslında Türkiye'de yaşayan herkesin kafasındaki soru işaretlerinin cevaplarını ortaya koydu. Bir tiyatro oynandı. Bundan önce de oynanıyordu bu oyun, onanmaya da devam edilecek gibi. İnsani gerekçelerle bu tiyatroyu seyrettik. Ama insani kaygılarımız, olayın niteliğini, oyunun içeriğini, siyasi sonuçlarını anlamamızı engellememeli. Önce fotoğrafı anlatalım ve ne anlama geldiğini birlikte sorgulayalım:
ABD'nin, Kuzey Irak yönetiminin, Bağdat'ın ulaşamadığı Kuzey Irak'ın dağlarında sekiz asker rehin tutuluyor. Türkiye teyakkuz halinde, sınıra yığınak yapılıyor ve Washington'da kritik bir görüşmeye hazırlanılıyor.
Pazarlık başlıyor. Erbil, Bağdat ve Washington'ın Kuzey Irak'ın en ulaşılmaz dağlarına kadar uzanabildiğini, PKK ile istedikleri zaman görüşebildiğini, her türlü pazarlığı yapabildiğini, baskılarının veya pazarlıklarının sonuç verdiğini öğreniyoruz.
Barzani ne demişti, Bağdat yönetimi ne demişti, ABD ne demişti bundan önce? “PKK'yı istemiyoruz ama etkisiz kalıyoruz. Bizi dinlemiyor. Askeri açıdan yapacak bir şeyimiz yok. Elimiz kolumuz bağlı. Gücümüz yetmiyor. Türkiye durumumuzu anlamalı..”
Ama Washington'dan Barzani'ye, Barzani'den PKK'ya, PKK yönetiminden dağdaki militanlara bir talimat gidiyor: “Askerleri bırakın!” PKK kabul ediyor. Bırakacağını açıklıyor.
DTP milletvekilleri K. Irak'a geçiyor. Dağ başında bir tören düzenleniyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne mensup vekiller törende yerini alıyor. Askerler sıralanmış kurtuluşu bekliyor. PKK zabıt tutuyor, vekiller zaptı imzalıyor. Örgütle bir nevi sözleşme yapılıyor.
Askerler bırakılıyor, Dağdan alınıp Erbil'e getiriliyor, Barzani yönetimine teslim ediliyor. Yani Türkiye'nin peşmerge dediği silahlı güçlere. Erbil'de bir devir teslim yapılıyor ve askerler ABD askerlerine teslim ediliyor. Gelişmeleri Kuzey Irak yönetiminin verdiği bilgilere göre izliyoruz.
ABD askeri uçağına bindirilen askerler Musul'a getiriliyor. Uçakta ABD'li komutanlar da yerini alıyor. Buradan ABD helikopterlerine bindirilip Türk askerlerinin bulunduğu Bamerni üssüne naklediliyor. Bamerni'de TSK mensuplarına teslim ediliyor. Oradan da helikopterlerle Türkiye'ye getiriliyor.
Her şey PKK, DTP'li vekiller, Barzani yönetimi, Washington, Irak'taki ABD birlikleri ve Ankara'daki ABD Büyükelçiliği arasında geçiyor. “Esir değişimi” töreni sanki iki devlet arasında yapılıyor. Kimler yok ki törende? Ya tören alanında olmayan siyasi aktörler?
Hepsinin PKK ile ne kadar yakın olduklarını görüyoruz. “Dağlarda” dedikleri örgütle ne kadar iç içe olduklarını, sözlerinin ne kadar geçerli olduğunu, diyalogların ne ölçüde sağlıklı olduğunu öğreniyoruz. Bu saydıklarımızın aslında hep Kandil'de olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
Kamuoyu, sekiz askerin bırakılmasıyla rahatlatılıyor, onlarsa insani bir “görev” üzerinden müthiş bir gösteri yapılıyor. PKK şov yapıyor, onlar bu şovu pazarlıyor, bizler de alık alık bakıyoruz.
Sonuç ne? PKK ortaklarıyla birlikte medyatik şovun ötesinde güçlü bir siyasi sonuç elde ediyor. Oyunu o kurdu. Daha doğrusu ortakları kurdu. O oynadı. Kuralları onlar belirledi. Onlar saldırdı, kaçırdı, onlar serbest bıraktı, bunun sonuçlarını da devşirdi. Siyasi anlamda asli aktör olduğunu dünyaya ilan etti.
İnsani yönün ötesinde örgüte çok güçlü bir siyasi destek sağlandı. Washington gözünde zaten meşru idi. Irak içinde anayasal meşruiyet elde etmişti. Kuzey Irak ise örgütle dayanışma içinde. Peki son durum Türkiye için ne anlama geliyor?
Başbakan'ın ziyareti öncesi bir “iyiniyet jesti” yapılmıştı. Öyle sanılıyordu. Ama aslında Başbakan'ın eli zayıflatılmıştı. İsrail-Hizbullah senaryosu gereği, “askerler bırakıldı. Operasyona gerek kalmadı” mesajı verildi.
Olay, ABD, Barzani, PKK ve Türkiye'de bazı çevrelerin örgüte meşruiyet sağlama, siyasi güç kazandırma yolunda attığı dev bir adım oldu. Abdullah Öcalan posterinin üstünde atılan imzanın siyasi sonuçları Washington'dan Erbil'e kadar etkisini gösterecek yakında.
Türkiye'nin aylardır devam ettirdiği askeri hazırlıklar, ekonomik yaptırım kararları ve siyasi baskı süreci karşısında Washington, Erbil, PKK ve DTP arasındaki koalisyon belirgin bir şekilde kendini hissettirdi. Türkiye gürültü yaptı, onlar sessizce, küçük bir oyun sahnelediler. Zafer “koalisyonun” oldu!
Kim kaybetti? Onu siz biliyorsunuz.
Savaş istemiyoruz, çatışma istemiyoruz, gerilim istemiyoruz, askerlerin rehin kalmasını istemiyoruz. Ama bir taraftan yakıp yıkarken diğer taraftan böyle bir senaryo ne anlama geliyor diye sormak istiyoruz.
Türkiye'yi PKK ile masaya oturtmanın yolu böyle mi açılıyor yoksa! ABD'nin düşüncesi bu. Barzani'nin düşüncesi de. Yarın birkaç PKK'lı teslim edilir, geniş bir müzakere süreci başlatılırsa karşılığında ne istenir? PKK'yı İran'a yönlendirelim, Türkiye'yi de. Barzani üstünden bir pazarlık süreci başlatalım denirse, Türkiye'nin cevabı ne olur?
PKK ile esir değişimi sırasında yapılan mutabakat, örgütün dolaylı tanınması anlamına geliyor. Bunun siyasi okunuşu böyle! Yapılmak istenen tam da bu işte!