« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 Ağu

2013

ANADOLU TÜRK TARİHİ YENİDEN YAZILMAK ZORUNDADIR !..

01 Ocak 1970

Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu tarihinin yeni bir gözle incelenerek, mukayeseli bir bakış açısıyla yeniden ele alınması gerekmektedir. Bu gerekçe Anadolu’nun değişik yerlerinde mevcut kaya resimleri ve kurgan adını verdiğimiz mezar yerleridir.
Anadolu’nun değişik yerlerinde mevcut kaya resimleri, ilginçtir ki Asya’daki kaya resimleriyle eşdeğerlik ve benzerlik göstermektedir. Keza kurgan türü mezarlıklar bulunmaktadır ve bunlar da Anadolu’nun değişik yerlerinde yaygın olarak mevcuttur.
Bunlardan biri de şu an bulunduğumuz yörede yani Ankara’nın Beypazarı ile Güdül arasındaki dağlarda gördüğümüz kaya resimleridir ve gerçekten de biz tarihçilerin, alışageldiğimiz tarih araştırıcılığından ayrılarak Anadolu tarihini yeni bir gözle değerlendirmemiz ve yeniden yazmamızın gerektiğini ortaya koymaktadır. M.Ö .3000-5000 yılları arasında tarihlenen bu kaya resimleri, o tarihte yaşamış insanların yaşayış biçimlerini, inançlarını ve kendileriyle ilgili bir takım gerçekleri gözler önüne sermektedir.Anadolu tarihinde yeni bir sayfa açılacaktır. Ve bu sayfa, belki de dünya tarihinin yeniden yazılması için yeni bir başlangıç teşkil edecektir.
Bu kayalarda insan figürleri, süvariler, at üzerinde avlanma, hükümdarlık alâmetleri yer almaktadır. Zannediyorum ki konun uzmanı bilim adamları bütün bunları değerlendirdiğinde Anadolu tarihinde çok farklı bir sayfa açılacaktır. Ve bu sayfa, belki de dünya tarihinin yeniden yazılması için yeni bir başlangıç teşkil edecektir. Ayrıca çok sayıda kurgan olarak nitelendirilen mezar yerleri mevcuttur. Bunların benzer örnekleri Asya’da Tuva’da, Yakutistan’da ve Sibirya’da da görülmektedir ve oradaki kaya resimleriyle kıyaslanabilecek niteliktedir.
Bugün Türkiye’de bir çok bölgede bu türden kaya resimlerinin olmasının ötesinde, Kurgan dediğimiz eski Türk mezar yerleri mevcuttur ve sadece Doğu Anadolu bölgemizde tesbit edilmiş 1000 civarında kurgan bulunmaktadır ki mezarlıklar, o toplumun orada yaşadığının kanıtıdır ve mezarlıklarınızın büyüklüğü ve dağılımı, o alanda nüfusunuzun ölçüsüdür. Dolayısıyla bir Türk mezarı olarak bilinen kurganların Anadolu’daki varlığı ve zamanı, Türklerin Anadolu coğrafyasındaki tarihini ortaya koyacak en önemli unsurlardandır. Bu bakımdan Türk tarihçilerinin bu konuları alışa geldikleri ölçünün dışına çıkarak, Anadolu tarihini yeniden farklı bir biçimde ele almak ve Türk tarihinin 1071'de başladığı tezinden sıyrılıp, yeni araştırmalara imza atmak durumundadırlar. Ancak zengin Anadolu tarihini yeniden yazabilmenin o kadar kolay bir iş olmadığı da bilinmelidir. Bunun için değişik disiplinlerden bilim adamlarının bir araya gelmesi gerekiyor. İşte bu tarihin araştırılmasında en ilgi çekici konulardan bir tanesi de tamgalardır. Çünkü tamgalar Türk tarihinin âdeta yazılı kaynakları olup, kilimlerde, halılarda, kayalarda yer almakta ve toplumun her birinin hangi yörelerde, hangi coğrafyalarda yaşadıklarını ve kültürlerinin devamını gösteren en önemli unsurlardan biri olarak görülmektedir. Damgaların göçü belgeseli zannediyorum ki, yukarıda belirttiğimiz gibi, Türklerin hangi coğrafyalarda yaşadığını ortaya koyacak ve Anadolu tarihinin yeniden yazılmasının gerektiğine dair en önemli belgesellerden birisi olacaktır.

Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN
Türk Dil Kurumu Başkanı
Buradaki kaya resimleri Tom nehri kıyısında gördüğüm kaya resimlerine çok benziyor. Bir fark var, ben oradaki kaya resimlerinde yazı görememiştim harfler yoktu. Ama burada harfler var ve bu harfler Orhun Abideleri’nde kullanılmış olan Göktürk yazısına çok benziyor. Hatta bazı harfler bire bir aynı. İşte ”D” harfinin, ‘N” harfinin, ”K” harfinin aynen burada olduğunu görüyoruz. Gerçekten çok ilgi çekici, geniş bir coğrafyada Orhun Abideleri’nde kullanılan harflerin, Göktürk harflerinin kullanılmış olması Türk kültürünün yaygınlık alanını bize gösteriyor.
Ankara ilimize bağlı Güdül ilçesi yakınlarında kaya resimlerinin bulunduğu bu alanda ilk gördüğümüz şey, burada yer alan kaya resimlerinin Sibirya’dan başlayıp Türkistan’a oradan Kafkasya’ya kadar uzanan geniş alandaki bir geleneğin yansıtılmış olmasıdır.
Ben 1992 yılında Rusya Federasyonu’nda Kemerova eyaletindeki Tom Nehri kıyısındaki kaya resimlerini gördüm, inceledim. O kaya resimleri ile buradaki kaya resimleri çok büyük benzerlikler gösteriyor. Her şeyden önce Sibirya’da başlayıp Türkistan’a kadar, Türkistan coğrafyasına yayılan bu eserler arasında benzerlikler var. Bunları buradaki kaya resimlerinde de görüyoruz.
İkinci önemli kanıt, çeşitli Türk damgalarının bu kaya resimlerinin arasında yer alması. Örneğin Kayı Boyu’nun damgasını, Kınık Boyu’nun damgasını, Avşar Boyu’nun damgasını, Yüreğir Boyu’nun damgasını burada görüyoruz. Bu damgalar Kâşgarlı Mahmud’un Divanu Lügati’t-Türk’ünde bizlere tanıttığı 22 Oğuz boyundan 21'inin damgasıyla çok büyük benzerlikler gösteriyor.
Orhun Yazıtları’nda kullanılan Göktürk Alfabesi dediğimiz veya kimilerine göre Runik Alfabe diye adlandırılan alfabedeki harflerin de bu resimlerin arasına serpiştirilmiş olduğunu, hatta kimi bölümlerde bir cümle oluşturacak kadar, bir yazıt oluşturacak kadar, küçük bir yazıt oluşturacak kadar metinlerin bu resimler arasına serpiştirildiğini görüyoruz. Bu resimler bize şunu kanıtlıyor Türklerin Anadolu’ya gelişi 1071 Malazgirt zaferi ile değil ondan çok daha öncelere uzanıyor. Bununla ilgili çeşitli kanıtlar var. Bu kaya resimleri de Türklerin Anadolu’da çok çok daha önce var olduğunu ortaya koyan önemli kanıtlar.

Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı
Türklerin tarihinin Avrasya coğrafyasında çok geniş bir alana yayıldığını yakından takip edebiliyoruz. Bu kadar geniş bir alana dağılma ancak uzun süreli büyük göçler sayesinde mümkün olmuştur. Türkler, anayurt olan Güney Sibirya bölgesinden, yani Abakan’dan dünyanın değişik yerlerine gerçekleştirdikler göçler vasıtasıyla yayıldılar.
Bu göçleri M.Ö. büyük 7 göç, M.S. ise 13 büyük göç olarak tespit edebiliyoruz. Bunların hepsi kitleler halinde yayılma idi. Söz konusu yayılmalar neticesinde Kuzey Çin, Moğolistan, Kırgızistan, Tanrı Dağları, Doğu Türkistan, Hindistan, Batı Türkistan dediğimiz bölge, Harezm, Ural Dağları, Avrasya’nın batı bozkırları, Balkanlar Türkleşti. Daha sonraki asırlarda da
Anadolu’nun hatta Ön Asya’nın Türkleştiğini görüyoruz. Bunların hepsi göçler sayesinde gerçekleşti. Türk’ler gittikleri yerlerde kendi damgalarını da bıraktılar.
Bu damgaları bilinen tarihî devirlerde mimarî eserlerde görebiliyorduk; ama bizi esas heyecanlandıran, ilk göçler esnasında Türklerin gittikleri yerlerdeki kayaların üzerine kendi hatıralarını bırakmış olmalarıdır.
Bunlar nedir? Bunlar, dünya hayatının her yönünü anlatan kaya resimleridir. Doğum, evlenme, üreme, ölüm… Hatta kayalara inançla ilgili resimler de çizilmiştir.Böylece biz Türk tarihini kaya resimlerinden de öğrenme imkânına kavuşmuş olduk. Buradan yola çıkarak şöyle bir teori geliştirmek mümkündür: Türk’ler nerede çok yoğunlukta yaşadılarsa, orada çok fazla kaya resmi bıraktılar. Abakan, Altaylar, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’ın bir kısmı, Azerbaycan ve Anadolu olmak üzere pek çok mekânda bunun örneklerini görüyoruz. Bunlar yoğun bir şekilde kaya resimlerinin meydana getirildiği alanlardır.
Anadolu’nun büyük kesiminde bulunan Türk’lere ait kaya resimleri, M.Ö.’ki çağlardan itibaren Anadolu’nun nasıl Türkleştiğini ispat etmektedir.
Anadolu’nun büyük kesiminde bulunan Türk’lere ait kaya resimleri M.Ö.’ki çağlardan itibaren M.S.’ki devirlerde Anadolu’nun nasıl Türkleştiğini ispat etmektedir. Böyle bir açıdan bakıldığında yazılı tarih ile kaya resimleri üzerindeki tarihi birleştirerek yeni bir tarih teorisini ortaya rahatça koyabiliriz. Bunun yanında kaya resimlerinin teker teker analitik, üslup, sitil, sanat ve diğer açılardan değerlendirmeleri de yapılmalı, bunlar hakkında yüzlerce, binlerce çalışma meydana getirilmelidir.
Prof. Dr. Yaşar ÇORUHLU
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü
Kaya resimleri, sanat tarihinin en önemli alanlarından olduğu gibi Türk sanat tarihinin de en önemli alanlarındandır. Bugün burada gördüğümüz birkaç bölgedeki resimler, birkaç üslup gösteren resimlerdir. Bunlar, birkaç tekniği birlikte kullanan örnekler olarak, aynı zamanda bize kabaca kronolojiyi de sunmaktadır, göstermektedir.
Söylemiş olduğum tekniklerin tümü, İç Asya ve Orta Asya’daki Türklerin yayılmış olduğu alanlardaki kaya resimlerinde de kullanılmıştır. Dolayısıyla bunları çok rahatlıkla, bu resimleri çok rahatlıkla iç Asya’dan Anadolu’ya doğru gelen bazen de Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya gelip oradan Anadolu’ya doğru gelen hat üzerinden yayılmış olan kaya resimlerine bağlıyoruz.
Esasında bu tabi bizim Avrasya sanat üslubu dediğimiz ve başlıca yürütücüsünün, yönlendiricisinin Türk halkları, Türk devletleri olmuş olduğu sanat alanıdır ve bu kaya resimlerini de üslupsal olarak bunlara bağlayabiliyoruz. Dolayısıyla buradaki örneklere kronolojik olarak baktığımız zaman, benim düşünceme göre bu resimlerde, M.Ö. 3000'lerden başlayıp erken orta çağlara, M.S. 6. -7. yy.lara kadar gelen ve birbirleriyle bağlantılı örnekler söz konusudur.
Doç. Dr. S. Yücel ŞENYURT
Gazi Üniversitesi
Arkeoloji Bölüm Başkanı
Avrasya bozkırlarında yaşayan eski halklar 5 bin yıl öncesinden beri ölülerini kurgan denilen yığma mezarlara gömerlerdi. Kafkas ötesinde ve Karadeniz’in kuzeyinde yüz binlercesi vardır bu mezarların. Anadolu coğrafyasında pek bilinmez bu kurgan terimi. Bizim insanımız “yığma” der sadece ve çoğu onların birer mezar olduğunu dahi bilmez. Türkçemizdeki “korumak” veya daha da halk ağzıyla söylersek “horumak” eylemi “kurgan” adının kökenini oluşturur aslında. Üzerine yığılan toprak veya taşlar ölü bedeni dışarıya karşı korur. Korusun diye yığılır onca toprak veya taş kurganlar üzerine. Burada tespit ettiğimiz kurganlar ve hemen onların yakın çevresindeki kayalıkların doğu yüzlerinde yer alan kaya resimlerindeki Avrasya bozkırlarından bildiğimiz at tasvirleri, runik yazı örnekleri ve çeşitli Türk boylarına ait damgalar, bu alanın Hun ve Göktürk dönemlerine ait olabileceğini göstermekte.
Doç. Dr. İsmail DOĞANORDU
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Ben bir bilim adamı olarak hem fikir yazısı olan bu panoramayı, hem de bu panoramanın etrafında olan diğer yazıları şu şekilde değerlendiriyorum: Bu yazılar “diğer dediğimiz Türk yazısı veya Göktürk yazısı diye anılan yazıdır” ki, Türk’ün kendi yazısıdır. Bu panorama ve yazılar en az 5000 yıl öteden başlayıp günümüze kadar gelen kültürün devamlılığını gösteren belgelerdir.
Mustafa AKSOY
Marmara Üniversitesi
Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Bu kayalardaki resimler özellikle Türk dünyasının Altaylar bölgesindeki kayalardaki resimlerle önemli ölçüde birebirlik ve benzerlik gösteriyorlar. Ancak bu kaya resimlerinin bir başka özelliği, hem eski Türk kaya resimlerine benzemeleri, hem de Selçuklu ve Oğuz damgalarının da burada görülüyor olması. Mesela şuradaki damga, bir Kayı Boyu’nun damgasıdır. Bunun bir Kayı damgası olduğu açık seçik gözüküyor. Bu resimlerin dışında, yine burada Ok – yay damgası dediğimiz, karşımıza bazen Avşar damgası, bazen de mezar taşlarında kazayağı olarak karşımıza çıkan bir damga daha var. Dolayısıyla burada şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkler Anadolu’ya 1071'den önce gelmişler ve oradaki etnografya kültür unsurlarını buralara taşımışlardır. Buradaki kaya resimleri bunun en bariz tarihi kaynakları olarak karşımıza çıkıyor.

Bu resimlerin, damgaların bize gösterdiği bir başka husus da şudur; Nasıl ki biyolojik hayatımızda DNA’lar varsa sosyal hayatımızda da bir DNA’lar var. Ben buna sosyal DNA diyorum. Başka bir tabirle sosyal genetik diyoruz. Çünkü Sibirya’dan Balkan’lara kadar olan Türk kültür coğrafyasına baktığımızda birbirinden haberdar olmayan, birbirini görmeyen, birbirinin coğrafyasını tanımayan insanların çok farklı bölgelerde aynı üslubu ortaya koymaları, aynı damgaları kullanmaları son derece mânidardır.

Dr. Cengiz SALTAOĞLU
Araştırmacı
Ankara Güdül Salihler Köyü kırsalındaki kaya resmi alanlarında saptanan runik yazılı belgeler Türklerin Anadolu’daki çok eski varlığı ve sahipliğinin birer doğrudan kanıtı ve tapu senedi konumundadırlar. Bu yazıtlar kuşkusuz, Türklerin 1071 yılından çok daha önceleride Anadolu’da bulunmuş ve yerleşmiş olduklarına ilişkin doğrudan birer kanıt oluşturmaktadırlar.
Atakan AKÇAY
Gazi Üniversitesi
Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi
Anadolu tarihini yeniden yazmanın gerekliliğini ortaya koyacak yeni arkeolojik keşiflerle beraberiz. Bölgede sayıları 1000'e yaklaşan taş yığma kurganların yanında kayalar üzerinde hem bizlerin neolitik dönem öncesinden bildiğimiz avcı-toplayıcı dönem insanlarının yansıtan kaya resimleri hem de runik Göktürk harfleriyle yazılmış yazıtlar bulunmakta. 10 Bin yıllık kayıp miras Servet Somuncuoğlu’nun “Taştaki Türkler” kitabında Sibirya’dan Anadolu’ya uzanan yaylalardaki kayalara nakşedilmiş kaya resimleri (petroglifler), 10-15 bin yıl öncesine dayanıyor. Bilim adamları, petrogliften alfabeye geçebilmek için en az 10 bin yıllık bir sürecin gerekli olduğunu belirtiyorlar. Bu bilimsel veriye dayanarak, yalnız Türklerin değil, insanlığın en azından 10 bin yıllık kayıp mirası söz konusudur.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 43996

ulkucudunya@ulkucudunya.com