Hz. Peygamber’in Son Günleri, Hastalığı ve Vefatı
Dr. Casim Avcı 01 Ocak 1970
Rasûl-i Ekrem Vedâ Haccı’ndan Medine’ye döndükten sonra sağlığı bozuldu. Rahatsızlandığı günler içinde Uhud şehitlerini ziyaret edip cenaze namazı kıldı. Yine bir gece evinden çıkarak Cennetü’l-baki‘ mezarlığına gitti ve orada yatanlara Allah’tan mağfiret dileyip evine döndü. Aynı günlerde Yemen’de Mezhic kabilesine mensup Esved el-Ansî peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktı. Kabilesinden topladığı 600 kadar süvari kuvvetiyle San‘a üzerine yürüyen Esved, kendisine karşı çıkan buranın ilk müslüman valisi Bâzân’ın yerine tayin edilen oğlu Şehr’i öldürdü ve karısı Âzâd’la zorla evlenip bölgeye hâkim oldu. Hz. Peygamber bölgenin valileri ile ileri gelenlerine onun ortadan kaldırılması için mektup gönderdi. Sonunda Esved, Âzâd’ın yardımıyla öldürüldü (8 Rebîülevvel 11/3 Haziran 632). Öte yandan Medine’ye bir heyet gönderen Benî Hanîfe’ye mensup Müseylimetülkezzâb, heyetin Yemâme’ye dönüşünde irtidad ederek peygamberlik iddia etmeye başladı. Rasûlullah bir mektup göndererek onu yeniden İslâm’a davet etti. Müseylime yazdığı cevabî mektupta Rasûlullah’a ortaklık teklif etti ve yeryüzünün yarısının kendisine yarısının da Kureyş’e ait olduğu iddiasında bulundu. Rasûl-i Ekrem cevabında yeryüzünün Allah’a ait olduğunu, ona kullarından dilediğini vâris kılacağını bildirdi. Müseylime Hz. Ebû Bekir’in halifeliği döneminde ortadan kaldırıldı.
Hicretin 11. yılı Safer ayının sonlarında (Mayıs 632) Hz. Peygamber, Mûte Savaşı’nın yapıldığı Bizans topraklarına Üsâme b. Zeyd kumandasında bir ordu göndermeye karar verdi. Hazırlanan ordu Medine’nin dışında Cürüf mevkiinde karargâh kurdu. Bu sırada Rasûlullah’ın hastalığı ağırlaşınca Üsâme harekete geçmeyip beklemeyi tercih etti.
Rasûl-i Ekrem bu arada zaman zaman şiddetlenen baş ağrısı ve yüksek ateşten mustaripti. Hastalığı sırasında yakınlarının yardımıyla Mescid-i Nebevî’ye gelip namaz kıldırıyordu. Bir gün minbere çıkıp “Allah kulunu dünya ile kendisine kavuşmak arasında muhayyer kıldı ve kulu da ona kavuşmayı tercih etti” buyurdu. Söz konusu kulun Hz. Peygamber olduğunu anlamakta gecikmeyen Hz. Ebû Bekir “Anamız babamız sana feda olsun yâ Rasûlallah!” diyerek ağlamaya başladı. Hz. Peygamber onu teskin etti ve kendisinden memnun olduğunu söyledi. Ardından ensar ve muhacirlerin karşılıklı fedakarlıklarına ve faziletlerini hatırlatarak birlikte hareket etmeleri konusunda nasihatte bulundu. Daha sonra kimin kendisine hakkı geçmişse gelip almasını istedi. Kul hakkı konusunda hassas davranılması, borçların zamanında ödenmesi ve tarihte bazı örnekleri görüldüğü gibi kabrinin tapınak haline getirilmemesine dair uyarılarda bulundu.
Hz. Peygamber’in kızı Fâtıma ve halası Safiyye’ye yaptığı şu vasiyet de dikkat çekicidir. “Allah katında değer taşıyan güzel işler yapınız. Yoksa helal haram konularında Allah’ın sorgusundan ben sizi kurtaramam”.
Rasûlullah’ın müslümanlara son vasiyetlerinden biri de sorumlulukları altındaki insanlara iyi davranmaları, âhirette Allah huzurunda hesaba çekilecekleri bilinciyle gerekli hazırlığa özen göstermeleri ve yabancı elçilerin güzel bir şekilde ağırlanıp hediyeler verilmesi gibi husuları içermektedir.
Son günlerini Hz. Âişe’nin yanında geçiren Hz. Peygamber vefatına üç gün kala hastalığı ağırlaşınca namazları Hz. Ebû Bekir’in kıldırmasını emretti. Kendisini iyi hissettiği bir sırada Hz. Ali ve Fazl b. Abbas’ın yardımıyla mescide gitti; halka namaz kıldırmakta olan Ebû Bekir geri çekilip mihrabı kendisine bırakmak isteyince devam etmesi için işarette bulundu ve yanında namaza durdu. Vefat ettiği günün sabah namazından sonra Ebû Bekir kendisini ziyaret etti ve hastalığının hafiflediğini görünce izin isteyip evine gitti. Fakat Hz. Peygamber’in durumu birden ağırlaştı. Hz. Âişe’nin söylediğine göre Rasûlullah vefat etmeden önce hafif bir sesle “Lâ ilâhe illallah, ruh teslimi ne zor şeymiş!” dedi ve onun kolları arasında “Maa’r-refîki’l-a‘lâ” (en yüce dosta) sözüyle ruhunu teslim etti (13 Rebîülevvel 11/8 Haziran 632 Pazartesi).
Hz. Peygamber’in vefatı bütün müslümanları derinden üzdü, hatta münafıkların sevindiğini hisseden Hz. Ömer gibi bazı sahâbîler şaşkınlık içinde onun ölmediğini söylüyordu. Durumdan haberdar olan Hz. Ebû Bekir doğruca Peygamberimizin naaşının başına geldi, yüzündeki örtüyü kaldırıp öptü ve “Anam babam sana fedâ olsun ey Allah’ın elçisi! Sağlığında güzeldin, ölümünde de güzelsin” dedi. Ardından mescide giderek şunları söyledi: “Ey insanlar! Muhammed’e tapan biri varsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyorsa bilsin ki, O ölümsüzdür. (İbn Hişâm, II, 655-656). Sonra da şu âyeti okudu: “Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. O ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Şunu da bilin ki geriye dönecek kimse Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah takdirine rıza gösterenlerin mükâfatını verir” (Âl-i İmrân 3/144). Rasûlullah’ın cenazesi amcası Abbas’ın oğulları Fazl ve Kusem ile Üsâme b. Zeyd’in yardımıyla Hz. Ali tarafından salı günü yıkandı ve bulunduğu odada muhafaza edildi. Cenaze namazı cemaatle kılınmadı; önce erkekler, ardından kadınlar, daha sonra çocuklar cenazenin bulunduğu yere sığabilecek gruplar halinde girip tek başlarına kıldılar. Naaşı, Hz. Ebû Bekir’in Resûlullah’tan naklettiği bir hadise dayanılarak vefat ettiği yerde kazılan mezara Hz. Ali, Fazl, Kusem ve Üsâme tarafından indirildi.
Sade bir hayat yaşayan, elde ettiği maddî imkânları Allah yolunda harcayan Resûl i Ekrem’den geriye son derece mütevazi bir miras kalmıştır. Zira kendisi “Biz peygamberler zümresi miras bırakmayız. Bizim geride bıraktığımız her türlü servet sadakadır” buyurmuştur (İbn Sa‘d, II, s. 314; Buhârî, “Humus”, 1). Vefatında mülkiyetinde beyaz bir katır, silâhları ve bir miktar arazisi vardı. Arazilerinin gelirinin ailesi için harcanmasını ve kalanının devlet hazinesine devredilmesini emretmişti. Ölümünden kısa bir süre önce bununla Allah’ın huzuruna çıkmaktan hayâ edeceğini söyleyerek elinde kalan 7 dirhemin fakirlere dağıtılmasını istedi. Kendisine ait bir zırh da borcu karşılığında bir yahudinin elinde rehin olarak bulunuyordu.
Hz. Peygamber’in mânevî mirası ise gerek ümmeti ve gerekse bütün insanlık için son derece büyük ve değerlidir. O, Veda hutbesinde de belirttiği üzere Kur’an ve Sünnet’i en değerli miras olarak bırakmış, bu iki temel kaynak etrafında şekillenen İslâm dini ve medeniyeti asırlar boyunca geniş bir coğrafyada etkisini hissettirerek insanlık tarihindeki yerini almıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Algül, Hüseyin, Alemlere Rahmet Hazreti Muhammed, Ankara 1994.
Apaydın, Mehmet, Resûlullah’ın Günlüğü, İstanbul 1995;
Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf (nşr. Muhammed Hamidullah), I, Kahire 1959.
Caetani, L., İslâm Tarihi (trc. Hüseyin Câhid), I-X, İstanbul 1924-1927.
Erul, Bünyamin, “Hz. Peygamber’in Risalet Öncesi Hayatına Farklı Bir Yaklaşım”, Diyanet İlmî Dergi Özel sayı, Ankara 2000, s. 33-66;
Fayda, Mustafa, “Muhammed -Hayatı-”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 408-423.
Fayda, Mustafa, Halid bin Velid, İstanbul 1992, 99-239.
Fayda, Mustafa, İslâmiyetin Güney Arabistan’a Yayılışı, Ankara 1982.
Hamîdullah, Muhammed, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye (trc. Vecdi Akyüz ), İstanbul l997.
Hamîdullah, Muhammed, İslâm Peygamberi (trc. Salih Tuğ), I-II, İstanbul 1424/2003.
Hamîdullah, Muhammed, İslâm’ın Doğuşu (trc. Murat Çiftkaya ), İstanbul 2002.
İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye (nşr. Mustafa es-Sekâ v. Dğr.), I-IV, 1375/1955.
İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ (nşr. İhsan Abbas), I-IX, Beyrut 1388/1968.
Kettânî, M. Abdülhay, Hz. Peygamber’in Yönetimi: et-Terâtîbü’l-idâriyye (trc. Ahmet Özel), I-II, İstanbul 2003.
Köksal, M. Âsım, İslâm Tarihi, I-XVIII, İstanbul 1987.
Küçükaşcı; Mustafa S., Cahiliye’den Emevîlerin Sonuna Kadar Haremeyn, İstanbul 2003.
Küçükaşçı, Mustafa S.- Nebi Bozkurt, “Mekke –Tarih-”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXVIII, 555-563.
Lings, Martin, Hz. Muhammed’in Hayatı (trc. Nazife Şişman ), İstanbul 1998.
Mahmudov, Elşad, Sebep ve Sonuçları Açısından Hz. Peygamber’in Savaşları (basılmamış doktora tezi, 2005), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Önkal, Ahmet, Resûlullah’ın İslâm’a Davet Metodu, Konya 1987.
Özdemir, Serdar, Hz. Peygamberin Seriyyeleri, İstanbul 2001;
Özel, Ahmet, “Muhammed –Siyasi ve Askeri Kişiliği-”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 431-439.
Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Ankara 2003;
Son Peygamber Hz. Muhammed: Hayatı, Şahsiyeti, İslâm Dini ve Kültüründeki Yeri (Editör: Casim Avcı), İstanbul 2007.
Şulul, Kasım, Hz. Peygamber Devri Kronolojisi, İstanbul 2003.
Taberî, Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim), I-XI, Kahire 1960-1970.
Taberî, Tefsîr (Câmi‘u’l-beyân), I-XXX, Bulak 1323-1329.
Uyar, Gülgün, Hz. Muhammed’in Risâlet Öncesi Hayatına Dair Bazı Rivâyet Farklarının Tesbiti, M. Ü. Sosyal Bililmler Ens. Basılmamış yüksk lisans tezi, İstanbul 1993;
Vâkıdî, Kitâbü’l-Meğâzî (nşr. M. Jones), I-III, Beyrut 1404/1984.
Watt, W. Montgomery, Hz. Muhammed Mekke’de (trc. M. Rami Ayas-Azmi Yüksel), Ankara 1986.
Watt, W. Montgomery, Muhammad at Madina, Oxford 1988.
Yardım, Ali, Peygamberimiz’in Şemâili, İstanbul 1997.
Yeniçeri, Celal, Hz. Muhammed ve Yaşadığı Hayat: Peygamber, Devlet Başkanı, Aile Reisi, İstanbul 2000.
Zebîdî, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi (trc. Ahmed Naim-Kâmil Miras), I-XII, Ankara 1970.