6-7 Eylül, tarihi aklanma peşinde
Yalçın Salay 01 Ocak 1970
Ardından 41 yıl geçti. Olayların yaşandığı tarihlerde çeşitli devlet kademelerinde yeralanlar bugün ya vefat etmiş ya da 80'ine merdiven dayamış durumda.
6 Eylül gecesi İstanbul'da yaşanan olaylarda öncelik Rumlar'a ait olmak üzere, tüm azınlıklar nasiplerini almışlardı. Fatura ağırdı. İstanbul, özellikle Beyoğlu olmak üzere yerle bir olmuştu: 4214 mağaza, 1004 ev, 73 kilise, 26 okul, toplam 5622 yerde saldırı ve talan vardı. Polisin ve ardından ordunun müdahalesiyle olaylar sabaha karşı ancak kontrol altına alınabildi. Nümayişe katıldıkları gerekçesiyle 3 bine yakın gösterici gözaltındaydı. Daha sonraları zarar devlet tarafından tazmin edilse bile o acı gün hafızalardan silinecek gibi değildi.
Olaylar Londra'da Kıbrıs görüşmeleri devam ettiği günlerde meydana gelmişti. Atatürk'ün doğduğu eve bomba atıldığı haberi asıl İstanbul'da bomba tesiri yapmıştı. Günlerdir tırmanan gerginlik artık zaptedilir cinsten değildi. Protesto gösterileri olarak başlayan kargaşanın boyutları 7 Eylül sabahı anlaşılabildi.
Tarih 27 Mayıs 1960'ı gösterdiğinde ise bu acı olayların Türkiye'ye farklı bir faturası daha çıkartıldı. Yassıada'da Yüksek Adalet Divanı'nca olaylar Menderes ve Zorlu'nun üzerine yüklenerek, haklarında ''Kıbrıs olayları dolayısıyla hassas bir durumda bulunan Türk vatandaşlarını Rumlar'ın mallarını tahrip için nümayişve harekete geçirdikleri" kararı verildi.
Yassıada kararıyla asılan 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olayları tertipled i 'yaftasını bugüne kadar silmek ise mümkün olmadı.
6-7 EYLÜL'DE IADE-I MAHKEME TALEBI
Adnan Menderes'in ulaştırma bakanı Arif Demirer'in oğlu olan ve bugün Demokrat Pani Genel Başkan Yardımcılığı'nda bulunan Mehmet Arif Demirer, hazırladığı '6/7 Eylül Davası' isimli kitabıyla konunun yıllarca nasıl yorumlandığını hatta saptırıldığını Yassıada tutanakları dahil pekçok belgeye dayanarak anlatıyor. Şikayet ettiği nokta Türk basınında da yeralan ve araştırılmadan yazılan yanlışlar. Yanlışlar dediği önemli iddialardan biri 6-7 Eylül'den sonra İstanbul'daki bütün Rumlar'ın göç ettiği, dolayısıyla İstanbul'un 'çok kültürlülük' özelliğinin bittiği şeklinde: ''Yanlışlar zamanla doğruların yerine geçiyor. 1955'teki 80 bin Rum nüfusu, 1960'da 75 bin, 1965'te 48 bine düştü. Bugün ise yaklaşık 3 bin civarında.
Olaylar sonrası 1957 seçimlerinde Ruılar'ın büyük çoğunluğu DP'ye oy verdile Kitap çalışmam için 1975 yılına kadar İstanbul'da bulunmuş, şimdi Atina'da yayımu nan aylık Yeditepe Gazetesi sahibiMika Vasiliadis, gönderdiği cevapta şunları sCiyli yor: Bilindiği gibi, 6-7 Eylül Olayları'n rağmen, Rum seçmenler 1957 seçimlerindı büyük bir çoğunlukla, yeniden Demokrat Parti'ye oy vermişlerdir. Bundan belli olmaktG dır ki, Halk Partisi hükümetleri devrinde Uj gulanan şiddetli baskılar unutulmamış ve P makrat Parti 'ehven-i şer' kabul edil~ tir. Esasen pekçok Rum 6-7 EylülOlayla rı'nın meydana geldiği devrede, başta HaD Partisi hükümeti olması halinde,jelaketin da ha da büyük olacağı kanısında idi. "
Geçtiğimiz haziran ayında 6-7 EylÜ! davasını Anayasa Mahkemesi'ne götü. rerek, 'iade-i mahkeme' talebinde bu. lunan Demirer, tarihsel aklanma için ça. balıyor. Bugün yaşayan mağdurlardan merhum Fatin Rüştü Zorlu'nun kızı Sevin Zorlu adına açtığı davada, "Yassıada'da hiçbir delil ve belgeye dayanmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin bu olayları tertiplediğine ilişkin siyasi nitelikteki mahkumiyet kararının iptali" böylece Türkiye'nin yediği devlet eliyle azınlıklara karşı tahrip, talan, tertipleme damgasının silinmesini arzuluyor.
6-7 EYLÜL YAKLAŞıRKEN
Yunanistan 1954 yılında Kıbrıs'ın bağımsızlığını Birleşmiş Milletler'e götürdü ancak kendi lehlerine bir sonuç alınmadı. 1955 Nisan ayında EOKA teröristlerince Kıbrıs'ta bir Türk katliamı yaşanacağı haberleri İstanbul'da gerginliği had safhaya ulaştırdı. Başbakan Adnan Menderes Londra Konferansı'na Dışişleri Bakan Vekili olarak atadığı Fatin Rüştü Zorlu'yu gönderdi. Bu görevin eski sahibi Prof. Dr. Fuat Köprülü'yü ise başbakan yardımcılığına getirdi. O tarihlerde toplanan Londra görüşmelerinde Türk tezi büyük ilgi gördü, avantaj Türkiye'nin eline geçti. Zorlu, bugünlerde İngiltere'den Başbakan Menderes'e çektiği ve oradaki havayı anlatan telgrafının Yassıada Mahkemeleri'nde ayrı bir dava konusu olacağını nereden bilebilirdi.
4 Eylül 1955'e gelindiğinde ise İstanbullu gençler o gün çıkan Rumca gazetelerin büyük bir kısmını satın alarak Taksim'de yaktılar. İstanbul Valiliği polisin izinlerini kaldırırken askeri birliklerin alarm durumuna geçmesi için 1. Ordu Komutanlığı'na bilgi verildi. İstanbul'un fethinden bu yana Türkler'le beraber yaşamaya alışan İstanbul Rumiarı, ticari hayatın büyük bir bölümünü elinde bulunduruyorlardı. Ancak tahrikler sonucu bir gün önce sohbet edip, çaıni içtiğim Rum'a artık düşman nazarı ile bakılıyor du. Ve bu tırmanışın önüne geçilemiyordu. Olaylar öncesi Türk-Rum ilişkilerini ise Menderes bir konuşmasında şöyle anlatıyordu: ''Baksınlar görsünler. Memleketimizde Rum vatandaşlarımızla ne derecelere kadar kardeşçe ve hepimiz aynı vatan çocukları bahtiyarlığı içinde yaşamaktayız. "
"ATATÜRK'ÜN EVINE BOMBA ATıLDı"
Ve tarih 6 Eylül 1955... Her an patlamaya hazır gergin ortam İstanbul Ekspres gazetesinin ikinci baskıda menşet ten verdiği "Atamızın evi bomba ile hasara uğradı" haberi üzerine patladı. 20-30 bin satan Ekspires gazetesi o gün 290 bin satmıştı. Haber bir anda tüm İstanbul'u kaplamış, artık bardak taşmıştı. Haberde Atatürk'ün Selanik'teki evinin büyük hasara uğradığı duyuruluyordu. Londra Konferansı'nın devam ettiği bu gergin ortamda aynı gazetede yeralan Kıbrıs Türk'tür Cemiyeti'nin Genel Sekreteri Kamil Önal'ın "Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalı ödeteceğiz" açıklaması yine aynı hızla İstanbul sokaklarınıkaplamıştı. Havanın kararması ile birlikte (Saat 18.15 suları) Beyoğlu'nda başlayan özellikle Rumlar'a, daha geniş olarak ise tüm azınlıklara yönelik saldırılar daha sonra Bakırköy, Beykoz, Beşiktaş Eminönü, Eyüp, Fatih, Kadıköy, Sarıyer ve Adalar'a kadar yayılmıştı.
KÖPRÜLÜ'NÜN INTlKAMI
Acı olayların ardından beş yıl geçmiş, o günün şartlarına göre tazminatlar ödenmişti. Ancak devran dönmüş ve çanlar Demokrat Parti için çalmaya başlamıştı. 27 Mayıs 1960 İhtilali ardından rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşları köpek ve bebek olarak adlandırılan davalardan yargılanırlarken 5 Haziran 1960 tarihli Yeni Sabah Gazetesi, Fuat Köprülü'nün bir demecini yayınlamıştı: "6-7 Eylül hadiseleri Fatin Rüştü Zorlu'nun ilhamı ile Menderes ve Gedik tarafından tertiplenmiştir." Bu ihbar Menderes ve Zorlu'yu mahkum etmeye kararlı görünen Milli Birlik Komitesi' için büyük bir fırsattı. Ve Yassıada davalarına 'köpek ve bebek' dava larından sonra üçüncü bir dava eklenmişoldu: "6-7 Eylül Davası""
Demokrat Parti'nin dört kurucusundan biri olan Fuat Köprülü neden böyle bir iddiada bulunmuştu. Mehmet Arif Demirer bu soruyu "Öç almak için. Köprülü 1957'de Demokrat Parti'den istifa etmiş ve Menderes'le araları açılmıştı" şeklinde cevaplandırıyor. Tertip iddiasının en önemli dayanağı ise Zorlu'nun Kıbrıs için Londra görüşmeleri sırasında Menderes' e çektiği şifreli bir telgraftı.
126 satırdan oluşan bu uzun telgrafta şöyle bir ifade geçiyordu: "İngilizler'in muhtemel bir hal çaresi olarak ileride bir Self Determination (Ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı) fırsatı verilebileceği vaadi ile Yunanlılar'a taviz vermek sureti ile bir hal çaresi bulunabileceği düşünmekte olduklarını, fakat zatı devletlerinin beyanatı ve burada iki gündür yaptığımız mülakatlar ve beyanatlar neticesinde tebellür eden hattı hareketimiz İngilizler'i şaşırttığı merkezindedir. Ancak bizim haklarımızqa ne dereceye ka dar ısrar edeceğimiz hususunda tereddüt sahibi oldukları müşahede edilmektedir. Bu sahada çok çalışılması icap ettiğini anlamaktayız. Bu sebeple gerek biz gerek gazetecilerimiz bu yolda gayret sarfediyoruz. Tarafıdevletlerinden bu husustaki ilgililere verilecek emirlerin pek faideli olacağını saygılarımla arz ederiz."
Menderes gereğini yapmış, uluslararası kamuoyuna Türk tezinin daha iyi anlatılması için tüm Türk temsilciliklerine ve yabancı elçiliklere Zorlu'nun gelişmeleri içeren telgrafı gönderilmişti. Zira İngilizler'in Rum lobilerine angaje pozisyonu ancak böyle kırılabilrdi.
Ancak şifre telgrafın son satırındaki ifadeler Yüksek Adalet Divanı'nca 6-7 Eylül1955'te yaşanan Rum ağırlıklı ancak tüm azınlıkları etkileyen acı olayların tertip edilmesi emrinin Menderes tarafından verildiği şeklinde kabul edilmişti. t;; "Böyle bir telgrajla adeta vur-kır siparişinin verilmesinin mantıkla bağdaşması mümkün değil" diyen Mehmet Arif Demirer, Londra'da gelişmeler lehimizeyken Rumlar'a yönelik saldırıların Türk tezinin ~ kendi elimizle çürütülmesi anlamına geleceğini vurguluyor. Londra Konferansı' nı yakından takip eden Gazeteci Ahmet Emin Yalman da Londra'daki havayı okuyucularına şu şekilde yansıtıyordu: "Türk tezi duruma hakimdi. İngiltere ile görüşbirliğine yakın bir haldeydik. Yunan heyeti perişanlık içindeydi. Bu müzakereler dolayısıyla İstanbul'da herhangi bir gösteri yapılmasına ihtiyaç yoktu. Birden bire 6-7 Eylül Hadisilere'nin korkunç haberi geldi. Yıldırımla vurulmuş gibiydik. KLın ağladık. Bir an içinde her şey alehimize döndü. Yunan Hükümeti duruma hakim bir hale geçerken biz Kıbrıs meslesini, herşeyi bir tarafa bırakmış, tarihimizde leke diye kalacak bir afetle karşı karşıya kalmıştık. "
Olayların tertip olduğu noktasında en önemli ifade ise Emekli Büyükelçi DYP Milletvekili Coşkun Kırca'ya aitti. O tarihlerde Fuat Köprülü'nün damadı olan Kırca, 6-7 EylülOlayları sırasında Paris'te NATO nezdindeki Türk Büyükelçiliği'nde 3. Katip olarak çalıştığından, bahsi geçen telgrafı da bu görevi sebebiyle okumuştu. Menderes ve Zorlu' nun gösterdiği pek çok tanık mahkemeye çağırılmazken, Coşkun Kırca tanık olarak hazır bulunduruldu. Kırca, Yüksek Adalet Divanı Başkanı'nın "Bu şifreli telgraf 6-7 Eylül Hadiseleri'nde vazifeli olanlara emir veriniz manasına mı geliyor?" sorusuna: "Benim mantıki istidlal yolu ile vardığım kanaat budur" cevabını verdi. 24 Ekim 1960 tarihli Son Havadis Gazetesi gelişmeleri "6-7 Eylül tertip. Köprülü 'nün damadı Menderes ve Zorlu yu suçlandırdı. Zorlu 'nun telgrafı orta da yok" şeklinde veriyordu. Gerçekten telgrafın orijinali Zorlu'nun tüm taleplerine rağmen Yassıada'da okunmadı.
Yüksek Adalet Divanı 5 Ocak 1961' de kararını açıkladı ve "Kıbrıs olayları dolayısıyla hassas bir durumda bulunan Türk vatandaşlarını Rumlar'ın mallarını tahrip için nümayiş ve harekete geçirdikleri" gerekçesi ile Menderes ve Zorlu'yu altışaryıl hapse mahkum etti.
ALEYHIMIZE KOZ
Yassıadada'da verilen bu karar o günden itibaren Türk düşmanı dış basında, özellikle Yunanistan'da sürekli aleyhimize kullanıldı. Aradan 41 yıl geçmesine rağmen bile İngilizce yayınlanan kitaplarda bu olay "Türk barbarlığının bir örneği, kanıt belgesi ise Yüce Adalet Divanı dava dosyasıdır" benzeri ifadelerle veriliyordu. Tertiptir kararını Türkiye aleyhine en son kullanan ise ABD Senatörü D'Amato oldu. D'Amato, 7 Ağustos 1995'te ABD Senatosu'na Yassıada kararını kanıt belge olarak göstererek 6 Eylül 1995 gününün Pogrom (Hükümetin idaresi altında azınlıklara karşı yapılan kargaşa veya katliam) mağdurlarını anma günü olarak ilan edilmesi ve bütün Amerikalılar'a Pogrom mağdurlarını şereflendirmeleri için çağrıda bulunulmasını istedi. Pogrom, uluslararası lisanda ise Rusya'da Yahudiler'e yönelik yapılan katliam için kullanılıyor. Böylece Türkiye de aynı kefeye konmak isteniyordu.
41 yıldır uluslararası kamuoyunda yapılan yanlış bilgilendirmenin de artık sona erdirilmesi gerekiyor. Anayasa Mahkemesi davanın görüşülmesini kabul ettiği takdirde, Türkiye, her fırsatta aleyhimize kullanılan bu kozu etkisiz hale getirmiş olacak. 13 Eylül 1995 tarihli Tem
po dergisinde 6-7 EylülOlayları ile ilgili yaptığı açıklamada Coşkun Kırca da sırada Ankara'da olsa, eski kayınpederı Köprülü'nün Menderes'e olan kızgınlığı ile "Tertiptir" diye bir demeç vermesini engelleyeceğini, kendisinin olayları hükümetin düzenlediği yönünde ifade vermediğini, sadece telgrafın bir tepki ortaya konulması yolunda yorumlanabileceğini anlatıyor ve bir iade-i mahkeme gerçekleşirse yeniden tanıklık yapmaya hazır olduğunu belirtiyor.
6-7 Eylülülayları sırasında İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olan eski CHP'li ve Milli Eğitim eski bakanlarından Necdet Uğur, M. Arif Demirer'in kitap çalışmasına gönderdiği mektubunda "Olaylar bir ulusal tepki olarak başlamıştır. Sonra da tahrip ve yağma ya dönüşmüştür. Devlet güçleri bu tür olaylar için ne hazırlıklı ne de eğitimliydiler" diyor.