Gaspıralı İsmail Bey
Beşir Ayvazoğlu 01 Ocak 1970
Gaspıralı İsmail Bey'in Türk dünyası için gördüğü büyük rüya bu asrın başlarında aslında gerçekleşebilir bir rüya idi.
Dersaadet'te yayımlanan bir gazeteyi Boğaziçi'ndeki kayıkçı da okuyup anlayabilecekti, Türkistan steplerindeki çoban da. Tercüman?ı Ahval?i Zaman'la bunu bir ölçüde gerçekleştirdi de. "Dilde, fikirde, işte birlik" ülküsünü hayata geçirmek için insanüstü bir gayret içindeydi ve çalmadık kapı bırakmamıştı. Bu arada haksız saldırılara uğradı, hâlâ da uğruyor. Kısa bir süre önce onun adı etrafında bir tartışma cereyan etti. Bir yazar, başta Gaspıralı olmak üzere bütün Ceditçileri ağır bir biçimde eleştirerek temel değerlerimize savaş açmak ve Rus emellerine hizmet etmekle suçlandırdı. Yazıyı okuyunca hayretler içinde kalmıştım. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nin bir bildiri yayımlayarak tepki gösterdiği bu yazıdaki iddialara çok geçmeden bazı uzmanlar tarafından ağırbaşlı cevaplar geldi. Ben uzaktan takip etmekle yetindim; çünkü yeterince bilgili değildim, şimdi de değilim. Ama benim bildiğim bir Gaspıralı var; size onu anlatmak istiyorum. Yanlışım varsa, elbette bir düzelten bulunur.
Herkes bilir ki, 1774'te imzalanan Kaynarca Muahedesi'nden sonra Kırım'ın tarihi büyük acıların tarihidir: Akıllara durgunluk veren bir soykırım, savaşlar, açlık, sefalet ve iki yüz yıldır bitmeyen bir göç. Gaspıralı İsmail Bey, Kırım Harbi ve buna bağlı olarak azdırılan tehcir ve kolonizasyon uygulamaları bütün hızıyla devam ederken, 1851 yılında, Bahçesaray'a iki saat mesafedeki Avcıköy'de dünyaya gelir. Babası Mustafa Ağa'nın doğduğu köye nisbetle Gaspıralı diye anılan İsmail Bey'in çocukluğu Kırım Türk kültürünün beşiği olan Bahçesaray'da geçmiştir. Henüz on yaşındayken Akmescit jimnazına (lisesine) gönderilir, orada iki sene kaldıktan sonra Varonej şehrindeki askerî okula yerleştirilir, bir süre sonra da Moskova Askerî Lisesi'ne nakledilir.
Moskova o tarihlerde Türklüğe ve İslâm'a karşı acımasız bir taassubu canlı tutmak için sürekli faaliyet halinde bulunan Slav ırkçılığının merkezidir. Panislavizmin korkunç düşmanlığı Gaspıralı'nın ve birkaç arkadaşının ruhunda zamanla öyle büyük bir aksülamel yaratır ki altıncı sınıfa geçtikleri yıl, Girit'te âsilerle savaşmakta olan Türk kardeşlerinin yardımına koşmaya karar verirler; bir kayıkla tam kırk beş gün kürek çektikten sonra Don nehrini geçerek Odesa'ya ulaşırlarsa da İstanbul'a gitmek üzere vapura binmeye çalıştıkları sırada, pasaportları bulunmadığı için yakalanarak Bahçesaray'a gönderilirler. Türkiye'ye kaçmaya çalışanlar sadece Gaspıralı ve arkadaşları değildir; her harpte Kırım gençlerinden bazıları bir yolunu bulup Türkiye'ye geçerler; bu hem dinî duygulardan kaynaklanan bir heyecan, hem de eski silâh arkadaşlığının düşündürücü tezahürlerinden biridir.
Gaspıralı bu olaydan sonra Moskova'daki okuluna dönmeyecek, Bahçesaray'daki Zincirli Medresesi'ne dört yüz ruble maaşla Rusça muallimliğine tayin edilecektir. Bir buçuk yıl kadar süren bu görevi sırasında bol bol okuyarak Rus edebiyatı ve fikir akımları hakkında esaslı bilgiler edinir; bir yandan da Rus basınını takip ederek politik gelişmeleri ve Rusya'nın içte dışta izlediği politikayı daha iyi kavramaya çalışmakta, ayrıca o sıralarda epeyce yaygınlaşmış bulunan Batılılaşma akımının sebepleri üzerinde düşünmektedir. İleride kafasını çok meşgul edecek olan sosyalizm hakkında da hayatının bu döneminde bir hayli okumuştur. 1869 yılında maaşı altı yüz rubleye çıkarılarak Yalta'da Dereköy mektebine tayin edilir; burada iki yıl kaldıktan sonra Bahçesaray'a dönerek yeniden Zincirli Medresesi'nde Rusça dersleri vermeye başlar.
Gaspıralı, o zamana kadar kafasında teşekkül eden yenilikçi fikirleri ilk olarak Zincirli Medresesi'nde uygulamaya çalışmış, asıl görevi dışında "usul?i cedid"le Türkçe dersleri verdiği gibi, medreselerde uygulanan skolastik eğitimi de eleştirmeye başlamıştır. Fakat ne talebeleri, ne de Kırım halkı, psikolojik olarak böyle bir yeniliğe hazırdır. Nitekim ders saatlerini zil çalarak ilân etmeye kalkışması, çan sesinden haklı olarak nefret eden talebelerin büyük tepkisine yol açar. Tehdit edilince görevinden ayrılmak zorunda kalan Gaspıralı, bir ara zabit olmak için İstanbul'a gitmeyi düşünürse de, bu kararından vazgeçip hem yarım kalan tahsilini tamamlamak, hem de Fransızca'yı esaslı bir şekilde öğrenmek amacıyla Paris'e gider. Yalta'dan hareket ettiği sırada cebinde sadece iki yüz ruble vardır (1872).
Paris'te üç yıl kadar kalan, hatta o yıllarda orada bulunan ünlü Rus romancısı Turgeniyef'in bir süre sekreterliğini yapan Gaspıralı, Avrupa izlenimlerini daha sonra Avrupa Medeniyetine Bir Nazar?ı Muvâzene adıyla 1302 (1886/87)'de İstanbul'da basılan risalesinde anlatacaktır. Bu risale onun Batı medeniyetini gözünde fazla büyütmediğini göstermektedir; Jön Türkler'in aksine, bir medeniyetin parlaklığını büyük şehirlerle, devâsâ binalarla, fabrikalarla vb. değil, hakkâniyetle ölçmek gerektiğini düşünen genç Kırımlı, Avrupa'da servet dağılımındaki korkunç eşitsizliğin hemen farkına varmıştır. Öyleyse Batı medeniyetini insanlığın ulaşabileceği tek zirve olarak görmek yanlıştır; "eğer insanlığın görüp göreceği son yaşayış tarzı ve son medeniyet bu ise, insanlar çok talihsiz"dir.
Gaspıralı, Paris'ten kendi memleketine değil, artık Türk zâbiti olma hayalini gerçekleştirmek için İstanbul'a gelmiş, fakat çaldığı bütün kapılar yüzüne kapanmıştır. İşin acıklı tarafı, bir dilekçeyle müracaat ettiği Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın onun hakkında Rus Sefiri İgnatief'in fikrini almaya kalkışmasıdır. Ceride?i Askeriyye'de mütercim olarak çalışan amcasının yanında bir yıl kadar kalan İsmail Bey bu arada basını takip ederek Osmanlı Devletinin ekonomik, politik ve sosyal yapısı hakkında sağlam fikirler edinmiştir. Ulaştığı en önemli kanaat ise Türkiye'de servetin ticaret hayatını ellerinde tutan azınlıklarda biriktiği, Türkler'de ise memur olma hastalığının iflâh olmaz bir hâle geldiğidir.
Yazmaya da İstanbul'da bulunduğu sıralarda başlayan ve yazılarını bazı Rus gazetelerine gönderen Gaspıralı zâbit olmaktan ümidini kesince Kırım'a dönmüş, 1878 yılında Bahçesaray Belediye Başkanlığına seçilinceye kadar sadece okuyup milletinin hayatını incelemekle meşgul olmuştur. Çünkü bir aydının mensup olduğu milleti asıl mânâsında tanımadıkça hizmet etmesi de mümkün değildir. Bunun için çok sonraları yazıp Tercüman gazetesinde yayımladığı Gündoğdu adlı hikâyesinin kahramanı Danyal Bey gibi, köy düğünlerinden medrese hücrelerine, derviş ve ulema toplantılarından ağaların beylerin ziyafetlerine kadar her yere girip çıkar. Böylece "her sınıfın yahşi cihetlerini ve uygunsuz hallerini görüp öğrenip millî zaafın neden ibâret ve milletin neye muhtaç olduğunu anlamıştır. Ne işlemeli, işi nereden tutmalı, sönmüş kalpleri ne ile yandırmalı, basireti kesmiş perdeleri ne ile kötermeli, gaflet sahrasında serilip kalmış koca bir milleti ne ile ayağa turguzmalı gibi suallerle hayli zaman uğraşmıştır".
Gaspıralı, 1878 yılında Bahçesaray Belediye Başkanlığına seçilir. Bu görev sayesinde düşündüğü bazı yenilikleri yapabileceğini zannetmektedir; ne var ki önüne yeni engeller çıkar. Şehir sokaklarını fenerlerle aydınlatma ve bir hastane açma teşebbüsü, Belediye Meclisi tarafından şehrin kasasını boşaltacağı gerekçesiyle reddedilir; yaşlılara okuma yazma öğretmek için başladığı gece dersleri de kömür masrafı olarak istenen cüz'î paranın verilmemesi yüzünden sonuçsuz kalır. Bu mücadelesine devam ederken, 1879 yılında, gazete çıkarmak için hükûmete başvurmuş, fakat red cevabı almıştır. Fakat o, milletine yayın yoluyla hizmet etmeye kararlıdır; 1881 yılında Genç Molla müstear adıyla, ileride kitap haline getireceği Russkoe Musulmanstovo (Rusya Müslümanları) adlı makale dizisi yazarak Akmescit'te çıkan Tevrida gazetesinde neşreder. Sansüre takılmaması için son derece ihtiyatlı bir üslûpla yazdığı bu makalelerinde Rusya müslümanları hakkında önemli tezleri vardır. Amacı Ruslar'ı ürkütmeden, Ruslaştırma siyasetinin netice vermesinin mümkün olmadığını göstermek ve Rusya Müslümanlarını ?bazı tehlikeli gelişmelere dikkat çekerek? ciddî mânâda bir modernizasyona davet etmektir.
Rusya Müslümanları'nda Ruslarla Müslümanların kaynaşabilmeleri için bazı çareler de gösteren Gaspıralı, Türk kavimlerini Ruslaştırmak mümkün olmadığına göre, en doğru yolun bu milletlere hak, adalet, ilim ve hürriyet vermek olduğu görüşünü savunmaktadır. Sağlanacak eşit haklar, Rusya'ya birlik getirecek, o zaman Rusya'nın meseleleriyle Rus olmayanlar da en az Ruslar kadar ilgileneceklerdir. Bu hususta Amerika ve İsviçre'yi örnek gösteren Gaspıralı, Rusya Türkleri'nin kimliklerini korumalarında İslâm'ın önemini ve milletlerin eşitliği esasına dayanan devlet yapısının tek çıkar yol olduğunu özellikle vurgulamıştır. Bazı noktalarda eleştirilmekle beraber, Kırım dışındaki Müslüman Türk aydınlarını da derin bir biçimde etkileyen ve ümitler uyandıran Rusya Müslümanları'nda Gaspıralı'nın hemen bütün fikirleri nüve hâlinde yer almaktadır.
Bu arada hayâl ettiği gazeteyi çıkarmak için çeşitli yolları deneyen Gaspıralı, zemin yoklamak amacıyla, 1881 yılından itibaren Tonguç, Ay, Güneş, Yıldız, Mir'at?i Cedîd gibi adlarla küçük risaleler yayımlamaya başlar. Ne var ki Rus sansürü çabuk uyanacak, bu risalelerin yayınını adları başka olsa da gazete hüviyeti taşıdıkları gerekçesiyle yasaklayacaktır.
Gaspıralı İsmail Bey'in Tercüman için biraz daha zamana ihtiyacı vardır.
Yazımızın birinci bölümünde Gaspıralı İsmail Bey'in gençlik yıllarını, yetişme tarzını ve Rusya Müslümanlarına hitap eden bir gazete çıkarma mücadelesini anlatmıştık.
Bu bölümde onun Tercüman gazetesi vasıtasıyla savunduğu "Dilde, fikirde, işte birlik" ideali yönündeki mücadelesini anlatmaya çalışacağız.
Bu faaliyetleri devam ederken Kazanlı zengin işadamlarından İsfendiyar Bey'in kızı Zühre Hanım'ı kaçırıp evlenen Gaspıralı İsmail Bey, dört yıl süren uzun bir mücadele sonunda gazete çıkarma iznini de koparmıştır (1883). Türkçe kısmı aynen Rusça'ya da tercüme edilmek şartıyla izin verilen gazetenin Rusça ismi Perevotçik, Türkçe ismi ise Tercüman?ı Ahvâl?i Zaman olacaktır. Zühre Hanım'ın ziynet eşyalarını ve annesinden kalan kıymetli elbiseleri satarak elde ettiği paraya, 300 ruble kadar abone parasını da ilâve ederek eski bir makine ve bir miktar hurufât alan Gaspıralı büyük bir heyecanla işe koyulur.
Tercüman'ın ilk sayısı çıktığında tarih 10 Nisan 1883'tür. Böylece "bahar güneşiyle dünyanın dirilip çiçeklendiği günlerde, uzun yıllardan beri karlı kefenlerle örtülüp ölü gibi uyuklayan şimal Türkleri'nin ilk beyaz bahar çiçeği" açar. Bu başarının en anlamlı tarafı, 1883'ün Kırım'ın Ruslar tarafından işgalinin yüzüncü yılı olmasıdır. General Potemkin kumandasındaki Rus ordusu, tam yüz yıl önce, otuz bin Türk'ün cesedini çiğneyerek Kırım'a girip Karasu ve Bahçesaray'ı yağmalamış, yakıp yıkmıştı. Tercüman yayına başladığında, Rusya'da bu yıldönümü bir bayram havasında kutlanıyor, cilt cilt kitaplar ve gazetelerde ateşli yazılar yayımlanıyordu. Halbuki 1783, Kırım Türkleri için büyük acıların ve göçlerin başlama tarihiydi; Tercüman işte bu acıların tercümanı ve bu mazlum milletin sesi olacaktı.
Küçük boyda dört sayfa olarak çıkmaya başlayan Tercüman ?ki yazıların Rusça tercümeleri de hesaba katıldığında iki sayfaya inmektedir? çok geçmeden, devrin şartlarına ve okur yazarlık oranına göre çok yüksek sayılabilecek bir tiraja ulaşır. Kafkasya, Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin, hattâ İran ve Mısır'da satılan, Türkiye'de de hatırı sayılır bir okuyucu kitlesine seslenen Tercüman'ın başarısı, Gaspıralı'nın sadece Rusya Türkleri'nin değil, bütün Müslümanların meseleleriyle yakından ilgilenmesinin ve dil birliği politikasının bir sonucudur. Bütün Müslüman Türkler tarafından kullanılabilecek bir yazı dili iddiasıyla ortaya çıkmak, Rusya Türkleri arasında kabile asabiyyesinin ne kadar güçlü olduğu düşünülecek olursa, olağanüstü bir cesaret istiyordu. Nitekim Gaspıralı'nın faaliyetleri küçümsenemeyecek bir muhalefetle de karşılaşmıştır. Kazan Tatar şairi Abdullah Tukay, onun ısrarla savunduğu ortak edebî dil hakkında "Biz Tatar'dık ve öyle kaldık; Türkler İstanbul'dadır, biz ise buradayız" diyordu.
Aslında Gaspıralı sadece dilde değil, Türk kültürünün bütün alanlarında topyekûn bir reform fikriyle ortaya çıkmıştır. Tercüman gazetesinin logosunda yer alan "Dilde, fikirde, işte birlik" sloganının veciz bir şekilde özetlediği bu reform programının temel esasları kısaca şunlardır: Mektepleri Avrupâî metodlarla ıslah etmek; bütün Türk dünyası için müşterek bir yazı dili oluşturmak; kadınlara hürriyet; eğitim ve öğretim işlerinin yürütülebilmesi için hayır cemiyetlerinin kurulması. Dilde birlik için Türkçe'yi yabancı kelime ve kaidelerden mümkün olduğu kadar arındırmayı ve her şîveden pek kaba olmayan mahallî kelimeleri Osmanlı?Türk tasrifine uydurarak kullanmayı öngören Gaspıralı'nın nihaî hedefi İstanbul Türkçesi'dir; sonunda öyle bir dil kurulmalıdır ki, Mehmed Emin'e yazdığı bir mektupta da söylediği gibi, Türkistan steplerindeki Türk devecileriyle Dersaadet'teki kayıkçılar ve hamallar bile rahatça anlayabilsin.
1881 yılı itibariyle Rusya Türkleri'nin on altı bin civarında mahalle mektebi bulunduğunu, bu mekteplerde yarım milyona yakın Türk çocuğunun ömürlerinden beşer yıl verdikleri halde Türkçe beş satır bile okuyup yazma öğrenemediklerini söyleyen Gaspıralı İsmail Bey'e göre, Türkçe konuşan dünyanın kaderi, az bir eğitimle herkes için geçerli olacak bir haberleşme vasıtasının, yani ortak dilin tesisine bağlıydı. Bu da sağlam bir eğitimle mümkün olabilirdi; öyleyse eğitimde köklü bir reforma gitmekten başka çare yoktu.
Tercüman'da sürekli yayın yaparak usûl?i cedid'i, yani eğitimde yeni metodu savunan Gaspıralı, 1884 yılında Bahçesaray'ın Kaytmazağa Mahallesi'nde ilk usûl?i cedid okulunun açılmasına da önayak olmuştur. Ne var ki Kadimci'ler, yani eski usûlü savunanlar, bu hususta Gaspıralı'ya şiddetle muhalefet ederler. Onların etkisiyle halk da İsmail Bey'in okuluna karşı cephe alır. Görüşlerinden asla vazgeçmeyen Gaspıralı, iddiasını ispat etmek için, günde dört saat ders vererek bütün öğrencilerine kırk beş günde okuma yazma öğretmiştir. Hatta aynı metodla Bahçesaray pazarındaki kahvehanelerden birinde akşamları ders vererek yirmi kadar hamal ve bakkal çırağını okur yazar yapar. Hedefi usûl?i cedid'i bütün Rusya Türkleri'ne kabul ettirmektir; bunun için her yıl, Rusya'nın her tarafından Müslüman tüccarların geldiği Mekerce Fuarı'na giderek usûl?i cedid hakkında görüşmeler yapar. Bu görüşmeler netice verecek ve İsmail Bey, 1887 yılında Bahçesaray Nümûne Mektebi muallimi Bekir Efendi'yi Rezan vilayeti Ankerman beldesine gönderip ikinci nümûne mektebinin orada açılmasını sağlayacaktır. Onu Tambof ve Penza vilâyetleri takip eder. 1904'e gelindiğinde, Rusya'daki usûl?i cedid okullarının sayısı aşağı yukarı beş bindir; üstelik bazı din adamlarının desteği de alınmıştır. Gaspıralı İsmail Bey'in inanılmaz mücadele azminin ve takipçiliğinin bir sonucudur bu.
1903'te çok sevdiği eşi Zühre Hanım'ı kaybetmesine rağmen Gaspıralı'nın ideallerini gerçekleştirme yolundaki azmi hiç eksilmez. Rus?Japon Savaşı'ndan sonra, "1905 İhtilâli" diye bilinen olayların sonucu olarak Rusya'da yaşayan herkes söz, basın ve toplantı hürriyetinin tanınması, yani Ekim Manifestosu'nun ilânı, Gaspıralı için yepyeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bundan sonra onu Müslüman İttifakı mücadelesinin içinde görürüz.
Ekim Manifestosu'nun sağladığı hürriyetten yararlanarak, 8 Nisan 1905'te Abdürreşid İbrahim'in Petersburg'daki evinde toplanan Ali Meydan Topçubaşı, Ahmet Ağaoğlu, Ali Hüseyinzâde, Alim Maksud ve Bünyamin Ahmed, siyasî bir parti kurma kararına varırlar. Birkaç gün sonra Petersburg'a gelen Gaspıralı İsmail Bey de bu karara katılır; ilk kongre Mekerce Fuarı (Nijni Novgorod Panayırı)'nda yapılacaktır. Çok sayıda Müslüman entellektüele ve siyasî lidere davet mektupları gönderilir. Ağustos başlarında Mekerce Fuarı'na ülkenin çeşitli bölgelerinden gelen Müslüman temsilciler, Nijni Novgorod valisinin sıkıyönetimi bahane ederek izin vermemesi yüzünden kongreyi yapamamışlardır. Bunun üzerine Abdürreşid İbrahim'in bir gemi kiralayarak kongrenin bu gemiyle çıkılacak gezinti sırasında yapılması teklifi kabul edilir. 15 Ağustos'ta Gustav Struve adlı gemide toplanan temsilciler, Volga nehrinde yaptıkları gezinti sırasında görüşerek bütün Rusya Müslümanlarının bir ittifak oluşturmaları esasını kabul ederler. Sular Üzerinde Kongre de denilen bu toplantıda Gaspıralı tek Kırım temsilcisidir. İlk resmî kongre, Nijni Novgorod'da 16 Ağustos 1906'da açılan ve önemli kararlar alınan Üçüncü Kongre'dir. Bu kongrede eğitim meselesi üzerinde önemle durulur. Asıl uyanışın eğitimle mümkün olacağı görüşünden hareketle kurulan on beş kişilik komisyonun hazırladığı, kongrenin 18?19 Ağustos tarihlerindeki oturumlarında müzakere edilerek kabul edilen rapora göre, Rusya Müslümanlarının eğitim sistemi her bölgede aynı olacak, ayrıca mahallî şivelerle birlikte, Türkleri birleştirici edebî Türkçe, yani Türkiye Türkçesi de okutulup öğretilecektir. Bu karar gerçekte Gaspıralı'nın yıllardır savunduğu fikirlerin bütün Müslüman Türkler tarafından resmen kabul edilmesi anlamına gelmektedir.
Ekim Manifestosu'ndan sonra Müslümanların kazandığı kısmî hürriyet ve Üçüncü Kongre'de alınan önemli kararlar, Gaspıralı'ya büyük bir cesaret kazandırmıştır. Aslına bakılırsa, yaptığı bütün çalışmalar, onun, Türk birliğinin daha ileri bir merhalesi olarak İslâm birliğini hedeflediğini göstermektedir. Nitekim 1907 Eylül'ünde Kahire'de, Kontinental Oteli'nin büyük salonunda altı yüz kadar ilim adamı, yazar, şair ve Kahire ileri gelenlerinin huzurunda, bütün Müslümanları uyandırmak için bir İslâm Kongresi toplanmasının lüzumuna dair heyecanlı bir nutuk söyler. Onu daha sonra İstanbul'da, bir süre sonra Hindistan'da görürüz. Hayali ve idealizmi sınır tanımamaktadır.
Gaspıralı'nın bu çalışmalara destek bulmak amacıyla, İstanbul'da Sultan II. Abdülhamid'e ulaşma teşebbüsleri yazık ki sonuçsuz kalır. Ancak Türk basını ve aydınlar ona büyük bir ilgi göstermiştir. Özellikle 1909'da İstanbul'a geldiğinde âdeta bir kahraman gibi karşılanır, verdiği konferanslarla ilgili olarak Türk Yurdu, Sırat?ı Müstakim, Tanin ve İkdam'da heyecanlı yazılar çıkar. İstanbul'a son gelişi, Birinci Dünya Savaşı'nın başlarına tesadüf etmektedir. Bu seferki gayesi Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalarak yaralarını sarması ve bu arada zenginleşmesi gerektiği fikrini yaymaktır. Zaman, onun bu konuda da ne kadar haklı olduğunu gösterecektir.
Bütün bu faaliyetlerin Rus polisini rahatsız etmemesi düşünülemezdi. Nitekim son İstanbul seyahati şüphe çekmiş ve sıkı bir şekilde takip edilmeye başlanmıştır. Ne var ki Gaspıralı'nın epeydir şikâyet ettiği müzmin bronşit, Rus polisinin kendisini daha fazla tarassut altında tutmasına lüzum bırakmaz; 1914 yılının 11 Eylül sabahı hayata gözlerini yumar. Bütün hayatını mücadele içinde geçiren büyük idealist, 12 Eylül Cuma günü, büyük bir cemaatin katıldığı muhteşem bir cenaze töreniyle Mengligiray Han Türbesi yakınlarındaki aile mezarlığında toprağa verilirken, Türk dünyasının her tarafından Tercüman?ı Ahvâl?i Zaman'a taziye telgrafları yağmaktadır.