Kim kazanıyor?
Mahir KAYNAK 07 Kasım 2007
ABD doları değer kaybediyor. Paranın değer kaybetmesini olumsuz bir gelişme sayanlar ABD ekonomisinin kötüye gittiğini düşünüyor. Oysa Dolar değer kaybettikçe ABD’nin yükümlülükleri de değer kaybediyor ve herhangi bir ödeme yapmadan ABD’nin borçları azalıyor. Mesela birkaç yıl önce ABD’nde 100 Euro yatırım yapan bir kimse şimdi ancak 60 Eurosunu geri alabiliyor. Bunlar hesaplanmış rakamlar değildir ve sadece eğilimi göstermek açısından verilmiştir.
Türkiye’deki yüksek faizler ve Liranın değer kazanması yabancı yatırımcıların kazançlarını yüzde otuzlara kadar çıkarıyor ve bu hesap kağıt üzerinde doğrudur. Yani Türkiye’ye yatırım yapan birinin yüz Doları sene sonunda yüz otuz Liraya çıkabiliyor.
Ancak kağıt üzerindeki bu kazancın fiilen elde edilmesi mümkün değil. Bir kişi bu servetini dışarı çıkarabilir ama bu bir eğilim haline dönüşürse ve dışarıya kaçış başlarsa, döviz fiyatları büyük ölçüde artacağı için, herkes ilk yatırdığı parayı bile alamayabilir.
İnsanlar kağıt üzerinde büyük servetler kazanıyor ya da kaybediyor. Ama olayın beni ilgilendiren yanı başka. Şu sorulara cevap arıyorum: Bu gelişmeler piyasa dinamiklerinin bir sonucu mu yoksa bir odağın politikası mı? Eğer dünyadaki ekonomik ilişkiler yeniden belirlenecekse yeni ilişkiler nasıl şekillenecek? Ekonomideki bu değişimin siyasete yansıması nasıl olacak?
Bunları düşünürken Rusya, Çin ve İran’ın, borçlarını ödemesi için, Ülkemize libor artı 0,5 faizle borç vermeye hazır olduğunu okuyorum. Haberin ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama modelime uyuyor. Buna gerek kalmayacağını ve eğer bir boşluk doğarsa ve küresel sermaye ülkemizi terk ederse bunun Körfez ülkelerinde biriken petrol paralarıyla doldurulacağını düşünüyorum. Siyaset ve ekonomi iç içe geçmiş durumda ve hem siyasette hem de ekonomide yeni bir modele doğru gidiliyor.
Herkesin ülkemizin en önemli sorununun PKK olduğunu ve bunun bölgenin yapılanmasında birinci derecede rol oynayacağını düşünürken benim bunları hiç önemsememem ve parasal akımların yönüne bakarak dünyayı anlamaya çalışmam garipsenebilir. Bununla yetinmiyorum paranın yönünü de siyaseti değerlendirerek tahmine çalışıyorum. Yani bunların birbirlerini karşılıklı etkilediğini, daha doğrusu aynı projenin parçaları olduğunu düşünüyorum.
Bunlar eski bir tartışmayı tazeleyebilir. Dünya bazı odakların projelerine göre mi şekilleniyor yoksa herkes kendi hesaplarına göre hareket ediyor ve sonuç bunların bileşkesinden mi oluşuyor? Dünyanın bazı akıllar tarafından yönetildiğini düşünenler komplo teoricisi sayılıyor, herkesin bağımsız iradesiyle hareket ettiğini ve sonucun bu davranışların toplamının belirlediğini söyleyenlere demokrat deniyor.
Demokratlar gibi düşünürsem de kendimi aldatılmış hissediyorum. O zaman El-Kaidenin eylemlerinin dünyayı değiştiren müdahalelerin tetikleyicisi olduğunu, Irak’ın işgalinin bu ülkeye demokrasi getirmek için yapıldığını, Türkiye’ye akan yabancı sermayenin, hiçbir politik hesaba dayanmadan, sadece kar amacıyla geldiğini kabul etmem gerekiyor.
Şu sorunun cevabı, en azından benim için, çok zor: Ne yapılacağını halk mı belirliyor? Yoksa bazı akil adamların kararlarıyla mı dünya yönetiliyor?