« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Eyl

2013

Fethi Gemuhluoğlu: Sır hırkasındaki alperen

ŞAMİL KUCUR 01 Ocak 1970

Bir insan düşününüz, ümitsizlik selinin başlardan aştığı bir anda etrafına ümit aşılasın. Dostluk kelimesi lügatlara hapsedilip çok kimse tarafından yalnızca şarkıların sözlerinde zikredilirken o 'hakiki dost' aşkına dostluğun kitabını yazsın. Ömrü boyunca hep sevsin; ama bir kişiyi, bin kişiyi, yalnızca kendisine güleryüz gösterenleri değil, bütün insanları sevsin. Koca kainatı gönül kazanında kaynayan 'muhabbet' potasında eritip 'bir' kılsın. Yurdunu, milletini, bütün insanlığı huzura kavuşturmak için herkesin elinden tutsun, ileriye sürsün; ama kendisi hep geri planda kalsın. Tanınan, bilinen, sevilen pek çok kişinin hamurunda onun mayası bulunsun; ama o 'sır hırkası'na bürünmeyi şiar edinsin. İşte tam yirmi yıl önce, 5 Ekim 1977'de böyle bir alp-eren göçtü bu faniden.
İrfan Fethi Gemuhluoğlu günümüz entelektüellerinin bir çoğunu yetiştiren, tarihi çok iyi bilen, insan sarrafı mütefekkir, hal ehli, aşk ehli bir insandı. Bugün hemen hepimizin kendisi gibi 'dost'lar aradığı rahmetli Gemuhluoğlu'nu pek çoğumuz tanımaz, ama bu az tanınmışlığı Üstad Necip Fazıl Kısakürek çok net ve açık bir şekilde anlatır: "Onu meydan yeri tanımaz. Fakat meydan yerinin tanıdığı politikacılar, muharrirler, fikirciler, hususiyetle "sağ" yaftasının belirttiği çerçeve içindekiler çok iyi tanır... Fethi Gemuhluoğlu harb meydanında görünmeyen, fakat ateş hattındakilere sakalık eden, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususi çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf kokusuyla ıtırlı ve dili en murassa Osmanlıca zarfı içinde İslami zevk mazrufiyle nakışlı, son turfanda bir tipti..."
Malatya-Arapgirli Fethi Gemuhluoğlu 1923'te doğdu. Yaptığı hizmetlerle yaşadığı döneme bir gönül ve hizmet adamı olarak damgasını vurdu. Zahiri planda ise çeşitli okullarda Türk dili ve edebiyatı hocalığı, gazetecilik, Milli Eğitim Bakanlığı'nda özel kalem müdürlüğü görevinde bulundu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Basın müşavirliği yaptı. Çok sayıda vakıf, dernek ve hayır kurumlarında hizmet etti. Fethi Gemuhluoğlu, sağlam karakteri, toplumu bir bütün olarak ele alan hoşgörülü tutumu ve herkese sevgiyle yaklaşımından dolayı etrafında aydın bir çevre oluşturdu. Zarif bir İstanbul Türkçesiyle yaptığı konuşmalarında, yazdığı mektup ve makalelerinde iman, aşk, hizmet, emek, hürriyet, güzel ahlak, çalışkanlık gibi değerlerin savunucusu oldu ve bir dönemin yüksek öğrenim gençliğine bu değerleri aşılamada çok önemli rol oynadı. Nuri Pakdil'in kalemiyle "İnsanın elinden tutuyor, adeta çağa çıkartarak yürüyüşe alıştırıyordu. Konusu hep insandı, insanı araştırıyordu. Umutla bakardı insanlara, özellikle çocuklara..." Zübeyir Yetik'in dediği gibi ise "Bizi pişiriyor, insan içine çıkabilecek bir donanıma kavuşturuyordu."
Bulunduğu bütün görevlerde Batılılaşmanın Türk toplumuna getirdiği tahribatın onarılması için büyük çaba sarfetti. "Yurdumuzda sanatla başladı yabancılaşma, sanatla kalkacağız ayağa" diyerek maksada ulaşmak için kavgayı, gürültüyü değil, güzel yolları öğütledi. İnsanın içindeki kutuplar ve buzullar, sanatın, edebiyatın verdiği sıcaklıkla, insan sevgisiyle kolayca eritilebilecekti ve ona göre hala umut vardı insanlık için. Bu yüzden de Reşat Aksoy "Hep çağıran, hep davet eden, "gel" diyen bir özelliğe sahipti" diyerek bu anlayışını hayata da geçirdiğini anlatıyor Fethi 'Ağabey'in. Hizmette önde, mükafatta geride
O, yaşadığı dönemde de bugün de muhatap olduğu insanlara ayırım yapmadan el uzattı, iyi ve güzel çalışmalar yapmaları için onları hep öne itti. Bir o kadar da kendisi geride durdu. Bugün de diyoruz çünkü, onun manevi tedrisatından geçen o yılların gençlerinin çoğu bugünün edebiyatçıları, yazarları, sanatçıları ve bürokratları.
Fethi Gemuhluoğlu yaşadığı müddetçe etrafında bulunanlara hep vermiş, ama karşılığında hiç bir şey istememişti. Birçokları ona vefasızlık etse de o 'azizler'inden, ve 'efendi hazretleri'nden öğrendiği "İyiliğe iyilik her kişi karı, iyiliğe kötülük şer kişi karı, kötülüğe iyilik er kişi karı"' terbiye ve edebinde yaşamıştı. Hiçbir maddi çıkar ve makam kaygısı taşımamıştı, çünkü yine azizleri ona "Makam size değil, siz makama hükmediniz"' diyerek tevazu dersi vermişti. Prof. Dr. Ayhan Songar bir yazısında "Allah'tan korkar, kuldan utanır, karınca ezmez, kimseyi incitmez bir insandı. Yunus'un dediği gibi; Derviş bağrı taş gerek / Gözü dolu yaş gerek / Koyundan yavaş gerek. İşte Fethi Ağabey "öyle" idi... Ne bir eksik, ne bir fazla" derken onun bu dervişane karakterine işaret ediyordu.
Dost ve dostluk kelimeleri Fethi Bey ile adeta bütünleşmişti. Onun nazarında dostluk kıyısı olmayan bir umman idi; "İnsana dost olmak, fikre dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, kendi vücuduna dost olmak, komşuya dost olmak gibi kademe kademe, ama entegre, bir bütün içinde dostluklar söylenmeye mecburdur." Ancak bu dostluk içinde yaşandığı takdirde iman, aşk ve hizmet anlayışı ile toplum huzura erecektir ona göre. Prof. Dr. Sadettin Ökten "Dost diyarından gelen derviş... Hem sevmesini hem sevdirmesini bileceksiniz. Fethi ağabey böyle bir güce malikti" diyor onun hakkında.
"Herşeye dost olacaksın, uykuya, paraya, politikaya dost olmayacaksın" derdi. Politikaya dost değildi, ama dost halkasında bir çok politikacı da vardı. Uzun yıllar politikayla hemhal olmuş dostlarından Dr. Sadettin Bilgiç onun bu sözlerini tekrarlayıp "Politikacıya dost olmak başka, politikaya dost olmak başka. Elbetteki kendisi gibi düşünen kimseler ister politikacı olsun ister olmasın onlarla teşrik-i mesaisi olması tabiidir. Ama Fethi rahmetli paraya ve uykuya hiçbir zaman yakın olmamıştır. Politikaya dost olmamayı herşeyi politikada aramama, hadiselere objektif ve dürüst olarak bakma anlamında demiştir. Fethi rahmetli Müslüman-Türk felsefesiyle hareket ettiği için yakın münasebet kurduğu kişilerin farklı siyasi kanaatleri onu ilgilendirmiyordu" diyor.
"Hayatımda onun kadar çok kişiyle ilişki kurmuş bir başkasını tanımadım" diyor Erdem Beyazıt; "Behçet Kemal Çağlar'dan Tarık Zafer Tunaya'ya, Genco Erkal'dan Fikret Otyam'a kadar uzanan bir arkadaşlık hinterlandı vardı. İnsanlar arasında köprüler kurardı, köprüleri atmazdı. Sık sık 'Herkese bir Hazreti Ömer talihini tanıyın' derdi." İnsana dost, kainata dost
Fethi Gemuhluoğlu insana olduğu kadar tarihe ve coğrafyaya da aşıktı, çok okur, çok düşünürdü. Ortadoğu, Afrika, Arabistan, Balkanlar, Afrika ve Türkistan, buraların yalnızlığı, garib ve hüzünlü oluşu yaraydı onun için. Ümit Anadolu'da, Anadolu insanındaydı. Bütün sevginin kaynağı insandı. Gözü açık olana gün ışımıştı. Kitabı bir canlı gibi görür, bir annenin çocuğuna dokunuşundaki yufka yüreklilikle, merhametle bakar, okurdu. Hele Kur'an-ı Kerim'in, o kelam-ı kadimin yeri başkaydı gönlünde. "Yeryüzü ve insanların problemi Kur'an'ı anlayamamaktan kaynaklanıyor"du Fethi Bey'e göre.
Bütün, dünyanın ve insanlığın problemi, Kur'an-ı Kerim'le birlikte, Hz. Peygamber'i (s.a.v) anlamaya çalışmakla çözülecekti. Ama kuru kuruya anladım demek yeterli değildi. Aşk ve cezbe ile kavramak gerekirdi. Bunun için konuştuğu kim olursa olsun, direkt ya da dolaylı olarak hep Resulullah Efendimizden (s.a.v) bir söz, bir ilke aktarır, bağlantının kökten kurulması gerektiğini anlatırdı. Bir de Peygamber-i Ekber'in (s.a.v) ehl-i beytinden, ehl-i beyt muhabbetinden bahsederdi.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 25273

ulkucudunya@ulkucudunya.com