”BİRLEŞİK AZERBAYCAN” İDEALİNDEN, TÜRK DÜNYASININ BİLGE KİŞİLİĞİNE
ÜLKÜ OCAKLARI 01 Ocak 1970
Darbeler, ihanetler ve Brütüsler arasından kendi küllerinden yeniden dirilmeye..
Evet, Elçibey klasik bir politikacı değildi.
Politik kişiliklerin "İnce ayar" tavırları ve bürokratik üsluplarına sahip değildi.
En popüler olduğu dönemde Bakü'den sekretersiz olarak Yeni Düşünce'yi aramış ve İsa Kamberov'un vefat eden babası için başsağlığı ilanı yazdırmıştı.
Herkes O'nu politik "ayak oyunlarına" sahip olmadığı için eleştiriyordu, çünkü değişik bir devlet adamı kişiliği taşıyordu.
Belki bundan dolayı hedeflerinin tamamını gerçekleştiremedi.
Ama sadece bu vasıflarından dolayı "gerçeküstü" bîr kişilik olarak, yokluğunu halâ kabullenemiyoruz.
Neler yaşadı, ne ihanetler gördü..
Önce yola beraber çıktığı İtibar Mehmedov, aldı başını gitti. Ağır suçlamalar yöneltti. Ama Elçibey, Mehmedov hakkında çok ciddi somut bilgilere sahip olmasına rağmen, bir defa olsun konuşmadı. "Dışarıya karşı mahcup oluruz" dedi. Ağır darbeler vurdu İtibar'ın oportünüzmü milli davaya.
Ama Elçibey bir gün olsun O'nun aleyhine hiçbir şey söylemedi.
Sonra Nimet Penahlı.
"Sivil itaatsizliğin" önde gelen "kahramanlarından" olan Nimet Penahlı cevvallığı ve megalomanlığının kurbanı olarak Halk Cephesi'ni terk etti. Aslı astarı olmayan iftiralarla Elçibey ve millî hareketi yıpratmaya çalıştı. Kendisini gaza getirenlerin teşvikleri ile "liderliğe" soyunurken, birden kendisini Haydar Aliyev'in "ayak işlerini" yapan bir piyon olarak buldu.
Şimdi esamesi bile okunmuyor Bakü'de.
En büyük ihaneti ise "Milli kahramanlık madalyası" ile ödüllendirdiği Suret Hüseyinov'dan gördü.
Rus ajanı bu hain, belki son dönemde Türk Dünyası'na en büyük ihaneti gerçekleştirdi. Elçibey iktidardan gitti ve dört yıl baba ocağı Kelekli'de tefekkür etti, şiir okudu, ağladı.
Daha ne ihanetler gördü.
Cumhurbaşkanlığı döneminde, "en yakınında" bulunanların önemli bir bölümü, Haydar Aliyev'in iktidara gelmesiyle birlikte, saf değiştirdiler. Elçibey'e yönelik akıl almaz iftiralarda bulundular.
Bu iki yüzlüleri zamanında açıklayacağız.
Şu anda üst düzey kamu görevlileri bazıları... Bazıları da "milli şair", "milli sanatçı"...
Haydar Aliyev'den iyi beslendikleri için, iyi "ayakçılık" yapıyorlar.
Elçibey ihaneti sadece kendi ülkesinden görmedi.
Belki en büyük ihanetleri Türkiye'den gördü. En büyük hayal kırıklıklarını kimi Türk devlet adamlarının tutumlarından dolayı yaşadı.
Ermeniler Hocalı katliamını gerçekleşirken, Elçibey'in yaralıların taşınması için helikopter talebi, "Kızılordu korkusu" taşıyan soğuk savaş kalıntısı Türk politikacılar tarafından reddedildi.
Hatta bu politikacılar, kendi soğuk savaş dönemi müttefiki olan Haydar Aliyev'i Azerbaycan'ın başına getirebilmek için, Elçibey'in altını oydular.
Azerbaycan'a buğday bile göndermeyenler, karşılıklı "manipülasyon ilişkisi" içinde bulundukları Aliyev'in Nahcivan'ına karşılıksız olarak 10 milyon dolar verdiler. "Verdimse ben verdim, ne var bunda" mantığı burada da geçerli olmuştu. Ama bu "verme" bağımlısı zihniyet, yaralıları taşınması için talep edilen bir helikopteri çok görmüştü.
Şimdi bu zihniyet başsağlığı mesajı yayınlamış ve Elçibey'in ne denli "büyük mücadele ve devlet adamı" olduğunu ilan etmiş!
Şimdi daha kimler timsah gözyaşları dökmüyorlar ki?
Elçibey Cumhurbaşkanı iken TBMM'ye gelerek bir konuşma yapmıştı.
Ama her nedense zamanın RP'li milletvekileri protesto için ayağa kalkmamışlardı. Şimdi bunlar da başsağlığı mesajları falan yayınlıyorlar.
Elçibey Türkiye'yi bir önceki ziyaretinden sonra ABD'ye geçerek çeşitli temaslarda bulunmuştu. Ama ABD makamlarının bile yoğun ilgi gösterdiği Elçibey'e nedense Türk Büyükelçiliği ilgi göstermemiş, hatta temaslarını sabote etmişti. Washington Büyükelçisi Baki ilkin Elçibey'e randevu vermemişti. Bu Büyükelçi'nin Müsteşar'ı Hüseyin Diriöz şimdi Dışişleri Bakanlığı sözcülüğüne getirildi!
Acaba, Türklüğe sevdalı bir dava adamını bu denli rencide edenler utanacaklar mı?
Yoksa İsmail Cem'in özel bir talimatı mı var? Misyonu gereği Türk Dünyası'na "ilgisizlik" ve "körelme" politikası izlediği için ister istemez akla Cem faktörü geliyor.
Çünkü aynı Washington Büyükelçiliği Kırım Türkleri'nin efsanevi lideri ve 20. yüzyılın en büyük insan hakları savunucularından Mustafa Cemiloğlu'nun da randevu talebini kabul etmemişti.
Bütün bunlardan sonra Esenboğa Havaalanı'ndaki törende, T.C. Dışişleri Bakanlığı" çelengini görünce burkulduk. Sağlığında tedaviyi bile çok görenler, hatta Haydar Aliyev "alınır" diye, Türkiye hastanelerinde tedavi olmasından gocunanlar şimdi çelenk gönderiyor, başsağlığı mesajları yayınlıyorlar.
Aslında seviniyorlar. Çünkü çok sevdikleri, "manipülasyon" dostları Haydar Aliyev artık rakipsiz kaldı.
Artık Baku hazinesi daha rahat yağmalanacak.
Çokuluslu petrol şirketlerinden gelen rüşvetler Baku ve Ankara'daki "Aile fotoğrafı"nda bulunan dostlara daha kolay akacak. Artık, Aliyev'den "yeğenler"e banka kurma izni vermesi için daha rahat ve pervasız fakslar çekilecek.
Şimdi Haydar Aliyev devlet töreni yapıyor Elçibey için.
Neden yapıyor peki?
Sevincinden yapıyor, güle oynaya cenaze töreni yaptırıyor.
Türkiye'de zil takıp oynayanlar gibi, belirli bir koordinasyon çerçevesinde Haydar Bey de Bakü'de devlet töreni yaptırıyor.
Kimse Haydar Bey'den devlet töreni falan istemiyor. Kanlı ellerini çeksin o tabutun üstünden.
Biz Azatlık Meydanı'nda 800 bin kişinin Elçibey'i coşkuyla dinleyişini gördük.Sekiz milyonluk bir ülkede 800 bin kişi Elçibey sevdasını haykırmıştı. Bu denli millet sevdasına sahip bir kişi için Aliyev'e "devlet töreni" istismarı sağlayan Halk Cephesi yöneticilerini de anlayabilmiş değiliz.
Elçibey ile son görüşen kişilerden birisi Türkistan Bülteni Editörü Mehmet Tütüncü, "aldığı yetkiye binaen" ilginç bir yaklaşım ortaya koydu. Elçibey ile görüşmesinin ayrıntılarına girmeden, Süleyman Demirel'in yayınladığı "başsağlığı mesajını" iade ettiğini, buna da "yetkisi olduğunu" açıkladı. Elçibey'in, Demirel'in başsağlığı mesajına ihtiyacı olmadığını belirtti.
Bu hususu yorumsuz olarak aktarıyoruz.
Evet artık Elçibey yok. Yani "yok" diyorlar..
Ayyıldız'a sarılı tabutunu da görüyoruz..
Ama yokluğunu kabullenemiyoruz.
Çünkü O'nun "yok"luğunu kabullendiğimiz anda, nasıl yoksullaşacağımızı ve hiçleşeceğimizi iyi biliyoruz.
Ama şu noktayı herkes iyi bilsin ki, Elçibey'in sağlığında rahat vermeyenleri, kesinlikle rahat bırakmayacağız ve ne pahasına olursa olsun maskelerini düşüreceğiz.
Kaybedecek ne kaldı ki???
Kasım 2001 / Ülkü Ocağı Dergisi "Elçibey Özel Sayısı"ndan Alınmıştır.