« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Kas

2013

ABD Türkiye’yi ve Dünya’yı nasıl dinledi?

Gültekin Avcı 01 Ocak 1970

2000’li yıllara doğru ABD’nin Türkiye’de 5 dinleme istasyonu vardı.

-İzmit körfezinde Karamürsel mevkiinde.

-Sinop Burnu üzerinde.

-Daha küçük çapta Samsun’da.

-Diyarbakır’daki uzun menzilli radar ve muhabere tesisi.

-Ankara Belbaşı mevkiinde. Sonraları Kandilli Rasathanesi’ne devredildiği söylendi.

Türkiye zikredilen istihbarat istasyonlarındaki faaliyeti durdurduğunu açıklamıştı o yıllarda.

Ne kadar doğrudur bilinmez.

NSA‘nın en yakından takip ettiği ülkelerin başında Türkiye geliyor. 1972 yılının Ağustos ayı...

Karamürsel dinleme istasyonunda “analist” olarak çalışan NSA görevlisi Perry Fellwock, NSA‘nın bütün Sovyet kodlarını kırabileceğini iddia etmişti.

O gün SSCB’nin kodlarını kırabilen NSA, bugün Türkler’in kodlarını çok daha rahat kırmaktadır.

Fellwock, Türkiye’deki dev çanak antenleri kullanarak Sovyet ordusunun yaptığı telsiz görüşmelerini ve hatta Sovyet Başbakanı Kosigin ile ölümünden kısa bir süre önce kozmonot Vladimir Kamorov arasında geçen dramatik konuşmayı da dinlemişti.

Zaten NSA‘nın ABD’de Fort Meade‘deki merkezi bilgisayarı “Texta“da bütün dünyadan gelen gizli bilgiler toplanıyor.

Bu açıdan Türkiye’de MİT’in Genelkurmay’ın veya şu bu kurum ve kişinin telefonlarının dinlenip dinlenmediğini tartışmak bile abestir.

SSCB’nin dağılmasından sonra ABD’nin, Türkiye’deki birçok üssünü kapatmasına rağmen dinleme üslerine dokunmadığı, aksine daha da güçlendirdiği söyleniyordu. 60’lı yılların sonlarında NSA, kendine ait uyduları yörüngeye fırlattırmaya başladı.

Yüzlerce casus uydu

1976 sonunda KH-Keyhole (Anahtar Deliği) sınıfı ilk dinleme uydusu, 480 kilometrelik yüksek bir yörüngeye oturtuldu. ABD Türkiye’yi de çeken KH uydularının gönderdiği yüksek çözünürlüklü askeri tesis fotoğraflarını İngiltere’ye bile vermedi. Sadece İsrail’e.

Bu uydu hem Doğu Bloku’nun telsiz konuşmalarını hem de sivil telefon görüşmelerini dinleyecekti.

Günümüzde, artık yüzlerce casus uydu dünya çevresinde yörüngede bulunmaktadır.

Bunlar hem askeri hedefleri gözetlemekte hem de dünyanın neresinde olursa olsun insanların yatak odalarının içlerini bile görüntüleyebilecek uluslararası telefon, teleks veya veri bağlantılarını sistematik olarak inceleyip ilginç bilgilerin bulunup bulunmadığını araştırabilecek donanımdadır.

Şubat-1989’da Almanya’da Der Spiegel dergisi, NSA hakkında, “ABD’nin Büyük Kulağı” başlığı altında bir kapak haberi yapmıştı.

Bu haberde; Kuzey Denizi ile Alpler arasında her kim herhangi bir telefonun ahizesini kaldırdığında NSA‘nın öbür uçta oturduğunu herkesin bilmesi gerektiğini iddia etmişti. İddia doğruydu.

NSA’nın emsalsiz ve karşı koyulması çok zor küresel gözetim ağının adı Echelon.

Dünyadaki bütün telefon, faks, telsiz, mail, SMS, PC ve elektronik posta iletişimini dinleyen dev bir kulak Echelon ve onun eşsiz sistemi SIGNET.

ABD’nin sürekli inkâr ettiği Echelon‘un varlığı resmi olarak ilk kez, 23 Mayıs 1999’da Avustralya, Canberra’daki Savunma Sinyalleri Müdürlüğü (DSD) Başkanı Martin Brady‘nin yaptığı açıklamayla kabul edildi. Oysaki Echelon 50 yıldır vardı.

Brady, ülkesinin 50 yıldır var olan ve gizlenen küresel bir elektronik izleme sisteminin parçası olduğunu kabul eden ilk kişi oldu.

Aramızda 36 yıl fark var

Echelon sistemine 5 ülke üye idi.

ABD, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada.

Ayrıca, çeşitli müttefik ülkelerde de Echelon‘un üsleri var. Milli Güvenlik Ajansı NSA, mevcut bilgisayar teknolojisinin 15 sene ilerisinde olan nanoteknolojik bilgisayarlara sahiptir.

Bugün Google Earth bile halkın hizmetindeyse, NSA bundan ne kadar ileridedir siz tahmin edin.

Ama ölçü şudur:

Faks cihazının icat edilmesiyle insanlığın hizmetine sunulması arasında bir insan ömrüne yakın bir zaman geçmiştir.

Yani bir istihbarat servisi teknolojik bir hizmetin insanlara yayılmasına yol verdiyse, kendisi bu sistemin en az 10 sene ilerisindedir.

ABD’yi abartmıyorum. Sadece gerçekleri söylüyorum.

Echelon‘un en büyük kulağı olan İngiltere’deki Menwith Hill üssünden tüm Avrupa’yı dinleyebilen, Almanya ve Fransa devlet adamlarının kriptolarını yerle bir eden Echelon SIGNET sistemini, Türk istihbarat teknolojisinin durdurabilmesinden bahsedebilmek mümkün değil.

ABD’nin 1977’den beri kullandığı uçan bilgisayar AWACS istihbarat uçaklarını, ülkemiz maalesef daha yeni alma ve kullanıma sunma durumundadır. Bu uçakları üretme değil, sadece kullanabilme imkânına erişme konusunda bile ABD ile aramızda 36 yıl fark var!
Dünyadaki bütün telefon, teleks, faks, telsiz, SMS, internetten yapılan downloadlar, uydu yayınları ve elektronik posta iletişimini dinleyen NSA bünyesinde dev elektronik kulaktır ECHELON.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından NSA ve İngiliz Devlet İletişim Karargâhı GCQH 1947 yılında UKUSA (İngiltere-ABD) anlaşmasını imzaladı.

Echelon böyle kuruldu.

Daha sonra İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın elektronik istihbarat birimleri de anlaşmaya katıldı.

Nihayet Batı Almanya, Danimarka, Norveç ve Türkiye de UKUSA kapsamına "üçüncü ülkeler" olarak eklendiler.

ECHELON'un kararlaştırılan asli misyonu ulusal güvenliğin korunmasıydı.

Projenin bugün de aynı gayeye hizmet ettiği biliniyor.

Lakin bunun yanında, endüstriyel casusluk, sivil oluşumların denetlenmesi (Amnesty International, Greenpeace, vs.) ve kişisel iletişimin kontrol altında tutulması gibi otoriter amaçlarla da kullanıldığı vaka.

Daha 1960'lı ve 70'li yıllarda ortaya çıkan yönlü telsiz haberleşme ve uydu teknolojisi NSA'nın işini daha da kolaylaştırdı.

Artık havaya çıkan hiçbir radyo sinyali, hiçbir telefon görüşmesi NSA'nın dünya yüzeyine dağılmış binlerce uzmanının eline düşmekten kurtulamıyordu.

NSA, kurulduktan hemen sonra, gizli bir iç yönetmelik çıkararak CIA ile işbölümü yaptı.

CIA de bir yıl sonra, kendi sınırlarını belirlemek amacıyla FBI ile pazarlığa oturdu.

CIA'ın, baş terörist Abdullah Öcalan'ı örtülü bir operasyonla ele geçirip Türkiye'ye teslim etmesinde Echelon ciddi rol oynamıştı.

Türk hükümetine yapılan bu 'iyilik' karşılığında ne alındığı ise halen net olarak bilinmemekte.

Sistem şöyle çalışıyor:

Dünya yörüngesindeki NSA'ya ait uydular, Echelon projesi için, ses, görüntü ve internet trafiğini tespit edip NSA'ya gönderiyor.

Uydularla çalışan dev sistemde;

KH-11 ve LaCrosse RI uyduları yüksek çözünürlüklü casus fotoğraflama yapıyor.

Orion Vortex uyduları Telekom takibi, Trumpet uyduları cep telefon tabipleri, Parsae uyduları okyanus takibi, SDS uydusu veri aktarım işlemleri, DSP uyduları füze erken ikaz sistemi, DMSP uyduları ise nükleer hareketlilikleri takip ve izleme görevini yapıyorlar.

ABD nükleer denizaltıları, kıtalar arasında haberleşmeyi sağlayan okyanus diplerindeki kablolara gizlice alıcılar yerleştiriyordu.

Echelon sistemi için çalışan gemiler okyanuslarda sürekli seyir halindeler. Bu gemiler topladıkları bilgileri sistemli olarak NSA merkezine iletiyor.

2000'li yıllara kadar Boeing 707 gövdeleri üzerinde geliştirilen RG-135 tipi uçaklar, taşıdıkları süper bilgisayarlarla Echelon için çalışıyorlardı.

Ve Echelon'un yer istasyonları.

Bu istasyonlar genelde ABD'nin büyükelçiliklerinde konuşluydu ve ev sahibi ülkelerin denetimi olmaksızın görev yapıyordu.

Bunlar 2000'li yılların başında sızan bilgiler.

Bugünü düşünün.

Daha o yıllarda yüzlerce casus uydu, dünya çevresindeki bir yörüngede faaldi.

Bunlar hem askeri hedefleri izlemekte hem de dünyanın neresinde olursa olsun insanların yatak odalarının içlerini bile görüntüleyebilecek uluslararası telefon, teleks veya veri bağlantılarını sistematik olarak inceleyip ilginç bilgilerin bulunup bulunmadığını araştırabilecek özellikteydi.

Kıtalararası iletişim hatlarını dinlemek gibi çeşitli yöntemlerle, dünya üzerindeki iletişim sistemlerinden geçen veri paketleri Echelon tarafından toplanır.

ABD'nin okyanus tabanındaki telefon hatlarını kontrol altında tutabilmek için bu kablolara dinleme cihazı yerleştirdiği bilinmekteydi.

Bu cihazlardan biri 1982'de kabloların bakımını yapan bir Fransız sualtı ekibi tarafından bulunmuştur.

Wayne Madsen, ham bilgileri değerlendiren bir analist olarak ABD Donanması, Dışişleri Bakanlığı, FBI ve NSA'da yıllarca hizmet vermişti.

2001 yılında Madsen, NSA'nın tüm dünyadaki, telefon, faks, cep telefonu, e-mail, uydu telefonu konuşmalarını ve yazışmaları çözebilen SIGNET adında ileri teknoloji ürünü bir ağ kurduğunu belirtti.

Wayne Madsen'e göre SIGNET, Avrupa'nın tartıştığı Echelon'dan çok büyük ve çok kapsamlı.

Madsen, "Echelon'un sınırları var ama SIGNET, istenilen herkes ve her şeyi izliyor" diyordu.

1999 yılı itibariyle NSA Türkçe dahil 66 yabancı dili ve hatta aynı dilin farklı şivelerini bile rahatlıkla dinleyebiliyor, her gün 3 milyar iletişimi denetleyebiliyordu.

Ya bugün?

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 10137

ulkucudunya@ulkucudunya.com