« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Kas

2013

ABDULKADİR UDEH ( 9 Ocak 1954 )

01 Ocak 1970

“Benim kanım, Nasır ve arkadaşlarına lanet edecektir!.. Benim için yatağında ölmekle düşmanın elinde esir olarak ölmek arasında bir fark yoktur…”
1954 yılında şehid edilen Abdulkadir Udeh, 1939 da Kahire Üniversitesi Hukuk fakültesi’nden mezun olmuştu. Mezuniyetinden sonra hakimlik ve savcılık yapan Udeh’in meslek arkadaşları arasında seçkin bir yeri vardı.
Abdulkadir Udeh hakimlik yaparken, İhvan-ı Müslimin cemeatinin kapatılmasıyla ilgili kendisine gelen davalara hep bereat vermişti.
1951'de İhavanın ısrarı üzerine resmi görevini bırakarak İhvanın saflarında mücadeleye başladı.
Hasan El Benna’nın, rejimin silahlı katilleri tarafından alçakça şehid edilmesinden sonra Udeh, bir müddet İhvan-i Müslimin Hareket’inin genel başkanlığını yürütecekti.
Bu arada bir deneme tahtası haline gelen Mısır iktidarı sürekli el değiştiriyor ve bu el değiştirmelerde müslümanlara çok pahalıya mal oluyordu.
Birara, zamanın Firavn’ı Nasır ile Abdulkadir Udeh arasında şu konuşma geçti:
Nasır: “- Müslüman Kardeşler kaç milyondur ? İki milyon mu, Üç milyon mu ? Ben bu milletin üçte birini feda etmeye hazırım!”
Udeh: “- Milyonlarca inasını bir kişi için mi feda edeceksin! Sen kendi malını feda edebilirsin… Ama bu milletin evlatlarını asla!”
Bu konuşmadan sonra Nasır artık kesin şekilde Udeh’e ve cemeatine karşı kesin tavır koyuyor ve onları yok etmenin hesaplarını yapıyordu.
Kısa bir süre sonra teşkilat tekrar kapatıldı… Ve Kardeşlerinin bütün ileri gelenleri ile birlikte Seyyid Kutup da Abdulkadir Udehte tutuklandı.
Zindandaki bu müslümanlara çok büyük zulümler yapıldı… Yarı bellerine kadar su ile dolu kulubelerde, binlerce mumluk lambaların altında tutuldular.
Çağdaş Firavn Nasır güdümlü Hakimlere, şu emri vermişti:
“- Ne yapıp edip bunları asınız!”
Mahkemenin ) Ocak 1954'de verdiği idam kararını dinleyen Udeh gülümsüyordu… Çünkü o biliyordu ki: ” ALLAH yolunda öldürülenleri ölüler sanmayınız. Bilakis onlar Rableri katında diridirler.”
İdam sehpasına doğru yürürken son söz olarak şunları söyleyecek ti :
“- Benim kanım Nasır ve arkadaşlarına lanet edecektir! Benim için yatağında ölmekle, düşman elinde esir ölmek arasında bir fark yoktur.
Şimdi Yaradanıma doğru gidiyorum O’na ulaşacağım… Şüphesiz ki ALLAH’ın laneti zalimlerin üzerine olacaktır.”
ABDULKADİR UDEH’İN KALEMİNDEN:
“Dünyanın her tarafında bulunan biz müslümanlar, İslam’a bağlıyız. İslam’a olan bu bağlılığa tutkunuz; Bu şerefli ve ilahi bağlılıkla da kıvanç duyarız. Fakat bizler- malesef- İslam hakkında çok şey bilmemekteyiz. Çoğumuz islam gereçeklerinden haberdar değildir. İslam, dillerimiz ve sözlerimizde yer tutmakla birlikte, kalplerimide ve amellerimizde hemen hemen hiç yer işgal etmemektedir. İslam’ı bilmenin, İslam hükümlerinden uzaklaşmak sonucunu verdiğini ve bazı hükümlerini bir taraf bırakmanın, İslam’a karşı çıkmak veya islamı yıkmaya kalkışmak ile sonuçlanacağını biliyor isek; müslümanların bu günkü durumuna nasıl vardıklarını bilmemizin pek önemi olmaz.
Müslümanların bir çoğu, İslam’dan habersiz oldukları için, sonunda İslam’ın gerçeklerinden ve hükümlerinden ayrıldılar, müslümanlar topluca İslamdan uzaklaştılar, hükümlerini bir kenara bıraktılar ve bu durum, onların İslâm’a karşı çıkmaları ve İslam’ın en belirgin niteliklerini ortadan kaldırmalrıyla sonuçlandı.
İslam, müslümanlarca istenmeyerekte olsa teslim oluncaya ve küçülmüşler olarak cizyeyi verinceye kadar islam düşmanlarıyla savaşmayı emreder. Fakat günümüzde müslümanlar, aslında kendileriyle savaşmakta olan islam düşmanlarıyla barış yapmakta, kendilerini onlara karşı koruyabilecek güce sahip bulunmalarına rağmen bu düşmanlara sahip teslim olmakta; bu düşmanlar arasından başlarına bir takım kimseleri geçirmekte, onların emirlerine uymakta, kendilerini ve şereflerini küçültecek konularda bile onlara itaat etmekte, mallarının ve vatanlarının başına onları yöneticiliğe geçirmektededirler. Bunlardan öncede onlara ALLAH’ın emirlerine ve İslâm’ın ilkelerini uygulamak (!) üzre onların yöneticiliğe bile getirmişlerdi.
İslam, müslümanlara ALLAH’ın indirdiği hükümler ile hükmetmeyi bütün bu durumlarında ALLAH’ın Kitabı’nın hükmüne boyun eğmeyi emretmekte; ALLAH’ın indirdikjleri ile hükmetmeyenlerin kafir olduklarını bildirmekte, aralarında ki anlaşmazlıkların hükmünü almak için ALLAH’ın kitabına başvurmayanların mü’min kalamayacaklarını bildirmektedir.
Fakat müslümanlar, yaklaşaık olarak yeryüzünün her tarafında ALLAH’ın indirdikleriyle hükmetmektedirler. Anlaşmazlıklarının hükümlerini öğrenmek için ise, yasa, tüzük, yönetmelik haline soktukları ve daha başka bir takım isimlerle adlandırdıkları heva ve şehvetleine müracaat etmektedirler.Böyle yapmaklada ALLAH’ın haram kılmış olduğunu kendilerine helal; helal kılmış olduğunu halka haram kılarlar…”

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 117461

ulkucudunya@ulkucudunya.com