Barzani’nin Meğali İdeası
HASAN ÜNAL 07 Kasım 2007
BARZANİCİ kalemler tutuşmuş durumda. Yıllarca Irak realitesini tanımak adına Barzani-Talabani ikilisini Türkiye’ye tanıttırmak isteyen bu kalemler, halkın tepkileri karşısında bir adım geri atarak orada mevzilenmeye çalışıyorlar.
Önceleri bir yandan Barzani-Talabani ikilisini muteber devlet adamları ve içinde yaşadığımız dönemin inkar edilemez gerçekleri olarak takdim ediyorlardı. Hatta PKK ile görüşmekten başka çaremiz olmadığını, AB sürecinin bu anlama geldiğini anlatıp duruyorlardı.
Halk uyutulacaktı...
Bu görüşleri halka pompalayan çevrelerden bir kısmı PKK teröristlerinin aslında o kadar da kötü olmadıklarını; bir genel af çıkarılarak kendilerine fırsat verilirse normal insanlar olarak evlerine döneceklerini, ayrıca ‘Kürt meselesi’nin zaten AB süreci içerisinde müzakereler ve ‘reformlar’ (!) yoluyla çözüleceğini düşündüler. PKK teröre başvurdukça, bir yandan mahcup bir tavır takındılar; öte yandan da ‘Bak görüyormusunuz, bu işin askeri çözümü yok, mutlaka siyaseten bir şeyler yapmak zorundayız’ havasını yaymaya çalıştılar.
Beklentileri, çok kanallı tek seslilik yaşanan Türkiye’de halka bütün bu hikayelerin bir şekilde yutturulacağıydı. Halkın büyük bir bölümü kömür ve makarna paketlerinden başka bir şey düşünmüyordu. Diğerleri de ‘Milli’ duyarlılık gösteremeyecek kadar aymazlaşmıştı. Herhangi bir tepki göstermesi söz konusu olmayacaktı. Oynanan oyun buydu.
Oyunu millet bozdu
Ancak Türk Milleti bu oyunu bozdu. Önce hiç beklemedikleri oranda bir Amerikan karşıtlığının varlığıyla imtihan olmak zorunda kaldılar. Ardından PKK’nın kitlesel katliamlara dönüşen pusularına halkın gösterdiği tepkileri yatıştırmak mecburiyeti ortaya çıktı. Terörle Mücadele Koordinatörlüğü bir müddet idare etti; sonra seçimler yapılırken bu konu haliyle halkın birinci gündemi olmaktan çıktı. Ancak son şehit haberleri üzerine ok yaydan çıktı.
Bütün illerimizde ve belki de bütün ilçe merkezlerinde halkın kendiliğinden yaptığı gösteriler sadece PKK’ya lanet yağdırmakla kalmadı, meseleye yeterince ilgi göstermek istemeyen hükümeti de harekete geçirdi. Hükümet, tepkileri her zamanki gibi yatıştıramayacağını anlayınca Meclis’ten tezkere çıkardı. Aslında tezkere de vaziyeti yatıştırmaya yönelik bir girişimdi.
Ancak olmadı. Halktaki tepkiler dinecek gibi görünmeyince bir yandan hükümet, öte yandan da Barzanici kalemler ve güya gazeteciler yeni pozisyonlar belirlemek durumunda kaldılar. Bu yeni duruma göre artık PKK’yı savunmaları en azından kısa vadede mümkün görünmediğinden, yapılacak sınır ötesi askeri operasyon seçeneğinin terör örgütü ile sınırlı kalması konusunu yazmaya başladılar.
Ertuğrul Özkök’ün, esas düşmanın Barzani olduğu tezini eleştirmeye başladılar. Gerçi Özkök de hiç bir zaman kalıcı manada Barzani’yi hedef göstermek niyetinde değildi. Daha önceki yıllarda defalarca Barzani’yi Türkiye’ye güzel göstermek için yazanların başında geliyordu. Nitekim Barzani’yi hedef gösterirken bile satır aralarında PKK’ya destek verdiği için Barzani’nin hedef alınması gerektiğini, Barzani’nin ya iyi bir komşumuz olmaya karar vermesi gerektiğini ya da düşmanımız olacağını ifade ediyordu. Son yazılarında bu hususu iyice açık ifadelerle yeniden ortaya koydu zaten...
Barzani’den komşu...
Herkesİn şunu anlamasından fayda var: Barzani bizim komşumuz olamaz, yi komşu hiç olamaz. Çünkü Barzani teknik tabirle irredantist bir devlet kuruyor. İrredantist devletler yapıları itibariyle başlangıçta sınırlı topraklar üzerinde kurulurlar. Ancak iddiaları, mitolojileri ve hedefleri çok büyüktür. 1830 yılında bağımsız bir devlet olarak kurulan Yunanistan da 1813 yılında Belgrad şehrinin içinde otonom bir yönetim olarak sisteme katılan Sırbistan da hep irredanstist karakterliydi.
Osmanlı’nın bir kısım toprakları üzerinde ya bağımsızlık ya da otonomi elde ediyorlar. Ancak çok daha geniş toprakları ele geçirmek ülküsüyle işe koyuluyorlar ve o topraklarda yaşayan kendilerinden gördükleri azınlıkları bu iş için örgütlüyorlardı. Osmanlı’nın son döneminde patlak veren Makedonya sorunu bütün bu mücadelelerin ve Osmanlı’nın Balkanlar’dan sürülüp atılmasının en açık örneğidir.
Barzani efendi birisi olsa, iyi bir devlet adamı kültürüne sahip olsa da yapamaz. Tıpkı Yunanistan’ın kurulduğu anda devlet felsefesi olarak ürettiği Meğali İdea gibi Barzani-Talabani ikilisinin de bir Meğali İdeası olacaktır. Barzani’nin resmi ofisince Amerika’da bastırılan ve dağıtılan haritalar onların Meğali İdeasını gösteriyor.
Bütün Güneydoğu Anadolu’yu ve Doğu Anadolu’nun dörtte üçünü alan bu haritalara göre, Iğdır’dan Sivas’a ve oradan da Mersin dahil olmak üzere geniş bir toprak parçası bu Meğali İdea’nın içinde. Bunun daralarak değil genişleyerek devam etmesi aksine ihtimalden daha güçlü. Yani mesele Barzani’nin ağzının bozukluğu, kendini bilmezliği değil, bu tür irredantist devletlerin mecbur oldukları kuruluş felsefeleridir. Aksini iddia edenler birazcık Balkan tarihi okusunlar.