63 KÜRT AŞİRETİ TÜRKİYE'Yİ İSTİYOR
07 Kasım 2007
Kuzey Irak'ta bulunan 3.5 milyonluk nüfusun yüzde 70'ini oluşturan 63 aşiret lideri Türkiye'ye bağlanmak istiyor. 1925'te kurulan Musul Vilayeti 1992'de dönemin Cumhurbaşkanı Özal öncülüğünde Körfez Savaşı nedeniyle yaşanan bölünme ihtimalleri üzerine Ankara'da bir araya gelerek harekete geçti ve İsviçreli hukukçu J. Anton Keller'i BM daimi temsilcisi seçti. Son dönemde yaşanan gelişmeler üzerine Konsey'in Türkiye ile konuyu görüşmek için toplanma kararı alması üzerine Keller İstanbul'da toplantı yapmak için girişimleri başlattı.
PASAPORTA EL KONULDU
Ancak Keller'in yapacağı toplantıya 63 aşiret liderini temsilen katılması beklenen Kuzey Iraklı 4 aşiretin liderleri Türkiye'ye gelemedi. Aralarında Almanya'da sığınmacı olarak yaşayan eski Dohuk valisi, Saddam dönemi eski Tarım Bakanı ve yazar Musul Vilayet Konseyi Genel Sekreteri Muhammed Sıddık Mahmut, Hollanda'da sığınmacı olarak yaşayan ve Kerkük bölgesindeki petrol yataklarında önemli bir paya sahip olan Mama Seny aşiretinin lideri Müşir Hadi Ahmet, Musul vilayetine ait tapu kayıtlarını elinde tutan ve şu anda Kuzey Irak'ta bulunan Surçi aşiretinden Nedim Surçi, Süleymaniye'de yaşayan ve tapu sicillerinden sorumlu olan Şeyh Saleh'in de bulunduğunu söyleyen Keller, Barzani yönetiminin bu kişilerin pasaportlarına el koyarak ve telefon iletişimlerini keserek Türkiye'ye gelmelerine engel olduğunu söyledi. Keller, Türkiye'nin acil olarak devreye girmesi gerektiğini belirtti.
Keller bu durum üzerine Türkiye'de Başbakan Erdoğan'ın Başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu, MHP İstanbul Milletvekili Gündüz Aktan ile muhalefet partisi milletvekilleriyle görüşerek durum hakkında bilgi verip, aşiret liderlerinin Türkiye'ye bağlanma isteklerini iletti. Keller önceki gün ise Sosyal Bilimler Araştırma Merkezi'nin düzenlediği "Musul Vilayeti'nin Yeniden Doğuşu mu?" başlıklı bir panele katıldı. Emekli orgeneral Edip Başer'in de katıldığı toplantıda, "Türkiye'nin Musul'a müdahalesi için tarihsel, hukuksal ve sosyolojik zemininin bulunduğu" belirtildi.
MUSUL VİLAYET KONSEYİ
1925 yılında Musul, Erbil, Dohok, Süleymaniye, Kerkük ve Diyala 'Musul Vilayet Konseyi' çatısı altında bir araya geldi. Kurtuluş savaşı bitince Türkiye 'Musul Vilayeti' ile ilgili durumu tartışmaya başladı. İlk sıkıntı 1922'de yaşandığı için konu o zaman görev yapan Milletler Cemiyeti'ne yansıdı. Cemiyet, 1925'te 'Bölge, Milletler Cemiyeti'nin kontrolündedir. Bölgede yaşayanların hakları belirlenmeli' kararı aldı. Musul Vilayeti, 1932 yılında Irak Krallığı'na bağlanırken iki önemli şart koşuldu: 'Birincisi, bölgedeki bütün halkların insan hakları nezdindeki kuralları güvenceye alınmalı. İkincisi bölgedeki aşiretlerin veya şahısların petrol ya da maden imtiyazları güvence altında tutulmalı'. Bu şartlarla Musul Vilayet Konseyi'ne imtiyaz verildi. İkinci Dünya Savaşı sonrası Musul, Irak devletinin parçası oldu. Konsey, Körfez Savaşı'yla birlikte Irak'ta bölünmenin ilk ateşi yakılınca harekete geçti ve 1992'de İsviçreli hukukçu Keller'i BM nezdinde temsilci seçti.
TÜRKİYE'NİN 75 KM İÇERİ GİRME HAKKI VAR
Türkiye ile Irak arasında 1946 yılında imzalanan dostluk ve sınır anlaşmasına göre her iki ülkenin sınırları içinde bulunan 75 kilometrelik bir bölge içinde eğer komşu ülke o bölgede asayişi sağlayamıyorsa, saldırıya maruz kalan ülkenin sıcak takip yapabilme hakkını kabul ettiğini kaydeden Keller şöyle konuştu: "Dönemin Başbakanı Özal'ın Barzani ve Talabani üzerinde çok önemli bir etkisi vardı. Ankara'daki toplantıda Talabani ellerini masanın üzerine koyarak bu oluşuma destek olacağına dair yemin etti. Barzani ise Musul Vilayet Konsülü'ne destek olabileceği sözü verip diğer Kürt aşiretlerle birlikte hareket edeceği konusunda teminat verdi."
MUSUL'A GİRME HAKKIMIZ VAR
1992'de Özal'ın direktifiyle yapılan toplantının baş aktörlerinden olan eski Sakarya Milletvekili Yalçın Koçak da Türkiye'nin bölgeye müdahale hakkının olduğunu savundu. Koçak Musul Meselemiz, adlı bir kitapçık hazırlayarak Başbakan Erdoğan başta olmak üzere bir çok üst düzey yetkiliye gönderdi. Türkiye'nin Kuzey Irak politikasının odak noktasının Kerkük değil Musul olmasını öneren Koçak, Türkiye'nin o dönem Musul'u bağımsız bir Irak devleti olmadığı için şartlı olarak Irak Krallığı'na bıraktığını ifade etti.