« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Haz

2007

İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ (1703-1780)

01 Ocak 1970

Her canlı; doğar, yaşar ve Ahirete intikal eder. Bazı insanlar ölümünden kısa bir müddet sonra, bazıları çok uzun müddet anıldıktan son­ra, bazıları ise asırlar boyunca unutulmaz anılarıyla, bı­raktığı eserleri ve engin şahsiyeti ile gönüllerde taht kurarak daima içimizde bizden birisiymiş gibi yaşarlar.

Aradan asırlar da geçse hala içimizde yaşayan ve Erzurum Şehri üzerine düşürdüğü çizgilerle, bıraktığı eserleriyle bu Şehir'le bütünleşen ve ismini Milli Sınırlarımız'ın dışına taşıran Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. leri 1703 yılında Hasankale'de doğdu.

Babası; Molla Bekir'in oğlu Osman Efendi, Annesi; Şeyhoğlu Dede Mahmut Efendi'nin kızı Hanife Hanım'dır.

Evvela O'nun hayatı ve eserleri hakkında kısa açıklamaları ve bilgileri Prof. Hayrunisa Çavuşoğlu'nun makalesinden okuyalım. (Makale; İbrahim Hak­kı Hz. Cami ve Külliyesi Vakfi'nın yayınladığı "Tarihi TuristikSosyal ve Kültürel Yönleriyle Pasinler (Hasankale)" isimli kitaptan aynen alınmıştır.)

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin

Yetiştiği Çevre, Hayatı, Eserleri

Bu konuşmada sunacağım bilgiler, İbrahim Hakkı'nIn torunlarından Mesih İbrahim Hakkıoğlu'nun, ki­tap, mektup, hatıra defteri, temessük, tapu ve izin kağıdı gibi belgelere dayanarak hazırlamış olduğu 'Erzurumlu İbrahim Hakkı" isimli eserinden alınıştır. Tarihler bugünkü takvime göre yine Mesih ÎBRAHIMHAKKIOĞLU tarafindan düzeltilmiştir.

İbrahim Hakkı Hz. Marifetname isimli eserinde ailesi hakkında şu bilgiyi veriyor: Dedesi Hasankaleli (Erzurum'un Pasinler Kazası) Dursun Muhammedoğlu Molla Bekir'dir. Bu zat misafire ikramı, fukaraya yardımı ve dervişlere hürmeti ile ün salmıştır. Molla Bekir'in oğlu Osman Efendi İbrahim Hakkı Hz. lerinin babasıdır. Osman Efendi 1664'de Şeyhoğlu Dede Mahmut'un kızı Hanife Hanım ile evlenmiş ve 18 Mayıs 1703'te İbrahim Hakkı dünyaya gelmiştir.babası Osman efendi hayatının bir bölümünü bütün açıklığı ve içtenliği ile ve yerli ağızla bir deftere yazmıştır. İbrahim Hakkı'nın ailesi ve yetiştiği çevrenin özelliklerini samimi bir biçimde yansıtması bakıından bu defter üzerinde durulmaya değer. Yirmi yaşına kadar,sarf,nahif,fıkıh ve feraiz okuyan Osman Efendi,derviş adı ile şöhret yapmıştır. Son derece duygulu ve bilgiye susamış bir zattır.Defterinde 1698 yılında bir maraza mağlup oldum ki, tabirimümkün değil,hatta galabe edende kelamı kadir olamazdım diye başlıyor ve sıkıntılı ruh hallerini ve bunların belirtilerini çok tatlı ve son derece mütevazi bir şekilde anlatıyor. İbrahim Hakkı'nın doğumuna çok sevinmekle beraber sıkıntıları geçmiyor. Babası öldükten sonra kendisine düşen malları yakınlarına bırakıp seyahate çıkmak istiyor. Defterinde Karın­daşlarım cevap ettiler ki, "Sen hiçbir şeye karışma, he­men var ders al gel evde otur. Eğer bir konuk gelirse mukayet ol. Yoksa kendi okuyup yazmanda ol." Ailenin bu davranışı çok ilginç, aynı imkânı ilerde İbrahim Hakkı'ya da tanıyacaklardır. Osman Efendi Erzurum'a gö­çüyor, İbrahim Hakkı iki yaşındadır. Erzurum'da Habib Efendi ve Eyüp Efendi isimlerindeki zatlarla tanışıyor, aralarında dostluk doğuyor, birlikte tasavvufa ait kitap­lar okuyorlar. Osman Efendi'nin defterinde o devir Er­zurum uleması arasındaki örnek bir dostluk ve bilgi alışverişini izleyebiliyoruz. Bu sırada zannederim İbra­him Hakkı'nın dehasını ilk defa Eyüp Efendi'nin Hanı­mı keşfediyor. Eyüp Efendi Osman Efendi'ye İbrahim anası ile bize gelmiş, çok methediyorlar, getir bir göreyim, diyor. Bu ara Osman Efendi, oğlu için O kadar zekâvatı var idi ki, 4.5 yaşında iki ay okuttum. "Büyük Hel Ata'ya çıktı. Cümle ezbere okudu. Beş kere yüzüne okurdu bakardın ki, ezberlemiş. O kadar arzusu vardı ki, çok kere onu unutur, durmayıp dinlenmeyip okurdu. Bazı kere ben naz ederdim ki okutmam, gelip elimi öpüp beni okut diye rica ederdi." diyor

Baba da oğul da okumaya meraklı. Erzurum bir geçit şehri, şarktan İstanbul'a giden bilginler orada bir süre konaklıyor. 1707'de de Özbekli bir şeyh geliyor. Os­man Efendi defterinde Özbekli'nin nasihatında o kadar nas olurdu ki, yer bulmak ne mümkün. Meğer bir saat önce varaydın ki, camiye yer bulaydın diyor. Osman Efendi Özbekli ile bir hayli dostluk kuruyor ve sıkıntıları biraz hafiflemiş olmalı ki, defterinin burasında "iki aydır ki, bu azaplardan biraz emniyetim var. Anın için zikriayıp olan bu yüzümün karasını yazmaya devam ederim ki inşallah ifakat memul Bu zalim nefis unut­masın. Bile ki, bu halin sahibi idim, ölüler de dirilirmiş." Bana öyle geliyor ki, bu satırlar daha sonra İbra­him Hakkı'da;

Naçak kalacak yerde

Nagâh açar ol perde

Derman olur ol derde

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler

şeklinde şiirleşecektir.

Osman Efendi "Eğer bir kâmile mukarin olursam bu marazlardan halas, nice nimet ve devletlere nail olurum." diye düşünüyor. Karısına onu serbest bırakıp seyahate çıkmak ist ediğini söylüyor, İbrahim Hakkı'nın annesi son derece sabırlı ve zarif bir kadın Talak neden hatıra gelir, ömrüm varken eğer burda eğer başka nerde olursan ol ancak adın üzerimde olsun diyor. Osman Efendi arkadaşı Eyüp Efendi ile birlikte yol hazırlığına başlıyor. 1709 İbrahim Hakkı'nın sevgili annesi ölüyor ve bir yıl sonra babası yola çıkıyor. Büyük bir kalabalık onları uğurluyor. İbrahim Hakkı 7 yaşında. Osman Efendi defterinde Bu firkatte iken masumu pek nuri didem İbrahim'i at bırakıp nas başına yığıldı. O halde iken terk edip firar eyledim. Yol boyunca gör ağlamayı, yumrusunca yaş döktüm. Cizre'ye giderken Siirt Kurbunda, Tillo nam karyede Şeyh İsmail namında bir azize misafir olduk, diyor. Evet Tillo Siirt ilimizin bir köyü ve orada, daha sonra İbrahim Hakkı'nın da Şeyhi olan İsmail Fakirullah var. ,İsmail Fakirullah'ın büyüklüğünü ilk defa Eyüp Efendi teslim ediyor. Osman Efendi'ye kendisinin anlatımı ile Benim Kâbem bu imiş ben böylece t eslimim. Sen var ha fırlan ha fırlan. Fakat Osman Efendi de kalıyor. O zamana kadar sıkıntılarını ve özellikle rüyalarını uzun uzun yazan Osman Efendi Amma baktım ki bu devletlinin indinde rüya bir şey değil, hüsnü ihtiyarımla sakin olup rüyaya rağbet edip yazmanın terkini murad edip feragat eyledim diyor ve defter bitiyor.

Bir yıl sonra amcası İbrahim Hakkı'yı Tillo'ya getiriyor. Tillo'daki ilk karşılaşmayı anlatırken Marifetname'de Şeyhin yüzü bana babamdan daha biliş ve tanış geldi diyor. Osman Efendi Tillo'da oğlunu şefkat ve sevgi ile terbiye ediyor ve birlikte kaldıkları hücre İbrahim Hakkı'nın aynı zamanda ilkokulu oluyor.

1720, İbrahim Hakkı 17 yaşında, babası vefat edi­yor. Marifetnamesinde öyle feryadü figan edecektim ki rah-ı hücreyi ref edip sedayı eminim semaya gidecekti. Fakat şeyhinin ona bir tebessümle bakması ve taziye vermesinden sonra Oldemde benim derun-u sinemde yüreyim süratle titreyip hüznü elem gidip yerine sürur ve lezzet dolmuştur diyor, İbrahim Hakkı babasının ölümünden sonra Erzurum'a dönüyor. Amcaları, babasına söyledikleri gibi ona da Sen hemen var ders al otur, hiç bir işe karışma demişlerdir.Erzurum'da amcası Molla Muhammet'le oturur ve sekiz yıl geceli gündüzlü okur. Tahsilini hangi medreselerde yaptığı hakkında kesin bir bilgimiz yoktur.

Okuma imkânları bakımından Erzurum'u tercih ettiği anlaşılan İbrahim Hakkı'nın gönlü Tillo'dadır.1727 tarihli bir temessükde görülen sekiz köşeli mühründe İsmail Fakirullah'ın ismi vardır. Kitaplarından el yazması olanlarında ve mektuplarından çoğunda bu mühürü kullanmıştır. Amcası öldükten sonra İbrahim Hakkı, Tillo'ya dönmüş ve şeyhinden onu Fena Fillah tarikatına süluk ettirmesini istemiştir. Tarikata nasıl süluk ettiğini ve ilkelerini ilk eseri olan "Süluk-u Tarik-ül Fena" adlı Arapça bir risalede açıklar. Bu tarikatın uzun uzun zikirleri, ayinleri, müritleri, tekkesi yoktur. Altı ilkesi vardır: Zühüt, Gönül, Tefviz, Teslim-ü rıza, Mürekabe ve Sabır.İbrahim Hakkı hemen her eserinde bu ilkeleri açıklar.

Tillo'ya bu gidişinde 7 sene kalmıştır. Şeyhi ölünce Erzurum'a dönmüş, yukarı Habibefendi Camii'ne imam ve hatip olmuştur. 33 yaşındadır, Firdevs isminde güzel bir kadınla evlenmiştir. 1738'de ilk defa Hacca gitmiş­tir. Dönüşünde, Büyük Türk ve islam Şairleri'nin Fars­ça seçme şiirlerini Lübb-ül Kutup başlığı altında 2 seri 7 ciltte toplamıştır. 1742'de zengin bir ailenin kızı olan Fatime ile evlenmiştir, İbrahim Hakkı doğduğu yer olan Hasankale'yi çok sever, orada 3 kattaki saçaklı ve çıkmalı odasına ayvan denen ve yakın tarihlere kadar kalmış olan bir güzel ev yaptırmıştır. Burada da Belkıs ve Züleyha ile evlenmiştir.

İbrahim Hakkı 1747'de istanbul'a gelmiştir, buradan dört hanımı için ayrı ayrı yazılmış mektupları vardır. Bu mektuplarında her birine ayrı ayrı iltifat eder, onları nasıl sevdiğini ve düşündüğünü anlatır. Bu mektuplarından birinde "Gönlünüz her ne meyve isterse şehirden getirtiniz, meyvesiz kalmayınız. Haftada iki kere çaylara bahçelere çıkınız, hapsolmayasınız, rahat olasımz" demektedir.

Bir mektubunu bitirirken de "Benim size o kadar çok sözlerim vardır ki bir ay yazsam tükenmez. Ben ise şimdi kitap hazinesinden kitaplar alıp tatlı sözler yazsam gerek. Ta gelinceye değin, İnşallah bir kitap yazıp kendime armağan getirmek muradetmişimdir, kolay gele." demektedir, İstanbul kütüphanelerinde bir hayli çalışmış olsa gerek.

Erzurum'a döndüğünde ufak tefek kalem denemeleri yapar. 1750 bir Tecvit yazmış, "Erzurum Şehri'nde şöhret bulup nefii-ânı olsun için Türkçe söylemişiz." demiştir. Bu sırada ilk Türkçe manzum eserini Tertip-ül-Ulum'u yazmış ve ilk defa Hakkı mahlasını kullanmıştır.

1753'te de bir ruzname yapmıştır. Yine bu yıllarda 5 büyük eserinden ilki olan divanını yazmıştır. 1755 ikinci defa İstanbul seyahati. O yıl Erzurum Gömrükçüsü Sadullah Ağa'yı gömrük hesapları için İstanbul'a çağırmışlardır. O da İbrahim Hakkı'nın arkadaşlığını rica etmiştir, İbrahim Hakkı'nın bu seyahatine dair halk arasında hikayeler söylenir, belli ki artık tanınmaya başlanmıştır. Bir hikaye şöyle: Gömrükçü Sadullağ Ağa Istanbula bir at yükü kıymetli hediyeler götürüyormuş, İbrahim Hakkı bunu görünce Senin hesabından korkun varsa bu ağır armağanların arkadaşlığı sana elverir, be­nim buradan geri dönmem gerekir demiş. Gömrükçü, bunu hesap korkuşu ile değil, adet olduğu için götürdüğünü söylemişse de hoşgörülmediğini anlayınca atı geri çevirmiştir.

Bir hikaye de şöyle: Yolda bir kahvede konaklamışlar. Kahveci çok hizmet etmiş, iyi bir insan gibi görünüyormuş. İbrahim Hakkı'nin "Kıyafetname" isimli eserinde tarif ettiği Fizyonomi-huy ilişkisinde hiç uymuyormuş bu adam.Gece düşündükçe uykusu kaçmış üstadın. Sabahleyin ordan ayrılırken kahveci akla hayale gelmeyen bir ücret istiyor, gömrükçü direndikçe aksileşiyormuş. İbrahim Hakkı "Ver ağa ne istiyorsa ver, bu adam az daha bana eserimi yaktıracaktı." demiş.

Bu 2. istanbul seyahatinde de ibrahim Hakkı'nin İstanbul'dan Erzurum'a gönderdiği mektupları vardır. Yine hanımlarına ayrı ayrı iltifat etmiş, hatır sormuştur. Büyük oğlu ismail Fehmi'ye yazdığı mektuplardan oğulları için çok saygılı davrandığım anlıyoruz. Ayrıca çocuklarının terbiyesi ile ne derece ilgili bir baba olduğunu yine bu mektuplarda takib edebiliyoruz. Küçük oğlu için Ve Nedim Efendi "Bilikli okur mi? eline taş ve ağaç almasın kimsenin hatırına değmesin, hayvanları dövmesin, namaz kılsın." diyor.

İstanbul dönüşü Hasankale'ye çekilir ve en büyük eseri olan Marifetname'yi tamamlar, 1757 Ağustos or­talarıdır. Aynı yıl karısı Belkıs Hanım'dan oğlu Muhammed Şakir dünyaya gelir, İbrahim Hakkı'nin Hasankaleli torunları bu soydandır.

İki yıl sonra sarışın aslan diye sevdiği mektupta adı geçen oğlu Osman Nedim'i kaybeder. Fakat çalışmalarına ara vermez, peşpeşe büyük eserlerini yazar. 1761'de irfaniye'yi tamamlar. 1763'de insaniye'yi hazırlar ve 3. defa Tillo'ya giderek orada tamamlar. Tillo'da ismail Fakirullah'ın oğlu Musafa Fani O'nu çok iyi karşılar ve kızkardeşi Fatime Azize ile evlendirir. Bu hanımından olan kızı Hanife, İbrahim Hakkı'nın Tillo'lu torunlarının annesidir. Bu sırada Erzurum'daki zevcelerinden Zeliha vefat etmiştir, İbrahim Hakkı kayın biraderi Mustafa Fani ile 2. defa Hacca gider. Dönüşünde büyük oğlu ismail Fehmi de Tillo'ya gelmiştir, İbrahim Hakkı 5. büyük eseri Mecmuat-ül Maani'yi tamamlar. Bu sırada Şeyhi ismail Fakirullah'a casdan kubbeli bir türbe yaptırmıştır. Türbenin doğuya bakan bir penceresi vardır. Bunun doğu tarafına bir kule ve pencere, daha ilerde kaleye benzer bir yapı ve ona bir pencere koydurmuştur. Kale bir uçurumla sonlanır. Tillolular buna Kal'at'ül Üstat diyorlar. Bütün bu yapılar öyle ayarlanmış ki her yıl 22 Mart günü güneşin ilk ışınları Kale ve Kulenin pencerelerinden geçtikten sonra türbenin penceresinden geçerek Şeyh'in mezarını aydınlatıyor. Her yıl o gün Tillo'lular bu olayı seyretmeye giderlermiş. Fakat bir onarılmadan sonra hesaptaki inceliklere uyulmamış, bu gün bu olayı izlemek imkanı ortadan kalkmıştır.

İbrahim Hakkı Tillo'da ders okutmaktadır. Mustafa Fani ile 55 kitap okuduklarını isimleri ile kaydetmiştir. Derslerinde deneyler de yapmaktadır. Bu derslerinde kullandığı özel bir arabaya yerleştirilmiş ağaçtan bir küresi yakın tarihlere kadar kalmıştır. Tatil günlerini de Kalat-ül-Üstad'm bulunduğu tepede talebeleri ile beraber geçirmektedir. Yine böyle ertesi gün oraya gitmeyi kararlaştırdıkları bir günde Erzurum'dan oğlu Ahmet Naimi'nin ölüm haberi gelmiştir. Bir babanın duyabileceği en büyük acı. Fakat İbrahim Hakkı pozitif ilimlerdeki uygulamasında olduğu gibi çok iyi bildiği manevi ilimlerdeki ilkelerine de aynı sadakatle uyduğunu ispatlarcasına bu acıyı sabırla karşılamış, kimseye bir şey hissettirmemiş ancak gezi dönüşü ellerini kaldırarak, "Oğlum Ahmet Naimi"nin ruhuna Fatiha" demiştir.

Burada günümüzde yaşanmış bir olaya değinme­den geçemeyeceğim, Ahmet Naimi'nin ölümü ile babası İbrahim Hakkı'nın eşine bir daha rastlanamayacağına inandığım bu davranışını torunu Mesih İbrahim hakkıoğlu'nda tekrar gördük. Sanırım günümüzde bunu yapmak daha güçtü. Kendisinin deyimi ile "Ölümden de öte bir köyde" iken varlığı, bir aile büyüğü olarak etrafına sükunet ve şefkat dağıtıyordu İbrahim Hakkı'nın gerçek torunu.

Yıl 1768, Erzurum Müftüsü Şeyh Mustafa ile 3. Kez Hacca gider. Şam'dan Erzurum'a amcazadesi Yusuf Nesime yazdığı mektupta eserlerinin oralarda da sevilip okunduğunu yazıyor. Dönüşte Erzurum'a gidiyor. Firdevs Hanım ölmüştür, İbrahim Hakkı, kendisi Tillo'yu çok sevmekle beraber küçük oğlu Muhammet Şakir'in Hasankale'de kalmasını ister. Kendisi Tillo'ya döner. Bundan sonra 5 ana eser dediği kitaplarından 10 evlat eserini çıkarır. Bu arada üzücü bir olay da olur. Belli ki Marifetname'deki yeni astronomomiye ait bölümler bazı çevrelerce iyi anlaşılmamış iyi karşılanmamıştır. Buna karşılık 1777'de tamamen islam Astronomisini anlatan Heyet-ül islam'ı yazmış, bunu bir mektupla birlikte Erzurum'a Amcazadesi Yusuf Nesim'e göndermiştir. Mek­tupta diyor ki, "Benim oğlum geçen yazmışdin ki Efendi bir sır kitabı telif etmiş diye beni sıklet ederler şimdi de "Urvet-ül islam" kitabını bu kaime ile değil ömür mektupla gösterip diyesin ki işte Efendimizin Marifetnameden sonra tasnifi budur" diyor.

İbrahim Hakkı ertesi yıl karısı Azize yi kaybetmiş ve vasiyetnamesini yazmıştır. Bu vasiyetname Tillo'daki toranlarındadır. Mallarını taksim etmiş, öldüğünde şeyhinin türbesine değil Onun ayak tarafı evladı için kalsın diyerek babasının mezarına yakın bir yere gömülmesini istemiştir. Vasiyetnamesinde, kitaplarından bahis yoktur. Halbuki halen Tillolular'ın ellerindeki kitaplardan burada bir kitaplığı olduğu anlaşılmaktadır.

İbrahim Hakkı ders okutmak şartı ile Erzurum'daki Abdurrahman Dede Zaviyedarıdır. Son yıllar bu laviyeye ait bir ihtilaf çıkmış, zaviyenin sınırlarım gösteren belgeyi oğlu Erzurum'da bulamayınca mektupla kendisine sormuştur, İbrahim Hakkı cevabında "Biz ayın yüz yetmiş (1747 oluyor) tarihinde asıl defterden yazmıştık kitapların arasında olmak gerek. Hatırımda kalan budur ki" diyor ve 32 yıl önce İstanbul Tapu Dairesinden çıkarttığı kayıtları yazıyor ki 77 yaşındaki İbrahim Hakkı'nın hafıza gücünü göstermesi bakımından çok ilginç.

Erzurum'da bu Zaviye işi yoluna girerken Tillo'dan Mustafa Fani'nin Yusuf Nesime yazdığı mektup geliyor. Mustafa Fani selam ve saygıdan sonra "Biz Tanrı'nın rızasını almak için yaratılmışız ve ancak O'na döneceğiz.

Biliniz ki: Tanrı için dostumuz ve kardeşimiz, Cemaziye 1 ahirin 19 Perşembe günü saat 9'u 15 gece (22 Haziran saat 17 oluyor) vefat etti. Hastalığı bir gün bir gece sürdü. Yüce kubbede Fakirullah'ın ruhuna komşu olan mezara gömüldü.

" 1Temmuz1780''

Mustafa Fani, İbrahim Hakkı'nın ölümünü hatıra defterine de kaydetmiştir, tarih aynıdır.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 50744

ulkucudunya@ulkucudunya.com