Cemaatin AK Parti planları
Cüneyt Özdemir 01 Ocak 1970
Geçen gün burada tamamen ‘açık istihbarat’ tekniği ile AK Parti-cemaat çekişmesini ele almış ve hiçbir yorum yapmadan sizlerle alıntılar paylaşmıştım. Yankısı büyük oldu. En ilginci, tek bir yorum yapmadan sadece alıntıları paylaştığım yazı hakkında arayıp ‘Başka ne bildiğimi hatta kaynağımın kim olduğunu’ soranlardı. Bu kadar çok komplo teorisine inanıp, Kurtlar Vadisi veya Şefkat Tepe seyretmenin toplumsal bir sonucu olacaktı, olmuş! Bu soruyu soranlara büyük bir sır verircesine sesimi kısıp, esrarengiz bir hava katarak kaynağımı açıkladım: ‘Google’. Yazıyorsun. Çıkanı copy-paste yapıyorsun al sana kaynak!
İsterseniz şu birkaç gün içinde cemaat-Ak Parti gerginliğine biraz da cemaat çerçevesinden yine ‘açık istihbarat’ yöntemi ile bakmaya çalışalım.
Gerilimin ilk somut ibaresini anlamak için yalanlansa bile bir türlü kimseleri ikna edemeyen bir alıntı ile başlayalım. AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu’nun “Ben böyle bir şey demedim” diyeceği malum konuşmada bir detaya dikkat çekelim. Yalanlanan bu konuşmada pek çoğumuz liberaller kısmını tartıştı ancak o konuşmada birilerinden daha söz ediliyordu. “10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak.”
‘Şu ya da bu şekilde paydaş olanlar’ kim olabilirdi acaba? Anlaşılan bu konuşma yalanlansa bile cemaat içinde de bayağı ‘mesele’ olmuştu.
Cemaat ile AK Parti’nin yollarının ayrıldığının ilk somut sinyalini Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç New York’a yola çıkarken veriyordu. “New York’a gitmişken yakın bir yerde bulunan Fethullah Gülen’i ziyaret etmeyi gönülden arzu ederim. Kendisini sevdiğimi, saydığımı daha önce de ifade etmiştim. Ama bu kez ziyaret etmeyeceğim. Çünkü Türkiye’de yaşanan son olaylarla bu ziyaretin eleştirileceğine inanıyorum. Gönlümden çok arzu etmeme rağmen sayın muhterem hocamızla bu ziyaretim sırasında görüşmemiz olmayacak.”
Peki “Türkiye’de yaşanan son olaylar ne olabilirdi?” Bu soruya cevabı Fethullah Gülen’in kurucusu olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil 5n1k programında ilginç bir benzetme ile verdi: “Bugün yasaklardan bahsediyoruz, kapatmadan bahsediyoruz, devre dışı bırakılmaktan bahsediyoruz. Bu kavramlar bizim kalbimizde, gönlümüzde fevkalade ürküten, rahatsız eden ve bizde eski korkuları tetikleyen kavramlardır. 28 Şubat sürecinde yaşadığımız korkular. O dönemde özel okullarımızın maruz kaldığı denetim, imam-hatiplerin başına gelen mesele, dindar insanların başörtüsünden tutun da kendi dini inançlarını yaşamada karşılaştıkları problem. Sermayenin renklere göre tasnif edilmesi; yeşil sermaye denerek belli insanların ekonomik hayattan tasfiye edilme meseleleri. Bürokraside insanların düşüncelerine göre kamplaştırılması ve tasnif edilme meseleleri…”
Mustafa Yeşil bu sözlerinden sonra okulları ve dershaneleri gerekirse hükümete devredebileceklerini söylüyordu.
Önceki gece katıldığı bir programda gazeteciler çekinerek Başbakan Erdoğan’a bu soruyu sordular. Başbakan’ın cevabını dinleyelim: “Eğer isteniyorsa biz bunları veririz devlete, diyorlar. Kusura bakmasınlar da biz bir darbe hükümeti değiliz. Darbe hükümeti istediği zaman ‘biz veririz’ yaklaşımı içerisinde bulunmuş olabilirsiniz. Biz şu anda samimi olarak bir şeyi ortaya net olarak koyuyoruz. Diyoruz ki, eğer siz bu hizmeti vermek istiyorsanız, kurun okulları, okulları yaygınlaştırın, biz sizden hizmet alımı yapalım. Böyle bir kavganın içerisine girmeye gerek yok. Böyle bir hayırlı işte niçin biz bu kavgayı yapıyoruz? Böyle bir şeye niye gerek var?” İsterseniz bu aşamada Fethullah Gülen’in haftalık sohbetlerinin yayımlandığı Herkül.org’a bağlanalım. Gülen’in güncel konularla ilgili son yaptığı konuşmaya rastlantı bu ya ilginç bir başlık seçilmişti: ‘Fırtınalı dönemlerde istikamet, sabır ve hacet namazı.’ Gülen’in anlattığı tarihi olaylar hayli tanıdık gelebilir:
“Fırtınalar hiçbir zaman dinmemiştir; kan seylapları hiçbir zaman durmamıştır; insanların köpüren nefretleri ve kinleri hiçbir zaman dinme bilmemiştir. Bazen bir tirandan gelebilir, bazen bir firavundan gelebilir, bazen bir nemruttan gelebilir, bazen bir Sezar’dan gelebilir, bazen de yanınızda sizinle beraber namaz kılan birisinden gelebilir. Aynı namazı kıldığınız halde namazın içerisinde bir çelme yiyebilirsiniz. Bütün bunlar karşısında duygu ve düşünce açısından sarsılmamak için Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak lazım.”
Bitirirken son sözü isterseniz Balyoz davasının hızlı gazetecisi Mehmet Baransu’ya verelim. Kendi kişisel hesabından birkaç gün önce attığı tweet’te şunu yazıyordu: “Gazeteci olarak kavgaları oldum olası severim. Her kavga sonrası pislikler ortalığa saçılır ve bizlere yazmak düşer.”
Sevgili Memet Ali Alabora’nın hayli popüler bir tweet’ini hatırlamanın tam zamanı: Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı?