Cemaatin yerel seçim stratejisi, boykot (mu?)
Cüneyt Özdemir 01 Ocak 1970
Dün telefonum acı acı çaldı, açtım, hattın ucunda sevdiğim ünlü bir işadamı var. “Cüneyt yurtdışındayım, dershaneler krizinde son durumu takip edemedim. Hükümet ile cemaat arasındaki durumu bana iki cümle ile özetler misin?” dedi.
“Dershaneler krizi ertelendi, ancak hesaplaşma bitmedi” dedim. Şaşırdı. Pek çok kişi gibi o da dershaneler tartışmasının şimdilik ertelendiğini, hükümet ile cemaatin arasının düzeldiğini düşünüyordu. Her iki kesimi de yakından takip etmeyen pek çok kişi için zaten neyin krizi olduğunu anlamak bile kolay değil. Oysa görülen o ki kriz bırakın bitmeyi, büyüyerek devam ediyor. Krizin çözümü için yeni hesaplaşma alanları oluşuyor.
İsterseniz önümüzdeki en somut hesaplaşma arenasında yerel seçimlerden başlayalım. Vazo kırıldığına göre cemaatin AK Parti’yi yerel
seçimlerde desteklemeyeceği de netlik kazanmış durumda. Tabii bu durum CHP’nin içinde, başta Mustafa Sarıgül olmak üzere, pek çok farklı kesimde dışa vuramadıkları bir sevinç çığlığına dönüşmüş durumda. Öyle ya, eğer cemaatin oyları AK Parti’ye gitmeyecekse kime gidecek?
Mustafa Sarıgül’ün henüz aday bile olmadan sevincini kursağında bırakmak istemem ama dün cemaat adına bir açıklama yapan Gazeteciler Yazar Vakfı da cemaatin oylarının herhagni bir partiye gitmeyeceğini açıkça belirtti. Yani cemaat yerel seçimlerde sandığa gitmek yerine boykot uygularsa sürpriz olmaz. Yani cemaat yerel seçimde sandığa gitmeyebilir. Sadece gitmemek ile kalmayıp gidilmemesi yönünde de tüm etkisini kullanabilir. Bu boykot AK Parti cephesi için de sürpriz olmayacaktır. Onlar da zaten cemaat ile ilgili planlarını seçim sonrasına ertelemişe benziyorlar. Sandıkta bu boykotun etkisinin AK Parti oylarını nasıl etkilediğini görecekler ve ona göre hareket edecekler. Böylesine bir boykot girişiminin farklı sonuçları olacaktır. AK Parti’yi canla başla savunan kalemlere göre “Boykot etsinler de boylarının ölçüsünü görelim” şeklinde seslendirilen sonuçlar, aslında cemaatin bir şehir efsanesine dönüşmüş olan siyasi güçlerinin veya siyasete etkilerinin de bir testi olacaktır.
Aslında cemaatin gücü sandık dışında da test edilmeye bu dershaneler krizi sırasında başlandı. Bu testin ilk yapıldığı yer sosyal medya oldu.
Bildiğiniz gibi Gezi olaylarından sonra hükümet biraz da panikle sosyal medyada aktif olacak bir birim oluşturdu. Sayılarının 6000 kişiyi bulduğu tahmin edilen AK Partili sosyal medya timi Gezi olayları sonrasında aktif olarak Twitter’da yer alıyor. AK Parti adının resmi olarak kullanılmamasına rağmen mesela AKKulis gibi hesaplar etkin bir şekilde güncel olaylara tavır koyuyor, hashtag belirliyor, AK Parti’ye gönül vermiş kitleleri güncel konular karşısında yönlendiriyor hatta muhalif yazarlara laf sokuşturuyor, çatır çatır tartışıyor. Dershane krizinden sonra cemaatin de Twitter’da etkin olduğunu gördük.
SosyalPencere adında bir hesaptan cemaatin güncel konulardaki tavırları yönlendiriliyor. Hashtag çalışmaları yani günün en çok konuşulan konuları gündemde tutuluyor. Kamuoyu oluşturuluyor. AKKulis’in şu andaki takipçi sayısı 43.000, SosyalPencere ise 370.000 civarında takipçiye sahip. Elbette bu hashtag’de bir hatta zaman zaman iki ayrı başlığın cemaat lehine gündemde kalmasına yol açıyor. Hatta abartısız söylemek gerekirse dershaneler krizi başladığından bu yana Türkiye’de Twitter hashtag’in yani manşetinin bir numarası, bu hesabın yönlendirdiği güncel mesele ile ilgili başlıklar oluyor.
Sadece takipçileri bir yana yazılan kimi tweet’lerin 600.000 retweet aldığını görüyoruz. Bunlar çok büyük rakamlar.
Bu ilgiyi farklı bir açıdan okuduğunuz zaman aslına bakarsanız ‘açık istihbarat’ yöntemini kullanan biri için kimin cemaatçi kimin cemaatçi olmadığının da gönüllü olarak ele verildiği bir platform olarak görebiliriz. Yani anlayacağınız bu tweet’ler sayesinde eğer birileri cemaatçileri iddia edildiği gibi HÂLÂ fişliyorsa öğrenci evlerine kadar kimin cemaatçi olup kimin olmadığını rahatça anlayabilir.
Sosyal medyada böylesine bir şeffaflık varken son kriz sonrasında siyasette ve bürokraside beklenen hareketliliğin oluşmadığını da görüyoruz. AK Parti’den sadece bir isim, İdris Bal ve biraz da Hakan Şükür dışında hiçbir milletvekilinin bu krizde bırakın öne çıkmayı, tek bir kelime bile söylemediğinin altını çizmek gerekiyor. Oysa şu anda AK Parti içinde Gülen’in zamanında sağ kolu olan isimlerin bile milletvekili olduğunu düşünürseniz bunun da ilginç bir gelişme olduğunun hakkını verirsiniz. Tabii bir diğer ilginç gelişme de bürokrasideki sessizlik.
Hani nerede onca cemaatçi vali, emniyet müdürü, savcı? Sahi neden tek biri bile böylesine hayati bir krizde sesini çıkarmadı?
Sakın bu dershaneler krizinin aslında sonrasında yapılacak daha büyük bir ayıklama için bir fişleme operasyonu olduğunu düşündüklerinden olmasın!
AK Parti ile cemaat arasında biz dışarıdan bakanlar için iki ayrı gündem var. İlki bizim gördüğümüz dershaneler meselesi, ikincisi ise paralel evrende geçen bizim bilmediğimiz hesapların yapıldığı bir süreç.
Bu yüzden kriz bitti ama bitmedi.