Minder dışı...
Tarık Toros 01 Ocak 1970
Çok olağanüstü dönem gördüm ama bugünkü gibi çarpıtmalara tanık olmadım. Son üç haftadır yaptığımız "dershaneler kapatılmamalı" yayını ile önce yalanlandık. Sonra fitneci olduk, onu "şer odaklığı" takip etti, "Gezici" dediler, en son iş "vatan hainliğine" vardı.
Ne Ankara'ya bir şey dedik ne kişileri hedef tahtasına oturttuk ne "Erdoğansız AK Parti" istedik ne de hakaret edip bel altı çalıştık. Sadece ve sadece "Dershanelerin kapatılması taslağına" itiraz ettik.
Ama ne oldu? İktidara yakın medya, gazeteleri, TV'leri ve yüzlerce gönüllü kalemşoruyla saldırdı.
Yaptıkları yayınlarda "dershaneler kapatılmalı" dediler. Diyebilirler. Bir tane bile "kapatılmasın" diyeni çıkarıp konuşturmadılar. Konuşturmayabilirler.
Başta ilgili bakan olmak üzere hükümetin tüm unsurları bu mecralara çıktı, danışıklı soru-cevaplarla durumu izah etmeye çalıştılar. Çalışabilirler.
Basın hürriyeti var...
Medya, bir konuda taraf olup o yönde yayın yapabilir. Kim etkili olursa, kamuoyunu o yönde ikna eder.
Keşke yaptıkları sadece bununla sınırlı kalsaydı. Anlaşılabilirdi. Öyle olmadı.
Bakan veya hükümet yetkililerinden hiçbiri, aksi görüşteki medyaya çıkmadı. Bilakis uzak durdu. Hatta, basın toplantıları "kaçak" düzenlendi, sadece kendi destekçilerine haber verdiler.
Twitter timleri, edep ve adap yoksunu laflarla karşı tarafı tahrik etti. Meseleyi "dershane" tartışmasından çıkarıp Cemaat'e yasladılar. Medyayı da bu yönde yalnızlaştırıp hedef küçültmeye çalıştılar.
Elle tutulur hiçbir karşı gerekçe ortaya koyamadıkları gibi, yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu manipüle ettiler. Başbakan'ın eline verdikleri gazete kupürü bile yanlıştı. Orada intihar eden genç çocuk, "kız meselesinden" canına kıymıştı. Üstelik dershaneye bile gitmiyordu, devam ettiği bir dil kursu vardı, hepsi o.
Yetmedi... Cemaatler arasına ayrılık sokmaya çalıştılar. Nur cemaatinin bazı temsilcilerini çıkarıp konuşturdular, Fethullah Gülen aleyhinde laf almaya çabaladılar. Sözleri de kesip kırpıp manşete çektiler.
Akgündüz bile koştu!
Hayret ediyorum, ta Rotterdam'dan Prof. Ahmet Akgündüz bile işi gücü bırakıp geldi, verdi veriştirdi. Akgündüz, Rotterdam İslam Üniversitesi rektörü. Geçen gün iktidara yakın bir kanalda Nur cemaatlerinden birinin sözcüsüyle, al takke ver külah konuşuyorlar.
Olayın geldiği yere bakar mısınız. 15 sene önce başka patronun elinde asker propagandası yapan medyanın, şimdi farklı patronaj elinde benzer bir operasyona soyunması da hayli manidar...
Eleştiri diline dikkat edin; Fethullah Gülen'i özenle çerçeveleyip cemaatine bindiriyorlar. "Gülen'e açık mektup" yazmak moda oldu, "Hocam siz bilmiyorsunuz ama bu adamlarınız var ya" diye sözüm ona şikâyet ediyorlar. Liderlerinin ağzının içine bakıp ona göre kıble tayin ediyorlar.
Siyasette "Dün dündür, bugün bugündür" vardır. Gazeteci bugüne bakarken dünü unutmaz.
Misal... Başbakan Taraf'ta son çıkan MGK ve MİT belgelerine ateş püskürdü: "Anayasamızda bu konularla ilgili çok açık, net yasaklar var. Devletin mahremlerini kimsenin teşhir etmeye hakkı yok. Ne basın özgürlüğü ya! Bunun adı düpedüz bu ülkeye, bu vatana ihanettir."
Aynı Başbakan, aynı Taraf'ın Genelkurmay gizli belgelerine dayanarak "AK Parti ve Gülen'i Bitirme Planı"nı ortaya çıkardığı zaman şöyle demişti:
"İşte son günlerde, gazetelerin yaptığı haberleri görüyorsunuz. AK Parti üzerinde oynanması düşünülen oyunları görüyorsunuz. Bizler de bunları araştırıyoruz. Gerekirse biz de ilgililere yönelik dava açacağız."
Herkes kendi işine...
Öncelikle; tüm İslami cemaatler hayırlı hizmetler etmeli, durumdan vazife çıkarmamalı.
Anadolu'da sırtında kömür taşıyıp dershaneleri ayakta tutan hizmet gönüllüleri var, buraların hayatiyeti onlar için önemli.
Ne Başbakan'la ne de AK Parti ile bir dertleri var. Bizim BUGÜN TV yayınında hepsi bir ağızdan günlerce konuştu, "Biz Sayın Başbakan'ı seviyoruz, oyumuzu AK Parti'ye verdik" dediler. Taslağın geri çekilmesini, Milli Eğitim sisteminin dershanelere ihtiyaç bırakmamasını istediler, hepsi o. Devlet teşviki bir muamma. Neticede bakkal dükkânı, süpermarket olmayacak. Buna ne imkân ne de bütçe müsait.
Füruat...
Bitirirken, şuna belki bir kere daha açıklık getirmek gerekiyor. 15 sene sonra bir kere daha Fethullah Gülen'e "Başörtüsü füruat" sözü üzerinden yükleniliyor. Dervişin "Namaza yaklaşmayın" ayetini anladığı gibi...
Kimse hatırlamaz, 28 Şubat günlerinde bu söz Refahlılar tarafından "Başörtüsüne teferruat dedi" diye yıpratma aracı olarak kullanılmıştı.
O dönem açıklandı: "İslam hükümleri usul ve füruat diye iki grupta toplanır. Usul, imanî esaslar için kullanılır, füruat ise diğer sorumlulukları, emir ve yasakları içine alır. Tesettür, Kur'an'ın kesin emridir. İslam'ın şartlarından değildir. Bu, hiçbir zaman bu hükmü küçümseme manasına gelmez. Gülen'in, 'Okumak veya görev yapmak için kızlar başını açabilir veya açamaz' gibi bir görüş veya fetvası da yoktur."
Bunlar ta o zaman konuşuldu. Şimdi ısıtılıp tekrar gündeme getirildi. Ne de olsa balık hafızalıyız, hatırlatayım dedim.