« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Ara

2013

Hükümet ve cemaatin artıları ve eksileri

Ruşen Çakır 01 Ocak 1970

Önce birkaç hızlı gözlem ve tespit:

- Cemaat ile hükümet arasındaki kavganın alabildiğine tırmanmasına karşılık dershanelerden eskisi kadar söz edilmiyor olması, esas sorunun dershane olmadığını açık bir şekilde gösterdi.

- Belli bir aşamasından itibaren Fethullah Gülen, kayda alınıp yayınlanan sohbetleri aracılığıyla kavgaya bizzat dâhil olmuştu. Başbakan R. Tayyip Erdoğan da nihayet, son günlerde verdiği sert mesajlarla sürece dâhil oldu. Bundan böyle “cemaat-hükümet”ten ziyade “Gülen-Erdoğan” kavgasından söz etmek doğru olacak.

- Başbakan’ın Haziran 2012’de Türkçe Olimpiyatları sırasında yapmış olduğu yurda dönme çağrısına Fethullah Gülen’in neden olumlu cevap vermediği son gelişmelerle daha iyi anlaşılıyor olsa gerek. Kendisi, herhâlde Taraf Gazetesi’nde yayınlanan belgelerden bir şekilde haberdardı. Bu da bize tarafların birbirlerine karşı duydukları güvenin derecesini gösterebilir.

- Bugün yaşananlardan hareketle yakın geçmişteki Erdoğan-Gülen ilişkilerinin bir arkeolojisi yapılsa kim bilir neler bulunur. Örneğin Gülen’in bazı sohbetlerinde imalı olarak Erdoğan’ı eleştirdiği şeklindeki ve hemen “fitne” olarak yaftalanan değerlendirmelerin bazıları pekâlâ isabetli çıkabilir.

Güç ve güçsüzlükler

Sadece bizler değil, Türkiye ile bir şekilde alakalı herkes Erdoğan-Gülen çekişmesinin nasıl gelişeceğini, kimin kazanacağını merak ediyor. Bu soruyu cevaplamaya yardımcı olmak için tarafların bazı artı ve eksilerini kıyaslamak istiyorum:

Devlet imkânları: Kuşkusuz Erdoğan, devletin imkânlarına sahip olduğu için açık ara avantajlı. Lakin cemaat de bürokraside hayli güçlü ve etkili. Zaten kavga, hükümetin, Cemaat’in bu gücünü kontrol etmek, zayıflatmak ya da sınırlamak istemesinden çıkıyor. Hüseyin Çelik’in açıklamasından, Başbakan’ın gözbebeği MİT’in bile ulaşılabilir olduğu anlaşılıyor ki bu da kavganın ciddiyetine işaret ediyor.

Medya imkânı: Hükümet medyada etkili olma konusunda da avantajlı. Fakat denetimindeki medyanın cemaat medyası kadar etkili olduğu söylenemez. Tekrar olacak ama, bunun ana nedeni, her ne kadar dışarıdan isimlere kapılarını açmış olsalar da cemaat medyasının kilit noktalarında Gülen hareketine çok erken yaşta bağlanmış kişilerin bulunması. Onlar bu sürece bir “dava” gibi bakarken hükümet yanlısı medyada çalışanların önemli bir kısmı için bireysel çıkarlar öne çıkıyor.

İnandırıcılık sorunu: Erdoğan, cemaati vesayet sistemi kurmak istemekle suçlayıp, muhalefet dâhil herkesi milli iradeye sahip çıkmaya çağırıyor. Cemaat ise demokrasiyi, başta basın özgürlüğü olmak üzere temel hak ve hürriyetleri savunma iddiasında. Ancak her iki taraf da fazla inandırıcı olamıyor, çünkü tarafların birbirlerine yönelik suçlamalarının tarihi epey eskilere gidiyor fakat aralarındaki tartışma çok yeni. Örneğin tavrını hükümetten yana alan birine “Cemaat devlet içinde kadrolaşmaya bir ay önce mi başladı? Başbakan zamanında niye tavır almadı?” diye sorduğunuzda cevap vermekte zorlanıyor. Keza cemaat yanlılarına Erdoğan’da sözünü ettikleri otoriterleşme eğiliminin miladının dershaneler mi olduğunu sorduğunuzda benzer bir mahcubiyetle karşılaşıyorsunuz. Bu inandırıcılık sorunu nedeniyle tarafların üçüncü şahısları yanlarına çekmeleri pek mümkün olmuyor.

Üç hata

Son olarak tarafların bana göre bazı hatalarını ele almak istiyorum:

1) Önce Gülen, ardından Erdoğan kavganın içinde bizzat yer alarak hata yaptılar. Ama Başbakan’ın hatası daha stratejik zira Gülen, en az 40 yıl boyunca bu cemaat yapısını tel tel ördü. Ne kadar büyürse büyüsün, cemaat üzerindeki kontrol ve hâkimiyeti; cemaatin de ona bağlılığı çok yüksek. Aynı şeyi Erdoğan için söylemek zor.

2) Uzun süre el altından sürdürülen savaş birdenbire açığa çıktı ve şaşırtıcı derecede şiddetlendi. O arada da telafisi çok zor adımlar atıldı, karşılıklı suçlamalar yöneltildi. Bu aşamadan sonra istense bile mutlak anlamda barış çok zor gözüküyor.

3) Başbakan’ın basın özgürlüğü konusundaki kayıtsızlığı, bu krizde zirve yapmış durumda. Korkarım bu gidişle, hiç hak etmedikleri hâlde bazı kişi ve kurumlar onun sayesinde “basın özgürlüğü kahramanı” payesine erişecekler.

Ziyaret -> Toplam : 125,17 M - Bugn : 49261

ulkucudunya@ulkucudunya.com