Cemaat- AKP kavgası neden patladı
Emre Uslu 01 Ocak 1970
Cemaat- hükümet çatışması hakkında gerek e-maillerle gelen mesajlar gerekse Cemaat ve hükümet çevresinden edindiğim bilgilerden çıkardığım özet şu: Hükümet Gülen’i bitirme konusunda bir hayli mesafe kat etmiş. Bürokrasideki tasfiyeyi tamamlamış.
Ben sadece Emniyet ve Yargı çevrelerindeki Gülen’e sempati duyan tüm bürokratların geçen yıl tasfiye edildiğini düşünüyordum. Hatta bunun için bir “bürokrat havuzu” kurulduğunu 22 Şubat 2012’de yazmıştım: “KCK operasyonlarını destekleyen Emniyet ve Cemaat’in pozisyonunu zayıflatmak için düğmeye basıldı. Bunun için de MİT hukuksuz fişlemeler yaptı. Ankara’da herkes ‘bürokrat havuzu’nun ne için kurulduğunu, o havuzun hangi fişlemeler neticesinde doldurulduğunu biliyor.”
AKP medyasının ve “iktidar demokratlarının” iddia ettiği gibi son kriz bürokratların tasfiye edilmesi üzerine çıkmadı. Zaten AKP Cemaat’e yakın bürokratların 2011, 2012’de tasfiye işlemini tamamlamıştı.
Bu aşamada Cemaat AKP’ye çıt bile çıkarmadı. Bence Gülen Cemaati bu bakımdan ağır eleştiriyi hak ediyor. Bürokratlar sadece düşüncelerinden dolayı tasfiye edilirken neden sesiniz çıkmadı?
Fişleme konusu artık bürokratları aşıp öğrencilere kadar inmiş durumda. Örneğin Yurtdışı Türklere yönelik başlatılan Diyanet İşleri Başkanlığı ile İlahiyat Fakültelerinin ortaklaşa düzenlediği bir Uluslararası İlahiyat Programı var. Bunun için bir sözlü sınav var.
Danimarka’dan Mustafa Kara ve yedi arkadaşının başına gelenler Cemaat’e yönelik ayrımcılığın öğrencilere kadar indiğini gösteriyor. Mustafa Kara, kendisi ve arkadaşlarının girdiği sözlü sınavda Kur’an’dan bir satır okutulduktan sonra siyasi sorular sorulduğunu belirtiyor. Bazı sorular şunlar: Sence Said Nursi’nin yazdığı Risaleler tefsir mi? Fethullah Gülen hakkında ne düşünüyorsun? Giyim tarzın Gülen Cemaati mensuplarına benziyor? Sınava giren ve Gülen Cemaati’nden olduğunu düşündükleri tüm öğrencileri elemişler. Düşünün ki haksızlık ve ayrımcılık bizzat Diyanet’e kadar yansımış durumda.
Bir başka örnek: Sivil bir devlet kurumun başkanını çağıran bakan, iki kişinin adını vererek, “bunların F-tipi olduğu tespit edilmiş. Onları kurumundan uzaklaştırman gerekiyor ” diyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki Gülen sempatizanlarının da bu dönemde tasfiye edildiğini sonradan zuhur bir tetikçi bizzat hükümet medyasında yazdı.
Ziraat Bankası’nda bile aynı takibat sürüyor. Ziraat Bankası’nda çalışan üst düzey bir arkadaşım kendilerine 2012’de benzeri bir talimatların (sözlü olarak) geldiğini, “Gülen Cemaati’nden kimseyi Banka’ya almayacaksınız ” talimatının geldiğini ifade etti.
Sıra iş dünyasına gelmiş. Artık özel sektörden kurumları dolaşan bir ekip var. İsim isim şu kişileri şuradan atacaksınız diyor.
Peki, bu kavga neden patlak verdi? Cemaat bürokratları özenle tırpanlanırken neden sessizce durumu seyretti de konu dershanelere gelince sesini yükseltmeye başladı?
Anlayabildiğim kadarıyla Cemaat kendine yakın bürokratların tasfiye edilmesini alınabilir bir risk olarak gördü. Bürokrat tasfiyesi üzerinden hükümete karşı sesini çıkarmayı uygun görmedi.
Cemaat, Erdoğan’ın, sadece Gülen Cemaati’ne yakın oldukları için, bürokratları tasfiye etmesini Cemaat’e yönelik bir bitirme hamlesi olarak görmedi. Erdoğan’ın yanlış yönlendirildiğine inandı ve bürokratların tasfiye edilmesini hep bu gözle okudu.
Ne zaman ki Erdoğan bürokrasisi tasfiye işlemini tamamlayıp, dershaneleri kapatma hamlesi yaptı, işte o zaman Cemaat Erdoğan’ın niyetinin Cemaat’i bitirmek olduğunu net olarak gördü.
Ayrıca Erdoğan’ın dershaneleri kapatma hamlesiyle birlikte son iki yıldır Gülen Cemaati’ne yakın işadamlarının hak ettiği ruhsatları verdirmediği de basına yansıdı. Yani bir yandan dershaneleri kapatmaya girişirken bir yandan da işadamlarını bitirmeye yönelik hamleler yapınca artık Cemaat Erdoğan’ın niyetinin Cemaat’i bitirmek olduğunu gördü ve kendini yüksek sesle savunmaya başladı. Durum budur...