Sonuç: Fişlemede suç ve ceza kimin?
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
İki gün üst üste yazdığım yazılarla fişleme skandalının hukuki altyapısını anlattım.
Taraf'ın yaptığı ve Taraf'a yapılan suç duyurularını da dikkate alıp yargının rutin işleyişi gerçekleşirse tablo şudur:
1- Fişleme, devlet organları açısından görev değil suçtur. Hiçbir şikâyetçi, fişleme gibi insan haklarını ihlal eden bir suça dayanarak sonuç alamaz.
Yani hiçbir kimse veya kurum kendi suçunu, başkalarının boynuna sorumluluk ve ceza olarak takamaz.
Şu halde Mehmet Baransu ve Taraf'ın yaptığı iş, devletin suçsuz sivil toplum gruplarına karşı işlediği suçu deşifre etmektir. Bu da basın yayın organlarının doğal görevidir.
Basın özgürlüğü işte tam da böyle olaylarda kendini gösterir.
2- Fişleme gibi vahim bir suç, skandalda ulusal güvenlik ve kamu düzeni gibi ilgisiz kriterlerle değil hiçbir gerekçeyle açıklanamaz.
Devletin milletine karşı işlediği bir suçu "mahremi" sayması, hukuku ve demokrasiyi askıya alması demektir.
Devlet, milletine karşı işlediği suçları "sır" sayamaz. Üzerine "gizlidir" kaydı düşmekle basının ve hukukun gözünden kaçıramaz.
3- Başbakanlık, MGK ve MİT, Baransu ve Taraf hakkında suç duyurusunda bulunarak, esasen devlet içinde işlenen suçları da savcının dikkatine sunmuş oldular.
Rutin bir savcılık refleksinde CMK.160 gereği savcılık fişlemeyle ihlal edilen hukukun ve işlenen fişleme suçlarının da peşine düşmek zorundadır.
4- Türkiye'de hâlihazırda yürürlükte olan bir "Devlet Sırları Kanunu" yoktur.
Nitekim Ceza Kanunumuz'un 327. maddesinin gerekçesi çok açıktır:
"Sırdan maksat, yetkili bulunmayan kişilerin hakkında bilgi sahibi olmaları halinde "Devletin güvenliğinin, millî varlığının, bütünlüğünün, anayasal düzeninin veya iç veya dış siyasal yararlarının tehlikeye düşebileceği bilgiler"dir. Ancak, vurgulamak gerekir ki, suç olgusuna ilişkin bilgi ve belgeler, bir hukuk toplumunda hiçbir surette devlet sırrı olarak koruma altına alınamaz."
5- Baransu ve Taraf'a yaptığı haberlerden dolayı ceza tertip edilebilmesi pazartesi ve salı günü yazdığım AİHM kriterleri sebebiyle mümkün değildir. Zira devlet organlarının suç örgütlerine sempatizan bile olmayan sivil toplum gruplarına karşı ayrımcı bir fişleme refleksiyle suç işlemesini hiçbir hukuk hükmü korumaz.
Baransu ve Taraf'a yöneltilen ithamların, devlet sırları aleyhine işlenen suçlar ve casusluk suçlarıyla (TCK. 7.bölüm suçları) ilgisi bulunmamaktadır.
TCK 328. maddede düzenlenen "siyasal ve askeri casusluk suçu" ise yabancı bir devlet yararına olmak zorundadır.
Oysa Taraf'ın yaptığı haber ve yayınladığı belgeler, yabancı bir devletin değil milletin yararınadır.
Sivil toplum, devlet organlarının kendisini haksız ve hukuksuz şekilde ayrımcı bir tasnif ve takibe tabi tuttuğunu bu yayınlardan öğrenmiştir.
Taraf ve Baransu'ya yöneltilen suçlamanın maddi unsuru yoktur.
Kaldı ki basın özgürlüğünün gaye ve sınırlarına baktığımızda bu açıklamalarıma bile gerek kalmamaktadır.
Şu halde Taraf ve Baransu'nun hiçbir hukuki (tazmini) ve cezai sorumluluğu yoktur.
Bunların aksine mahkemece Taraf ve Baransu'ya bir ceza tertip edilecek olursa, Yargıtay'dan, Anayasa Mahkemesi'nden ve en nihayetinde AİHM'den dönmesi kesindir.
Ya fişleyenler?
Soruşturma savcısı MGK kararının aslını ve fişlemelerin asıllarını MGK ve MİT'ten istemek zorundadır.
Ve fişleme skandalında görevli MİT unsurları hakkında soruşturma izni istemek zorunda.
Nitekim bu suç belgeleri yetkililerin yaptığı açıklamalarla kabul edilmiştir.
Fişleme yapıldığı anda suçtur.
Zira devlet yöneticilerinin ve fişlemeyi yapanların kendi sübjektif ve hukuksuz görüş açılarına göre, insanlar hukuk dışı bir tasnife ve damgaya maruz bırakılmıştır.
Kaldı ki hukuksuz fişlemelerin, fişlenen suçsuz insanların istikballerini etkilemek üzere kullanılacağı veya kullanıldığı söz konusuysa;
Fişleme işlemini yapan(lar), bu suçun işlenmesi kararını alan(lar) ve bu konuda kastı mahsusuyla talimat veren(ler)in hem suç sorumluluğu hem de fişlenen insanlara karşı tazmini sorumluluğu vardır.
Fişlenen her kişi ve sivil toplum grubu, fişleme faaliyetinin yetkililerine karşı tazminat davası açabilecek ve suç duyurusunda bulunabilecektir.
Balyoz'da ve Ergenekon'da hukuksuz fişlemeler mahkûm edildi unutmayın.
Hukuksuz fişleme eylemi, mahkemelerce nasıl Genelkurmay istihbarat birimleri için görev değil suç sayılıp ceza tertip edildiyse, MİT için de görev değil suçtur.
Eğer yargı rutin işleyecekse, Türkiye bir hukuk devletiyse, üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü varsa, Taraf ve Baransu'nun değil, fişleme aktörlerinin başı derttedir.
Vatana ihanet iddiası
Kanunlarımızda vatana ihanet diye bir kavram tanımlanmamıştır. Anayasa 105/3'te, cumhurbaşkanına sadece vatana ihanet sorumluluğu yüklenmiştir. Lakin vatana ihanet kavramının ne olduğu tanımlanmamıştır.
Hukuki altyapı böyleyken, "vatana ihanet" ithamının, hukukta ve kamuoyunda açık bir hakaret teşkil ettiği, cezai ve hukuki sorumluluk gerektirdiği kuşkusuzdur. (TCK.125 ve MK.24)