Ceddiniz bunu mu öğretti?
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Bursa Kadısı Dursun Fakih...
Devlet-i Aliyye'nin kuruluş yıllarında, şahsiyet ve liyakatine uygun bir görev almış, kâmil ve yüksek ahlâk sahibi bir zattır.
Dönemin istihbarat şefi, halk arasında çıkan fitne, fesat ve yalanlar hakkında Dursun Fakih'e bilgi arz eder.
İstihbarat şefinin takdim ettiği bilgiler arasında Dursun Fakih'e suikast plânları da var.
Dursun Fakih ile istihbarat şefi arasında geçen konuşma, adaletle topluma bakışın, sosyal hayatta huzur ve barışı sağlamadaki hayati önemini nakşeder zihinlere:
İstihbarat şefi: Anlattığım şeyler, binbir ok olmuş, Dursun Fakih'i yüreğinden vurmak üzere doğrultulmuş.
Dursun Fakih: Anlattıkların akıl ve mantık yoluyla doğru. Gelgelelim görmedin sen bu anlattıklarını, kendi kulağınla duymadın. Gördün mü gözlerinle, duydun mu öz kulağınla? Bu sözleri, suçladığın Ali'nin yaydığını görüp, ağzından işittin mi?
İstihbarat şefi: Hayır! Ne gördüm ne de işittim. Ama bunun böyle olduğunu sanıyorum, biliyorum ve inanıyorum.
Dursun Fakih: Sanmakla, bilmekle, inanmakla hüküm verilmez. Bunlar delil olamaz.
İstihbarat şefi: Haber aldım, ben bu adamlarıma inanırım.
Dursun Fakih: Adamlarını dinlemek ve onların delillerini görmek gerekir.
İstihbarat şefi: Hüküm istemiyorum, sadece ne yapmam lâzım yol göster.
Dursun Fakih: Göstereceğim yol bir suçsuzu ölüme götürecekse, günahını nasıl öderim?
İstihbarat şefi: Benim yerimde başka birisi olsa çıldırırdı. 'Devlet' dedim, 'Devlet elden gidecek.'
Devleti yıkmak için uğraşanları adalet terazisinde tartmak gerek...
Dursun Fakih: Devlet devletse, insan da insandır. Suçu görülmeli. Belli olmalı. Suçlu dediğin kimse de 'bu işi devlet için yapıyorum' derse?
İstihbarat şefi: Ama sen, Dursun Fakih! Okun varacağı yer sensin. Canını sokakta mı buldun sen?
Dursun Fakih: Ben devlet değilim. Dursun Fakih'in canı da devlet değil. Ölürsem hesabımı suçludan devlet sorar. Ama ben ölmeyeyim diye ortaya, devlete suçlu çıkaramam. Allah, hepimizin taksiratını affetsin.
Dursun Fakih'in bu hikmet dolu kati sözleri üzerine, istihbarat şefi huzuru terk eder.
Görüldüğü üzere, içinde Allah ve kul hakkının mesuliyetini hissedenler, mevcut kanunlar ve kurallar onun emrinde olsa bile, işin hakikatini katiyetle görmeden insanların istikballeriyle oynamıyorlar.
Dursun Fakih, şahsının haksızlığa ve ölüme maruz kalmasını kabul ediyor da bir başkasına haksızlık etmekten kaçınıyor, korkuyor.
Kendi manevi bahçenize ne ekiyorsanız, muhataplarınızın hal ve tavırlarında onu biçersiniz.
Millet damgalanıyor
Bugünse suç yelpazeleriyle geçmişten bugüne zerrece ilgisi bulunmayan Nakşiler, Süleyman H. Tunahan Hazretleri'nin talebeleri, Hizmet Camiası, MİT belgelerinde "tehdit" olarak tespit edilip "irticai yıkıcı faaliyetler" olarak yaftalanmış.
Ne idüğü belirsiz/hukuksuz istihbari fişlerle millet damgalanıyor.
Hakikatte fişlere mahkûm yönetimle millet parçalanıyor, yaralanıyor.
Ceddiniz bunu mu öğretti?
Allah rızası için yola çıkanların umudu, hamisi ve vekili de Allah'tır.
Bu iş milletvekilliğine benzemez efendiler!
Suçu ve cürmü olmayan insanları haksızca zan altında bırakıyorsanız, bilin ki Allah da sizi zan altında bırakır.
Ya bu dünyada ya da çok daha elimdir ki ötelerde.
Lakin ben şu ahir zamanda hiçbir yöneticiden Dursun Fakih'in derinlik ve hassasiyetini beklemiyorum.
Şahsi mektubunu yazarken devletin mumunu söndüren Halife Ömer B. Abdülaziz'in yüksek ruhunu...
Yuları boşanan devesini içi boş yem torbasıyla aldatıp yakalamaya çalışan adamın, hayvanı aldatan bu halinin bile sözüne itibar etmemek için kâfi olduğunu düşünen Buhari hassasiyetini...
Yönetimin zulmüne ve siyasetine alet olma korkusuyla başkadılık teklifini ısrarla reddeden, bu reddedişin azabını da şehadetine kadar yönetimden çeken İmam-ı Azam ruhaniyetini...
Zenbilli Ali Cemali Efendi'nin sert ikazları karşısında boynunu büken, krallara taç alıp taç veren Cihan Sultanı haşin Yavuz'un geri adım atışını...
Mısır'ın fethini müteakip Ordu-yu Hümayûn'la İstanbul'a dönen ve halkın alkış ve nümayişine muhatap olup gurura kapılmamak için geceleyin şehre giren bu hakanın asaletini...
Babası Yavuz'dan yadigâr Sadrazam Piri Mehmet Paşa huzura girince ayaklarını toplamak zorunda kalan muhteşem Süleyman'ın mahcubiyetini...
Asla görmem ve beklemem bugünün yöneticilerinden.
Beklediğim tek şey hiç olmazsa asgari seviyede hukuka uymaktır.
Kendi yaptığınız kanunlara bile uysanız, Diyojen'in İskender'den olan yegâne arzusu gerçekleşecektir.
Allah rızası için binbir meşakkatle meçhullere yelken açan serdengeçtilerin ve suçsuz mütedeyyinlerin, bir gün "Yarabbi bak kullarına neyi reva görürler" deme ihtimalleri bile, hesap edilemeyecek kesrette kul hakkının Hakk katında tahakkuku demektir.
Şehidin üstünden bile kalkmayan bir kul hakkı vebali vaka iken, milyonlarca kul hakkının hesabını vermek nice hazin nice elimdir..