Sorun gerçekte nedir?
Ahmet Taşgetiren 01 Ocak 1970
Geçen hafta, Bugün gazetesinde yazdığım bir yazı şöyle bitiyordu:
“Sorun gerçekte nedir diye bir başlık açmak lazım.
Belki şöyle bir soru sormalı:
Böyle, hani aynı iklimde oluşmuş bir siyasi iktidar döneminde, bir siyasi parti ile hizmet grubunun konumları nasıl olmalı? Acaba gerilim, sınırlar yeterince belirlenmediği için mi meydana geldi?
Yani, Dershaneden öte ne var gerilimin arkasında?”
Bir kere Türkiye’nin bir eğitim sorunu olduğu muhakkak.
Dershanelerin bu eğitim sorununun -yani çözümün değil- bir parçası olduğu da muhakkak.
Dershaneler tartışılırken mesela “Dershaneler neden dershaneye karşı değil?” gibi bir sorunun sorulabileceği, hatta tartışmanın göbeğinde bulunan “Hizmet camiasının, insana yatırım ve Türkiye’nin geleceğini inşa konusuna son derece önem veren bir yapı olarak dershanelere neden karşı olmadığı” sorusu da sorulabilir.
Tartışma sırf eğitimle ilgili olsa, bütün bunlar masaya yatırılır ve tıpkı Abant Platformu’nun sakin ikliminde olduğu gibi tahlil edilir, ortak akıl bulunmaya çalışılır.
Ama mesele eğitim değil. Dershane de değil. Özellikle Hizmet camiası ekseninde oluşan tartışma eğitimle ilgili değil.
Mesele, benim “aynı iklimde oluşmuş bir siyasi iktidar döneminde, bir siyasi parti ile hizmet grubunun konumları nasıl olmalı? Acaba gerilim, sınırlar yeterince belirlenmediği için mi meydana geldi?” şeklinde formüle ettiğim soruda odaklaşıyor.
Bu soruyu, tek bir hizmet grubu için sorabileceğimiz gibi, pek çok hizmet grubu için de sorabiliriz. Nitekim yaşanan tartışmada Hizmet camiasının görünürlülüğü fazla olsa da, şu veya bu yandan diğer hizmet grupları da, tartışmaya müdahil durumda.
Benzer tartışmaların Osmanlı döneminde de yaşandığını biliyoruz.
Ebul Vefa hazretlerinin Fatih Sultan Mehmet’i mürid olarak kabul etmediği, padişahtan böyle bir talep getiren zata, dergaha girerse, Sultan olarak hizmet etmesinin zorlaşacağını ifade ettiği söylenir.
Bir başka anekdot anlatılır Fatih ile ilgili.
İstanbul’u dolaşırken bir dilenci gelir ve Padişah’tan bahşiş ister. Padişah bir miktar bahşiş verilmesini söyler. Ancak dilenci bahşişi az bulur ve “Kardeş değil miyiz, daha çok versenize...” diye ısrar eder. Bunun üzerine Fatih şöyle söyler:
-Şimdi bunu al git, diğer kardeşlerin gelirse bu kadarı da sana düşmeyebilir.
Bir ülkenin Hükümeti, bir inanç-kültür-değerler atmosferinde buluşulan toplum kesimleri tarafından seçilse bile, bütün ülkenin Hükümeti olur.
-Kardeş değil miyiz, söylemi, özel aidiyetten yola çıkarak yöneticiden farklı statüler talep etme söylemidir.
Böyle bir durum Batı toplumlarında lobiler kanalıyla icra edilir.
Onun için siyasetin finansmanı hadisesi, demokrasilerin özel duyarlılık alanıdır.
Cemaatlerin siyasetle ilişkisi, ya da mesela bizde Alevi topluluklarının ortak siyasi tavır alma durumu, Batı’daki lobilere benzer özel statüler oluşmasına zemin hazırlayabilir.
Hükümet, bir kamu yöneticisi olarak, hem tüm toplumun hizmetinde olma, hem de özel aidiyet ilişkilerini adilane bir şekilde yönetme işini nasıl başaracak?
Hele bu özel aidiyet ilişkileri, Hükümetin istihdam ettiği kadrolar, kamu sorumluluğu ile özel sorumluluklar arasında denge kurmakta zorlanırsa ne olacak?
Mesela, farklı bir Ebul Vefa-Fatih Sultan Mehmet ilişkisi üzerinde düşünelim:
Fatih Sultan Mehmet, Ebul Vefa’nın müridi olsun. Ebul Vefa dominant bir mürşid olsun ve Fatih’e, yönetimde yön vermeye çalışsın. Böyle bir devlet yönetimi çok kısa sürede problem üretmekten kurtulamaz. Benzeri bir problem, Ebul Vefa’nın devlet kademesindeki müridlerinin Pardişah’tan çok Şeyhlerine bağlılıklarıyla da ortaya çıkar.
Olayı asla, Hizmet camiası ile sınırlı görmüyorum. Bu, bütün hizmet gruplarıyla ya da başka iktidarda başka lobilerle ilişkilerde ortaya çıkabilecek bir problemli durumdur.
Belli ki, Hükümet bu alanı sorunlu görüyor ve kendine göre düzenlemeler yapmaya çalışıyor. Bu noktada hizmet gruplarının alan daralması hissi yaşamaları beklenebilir.
Ben, ortaya çıkan sorunların, dostça müzakere edilmesini sağlıklı bulurum.
Hükümet de bu dostça ortamlarda sorunları ve beklentilerini açık yüreklilikle ortaya koymalıdır.