« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Ara

2013

ABD neden mindere çekiliyor?

Ali H. Aslan 01 Ocak 1970

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, New York Times’ın ifadesiyle, ‘krizle karşılaşan Türk siyasetçilerinin geleneksel stratejisi’ni devam ettiriyor: Yabancıları (şu anda ABD’yi) suçluyor. Son derece ciddi yolsuzluk iddialarıyla sarsılan iktidar partisini aklama uğruna, komplo teorilerinden medet umuluyor. Ve Türkiye’nin uluslararası imajı ve milli çıkarları tehlikeye sokuluyor.
Obama yönetimi, yolsuzluk krizi patlar patlamaz ‘İnşallah bizi bu iç meseleye bulaştırmazlar’ diye dua etmeye başladı. Resmi sözcüleri, gazetecilerin ısrarlı sorularını genelde geçiştirdiler. Tarafsız gözlemci havası verdiler. Erdoğan hükümetinin yolsuzluğun üzerine giden bürokratlara doğrudan ve dolaylı idari müdahaleleri, ABD ile Türkiye’nin ‘model ortaklığını’ tahkim eden demokratik değerlerle bağdaşmıyor. Buna rağmen, Washington eleştirilerini içine attı. Sadece yargıda ‘şeffaflık’ ve ‘hakkaniyet’ gibi yüksek prensipleri teşvikle yetindi. Zira siyasetçilere ve basına Türkiye’yle ve hassaten Başbakan’la ilişkileri zedeleyebilecek malzeme vermek istemiyorlardı. ABD, bu aile içi Türk kavgasından uzak durmaya kararlıydı.
Yolsuzluk operasyonunun meşruiyetini zedelemek için ‘dış parmak’ tezini öne çıkarmak isteyenler, herhalde Washington’dan aradıklarını bulamayınca, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’yi gözlerine kestirdi. Ricciardone’nin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu konuk ederken yargı sürecinin selametine değindiği yolundaki haberler bu kesimleri rahatsız etti. İktidar yanlısı yayın organları, Avrupalı büyükelçilere Halkbank konusunda hükümet aleyhtarı şeyler söylediği gerekçesiyle Ricciardone’yi çirkin şekilde hedef gösterdiler. Başbakan Erdoğan da, cumartesi günü isim vermeden başta Ricciardone yabancı büyükelçilere ‘sizleri ülkemizde tutmaya mecbur değiliz’ mesajını verdi.
WASHINGTON’UN KORKTUĞU BAŞINA GELİYOR
Washington’un korktuğu başına geliyordu. ABD büyükelçiliği, hemen Ricciardone hakkında basında çıkan iddiaların ‘yalan ve iftira’ olduğunu açıkladı. Çok önceden planlanmış olmasına rağmen, ABD Hazine Müsteşarı David Cohen’in geçen haftaki ziyaretini yolsuzluk operasyonuyla irtibatlandırma gayreti de Amerikalılarca not edildi. Halkbank’ın İran’a ambargo sürecinde uzun süre Amerikan radarında kaldığı bir gerçek. Ancak sadece Halkbank boyutu da olmayan kapsamlı bir operasyona ‘ABD ve İsrail lobisi böyle istedi’ deyip gölge düşürmeye hacet yok. Bu yönde propagandalara maruz kalan Amerikalılar, rahatsızlıklarını diplomatik kanallardan Türk muhataplara iletti. Türk Dışişleri, iki ülke arasında muhtemel bir siyasi krizi engelleme maksadıyla, Ricciardone’nin açıklamasını yeterli bulduklarını, bakanlık binasına çağrılmasının planlanmadığını bildirdi. Ancak sorun, Dışişleri’nin makul telkinlerini çoğu kez dinlemeyen Başbakan Erdoğan’ın da itidalli davranıp davranmayacağı.
ABD açısından Başbakan Erdoğan, Türk-Amerikan ilişkilerinin hem en güçlü hem en zayıf halkası. Güçlü halka, çünkü ABD’nin çok önem verdiği stratejik bir müttefikin demokratik yollarla seçilmiş lideri. Sadece yürütme değil, yasama ve hatta önemli ölçüde yargı kanadındaki hakimiyetiyle, ülke yönetimini neredeyse tekeline almış etkili bir siyasetçi. Başkan Obama, işi yukarıdan bağlamadığı sürece Türkiye’den istediğini alamayacağını gördü. O nedenle Erdoğan’la sağlam bir şahsi ilişki kurdu. Erdoğan’ın en zayıf halka olmasının temel sebebi ise çok kırılgan, öngörülemez ve artan oranda otoriter yapısı. Amerikalılar, Başbakan’ın eskiden arasından su sızmadığı Beşşar Esed (Suriye) ve Ehud Olmert (İsrail) gibi liderlerle ipleri aniden nasıl koparabildiğinin farkında. Aynı şeyin Obama’nın başına gelmesinden çekiniyorlar. Bütün bu iyi ve kötü sebeplerle Beyaz Saray, Erdoğan’la arayı bozmamaya, zaman zaman mesafe koysa bile, duygusal bağları tamamen koparmamaya özen gösteriyor. Çünkü ABD’nin Türkiye’deki hayati çıkarlarını güme atmak istemiyor.
BEYAZ SARAY’IN ERDOĞAN’A BAKIŞI
Obama yönetimi Başbakan Erdoğan’a en sert doğrudan çıkışını, antisemitik bir üslupla Gezi olaylarının arkasında İsrail’in olduğunu söylediğinde yapmıştı. Washington, Ortadoğu’da dost rejimler de dahil çoğu liderlerin İsrail’i sevmediğinin farkında. Kaldı ki son zamanlarda Beyaz Saray bile İsrail hükümetine limoni. Ancak işin içine antisemitizm girdi mi, Amerika’da çok güçlü ahlaki ve siyasi refleksler çalışır. Erdoğan’ın eski ‘İslamcı’ köklerine döndüğü yönündeki kuvvetli emareler, Washington’da o çarkları iyice hareketlendirdi. Pragmatizm, gerçekçilik ve kucaklayıcılıktan her geçen gün uzaklaşıp hırçın, uzlaşmaz ve na-demokrat bir profil çizen Erdoğan, Türkiye’nin ABD dahil iş ortaklarının risk marjını zorluyor. Gezi’deki kışkırtıcı tavrının ardından yolsuzluk operasyonuna da verdiği aşırı sert ve paranoid tepkiler, Erdoğan’a duyulan güvensizliği pekiştirdi. Türkiye’yi Ortadoğu’ya örnek göstermek isteyenlerin elini zayıflattı. ABD başkentinde yolsuzluk iddialarının çoğunun gerçekliğinden şüphe eden de yok gibi. Bir yandan görünür gelecekte Erdoğan’la çalışma mecburiyeti olduğunu düşünen Washington, diğer yandan Türk siyaset sahnesine daha makul ve şaibesiz aktörlerin girmesini ümit ediyor. O nedenle son iç krizin yaklaşan seçimlere muhtemel etkileri dikkatle tetkik ediliyor.
Başbakan Erdoğan, işler iyi gittiğinde tüm krediyi alıp, kötü giderse suçu dostlarına, ortaklarına ya da alakasız taraflara atmayı pek seviyor. Özeleştiri özürlü bu huyun en büyük yerli mağdurlarından biri Hizmet Hareketi oldu. Dışarıda ise ABD ile ‘faiz lobisi’ adı altında suçladığı Yahudiler listenin en üst sırasında. Türkiye’yi içeride ve dışarıda tehlikeli mecralara sürükleyip istikrarı bozabilecek bu abartılı iç ve dış düşman fantezileri bir an evvel terk edilmeli.

Ziyaret -> Toplam : 125,17 M - Bugn : 47774

ulkucudunya@ulkucudunya.com