Operasyon ve yakın tehlike…
Hüseyin Gülerce 01 Ocak 1970
İstanbul’daki yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna, herkesin sükunet, itidal ve basiretle bakması gerekiyor. Öfke, acelecilik, itham, karalama, siyaseten kazanç elde etme ile ilgili bakış açıları, ortalığın toz duman haline gelmesinden başka işe yaramaz. Hele yargı kararlarını beklemeden, göz önünde olanları suçlu ilan etmek asla savunulamaz…
Yolsuzluk, rant devşirme, rüşvet gibi haksız kazanç elde etme yolları bu ülkede hep var oldu. Bakan çocuklarının da katıldığı bir soruşturma, bu açıdan topluma şaşırtıcı gelmez. Bundan önce de bakanların kendilerinin, yakınlarının katıldığı nice vakalar oldu. AK Parti’nin, girdiği ilk seçimde iktidara gelmesinin en önemli âmili, bu kötülükleri sona erdireceğine dair verdiği güvendir. Şaşırtıcı olan, iktidarın bu güveni sarsacak adımlarıdır…
Hükümetin, İstanbul’daki soruşturmada, Emniyet içindeki tayinleri ve yargı ile ilgili kararları, maalesef böyle bir yanlışı işaret ediyor. Hâlbuki hükümet, daha ilk saatlerde; “kim yapmış olursa olsun, kimsenin gözünün yaşına bakmayız, milletin vergileri, yetimin hakkı bize emanet, gereken ne ise yapılacak” deseydi, siyaseten sıkıntı doğuran bu mesele, AK Parti’nin lehine yeni bir dönemi bile başlatırdı. Bunun için hâlâ zaman var. Yanlış algılara sebep olacak bugünkü tablo hâlâ düzeltilebilir. Değilse, bu yolsuzluk konularının Türkiye’de siyaseten nelere mal olduğunu kimse unutmuş değil.
Sayın Başbakan, bürokrasi içindeki bir ekip tarafından hançerlendiği kanaatindedir. Bu konuda elinde sağlam deliller varsa gereğini evet, yapmalıdır. Hukuk içinde kalarak, öfke kontrolü ile yapacaklarına -bir daha söylüyorum, sağlam deliller ile- kimse itiraz edemez. Madem sivil iradeye karşı organize bir çelmeleme, kafa tutma var, hiçbir iktidar buna seyirci kalamaz, milletten aldığı emaneti bürokratlara terk edemez, etmemelidir.
Burada gereken hassasiyet; milyonları rencide edecek acele kararları almama basiretinin gösterilmesidir. Daha açık söyleyeyim, “örgüt”, “çete” olarak adlandırılanları, Hizmet hareketi ile bağlantılı kimseler gibi lanse etmek, Hizmet’i bir günah keçisi, potansiyel bir tehdit gibi göstermek yanlışın en büyüğü olur. Böyle bir yanlış, sadece bu milletin düşmanlarını sevindirir. Bu hançer, maşeri vicdanı paramparça eder. Türkiye’nin istikbalini karartır. Çünkü Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, avukatı vasıtasıyla açıkça beyan etti; söz konusu kamu görevlileriyle, Hizmet camiasının en küçük bir ilgisi yoktur. Bunlar bahane edilerek masumlara toslamanın, manevî sorumluluğu çok ağır olur.
Hükümet, Türkiye Cumhuriyeti hükümetidir. Yabancıların değil, bizim hükümetimizdir. Onun yıpranmasını değil, başarılı olmasını vicdan sahibi herkes ister. Yanlış varsa, sandıkta düzeltilir. Demokrasinin gereği de budur.
Hükümete tuzak kurmak, dışarıyla işbirliği yapmak, Türkiye’nin adını dünyalara duyuranların işi olamaz. Tam tersine, bu ülkenin hayrına olan insanlar, istikrardan yanadır. Ülkenin, zincir atmasını istemezler. Çözüm sürecinin sekteye uğramasını da istemezler. Çünkü analar artık ağlamasın, derler. Üçüncü olarak da, milletimize kurulan bütün tuzakları, gönül beraberliğimizin, kardeşliğimizin, birliğimizin bozacığını bilirler, bunun üstüne titrerler…
AK Parti iktidarının kapısındaki yakın tehlike, makul olanın, hukukî olanın dışına çıkıp, her şeyi berhava edecek öfkeli bir kalkıştır…