Özeleştiri
Ali Bulaç 01 Ocak 1970
Bu köşeyi takip edenler her kriz ve tehlike zamanında elimden geldiğince desteklediğim halde, kuruluşundan bu yana temel politik felsefesi, programı ve bölge vizyonu itibarıyla AK Parti’ye eleştirel baktığımı bilir.
Eleştirilerimi 452 sahifelik bir kitapta toplamış bulunuyorum (Bkz. Göçün ve Kentin İktidarı -Milli Görüş’ten Muhafazakâr Demokrasi’ye AK Parti- Çıra Y. İstanbul-2010.) Eleştirilerimin tamamı İslamcı bir bakış açısındandır, yegane gayem bu ülkenin ve bölgenin yeniden sahih bir İslami zeminde ayağa kalkmasıdır.
Kitapta üç noktaya dikkat çekiyorum:
1) AK Parti, “modern iktidarı” sorgulamadan, referansı olan dünya görüşüyle kritik etmeden olduğu gibi alıp kullanmak istedi. Modern iktidar tabiatı gereği eşitsiz, adaletsiz ve yozlaştırıcıdır. Bir eğri cetvel gibidir, Hz. Ömer’in eline de verseniz ondan düz (adil) çizgi çıkaramazsınız, eninde sonunda siz de adaletsizlik yapar, hükmettiğiniz sürecin dışında kalanların husumetini kazanırsınız. Üstelik bunu “siyasi Müslüman kimliğinizi” bir kenara bırakıp “muhafazakârlık” olarak tercüme ettiğiniz “dindarlığınız”la yaptığınızda bunun faturası genel olarak İslam’a, özel olarak da İslamcılığa çıkar. Halbuki bu adaletsiz ve yozlaştırıcı sürecin en büyük mağduru suçlu sandalyesine oturtulan İslam dini ve İslamcılık olur.
2) 20. yüzyıl boyunca cemaatler, tarikatlar veya başka tanımsal çerçeveye göre ifade edilebilecek dini gruplar devletten uzak, kamu bütçesinden yararlanmadan kendi öz kaynaklarıyla var oldular. Orta sınıfın, hatta fakir fukaranın bağış ve yardımlarıyla, kurban derileri, zekât, fitre ve infaklarıyla var oldular. Okullar açtılar, vakıflar kurdular, İslami hareketi beslediler, dindarlaşma sürecini bugüne getirdiler. En büyük gururları kamu bütçesinden (belediyeler veya genel bütçeden) uzak durmalarıydı. AK Parti iktidarıyla söz konusu sivil cemaat, grup ve vakıflar (oluşumlar) kamu bütçesiyle tanıştılar; komisyonlardan pay almaya başladılar. Oysa bir vakfa veya bir hayır kurumuna yardım eden –söz gelimi- bir müteahhit yaptığı bağışın asgari onlarca katını almadan bir kuruş bağışlamaz, bu da kamunun, tüy bitmemiş yetimin hakkıdır. “Usulsüz komisyonlardan oluşturulan fonlar”la imam hatip açmak, cami yaptırmak akıl alacak şey değil. Bu durum binnetice a) Zaman içinde sivil İslami oluşumu kamu bütçesinin tiryakisi yapar, çünkü dişi kuzunun etine değmiştir ve artık kendini alamadığı için kuzuyu yemekten başka çaresi kalmaz. b) Kamu bütçesinden yararlandıkça farkında olmadan “sivil” karakterini kaybeder, “devletleşir”, böylelikle devletin “sadık” kuruluşu olur, dinamizmi biter. c) Süreç sivil-İslami oluşumu adaletsizliği, usulsüz işlemleri, hatta yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlıkları hoşgörmesine, belki de “usulsüzlük yolsuzluktan farklı bir kusurdur” deme noktasına getirir. Bu dini kuruluşların asli ve sahih misyonlarının sona erdiğinin ilanıdır.
3) AK Parti, tabii ki Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin, NATO’nun, AB’nin ve özellikle Amerika’nın bölgesel ve küresel politikalarına rağmen kurulmuş değildir. Parti kuruluşunda ve 2002 seçimlerinden hemen sonra Batılı ülkelerin, küresel güçlerin R.Tayyip Erdoğan’a nasıl bütün kapılarını açtıklarını, ABD’de en etkili Yahudi lobilerinin Sayın Erdoğan’a “cesaret ödülü” verdiklerini biliyoruz. AK Parti, “ABD ile bölgede ve dünyada uyumlu politikalar” izleyeceği, “Batı’yı Ortadoğu’ya ve Asya’ya taşıyacağı” vaadinde bulundu; bunun arşivlerde sayısız belgesi var. AK Parti’yle Türkiye bölgeyi ılımlılaştıracak, radikalizmin önüne geçecek ve bu çerçevede BOP’un eşbaşkanlık görevini üstlenecekti. Bu köşede defalarca yazdım: Bu taahhüdü yerine getiremezsiniz, ağır bir yük altına girdiniz, yan çizince patronun hedefi olursunuz. Başka yol mümkündür. Türkiye’nin ve bölgenin çıkarı başka vizyondadır. Mahiyetini iyi bilemediğiniz bir süreçte rol üstleniyorsunuz, iktidar arzunuzu kontrol edin. Bu politika kuzunun fille yatağa girmesine benzer, başınıza büyük işler açacaktır.
Öyle de oldu. 2011’den itibaren Türkiye’nin “iş aldığı patrona meydan okuması” sadece kendisinin değil, Suriye ve Mısır’ın da başını belaya soktu.