Köy yanar, deli taranır
Ahmet Turan Alkan 01 Ocak 1970
Selden kütük kapma yarışına PKK’nın Kandil takımından Cemil Bayık’ın da katılması işin suyunu çıkardı; Bayık, bir sene kadar önce Paris’te işlenen ve tuhaftır, tetikçi ele geçirildikten sonra sessizliğe gömülen PKK’lıların katlinde cemaat parmağı olabileceğini söylüyor ve taşı gediğine şöyle koyuyor: “Evet, bunlar paralel devlet kuruyorlar!”
Yeni yılın ilk gününde olduğumuza göre Bayık’ın beyanını geçen yılın en iyi komedi gösterisi sayabiliriz, fakat bu bazı gerçekleri unutturmamalı. Herkes yolsuzluk şayialarının mahallî seçimleri nasıl etkileyeceği, üç büyük ili kimin kazanacağı ile ilgilenirken PKK’nın meşru platformdaki uzantısı BDP, daha şimdiden seçimin tek kazananı olmak yolunda akıllı adımlar atıyor. BDP’nin resmî sitesinde yayınlanan “Yerel seçimler bir çözüm seçimidir” başlıklı bildirideki şu cümleye dikkat çekmek istiyorum: “...bu seçimlerle birlikte Kürt halkı ve demokratik çözümün tarafı olan tüm güçler bir referandum yaşayacaktır.”
BDP’yi övecek halim yok ama şu gerçeği teslim ederim: BDP organik bir parti; meclis grubu, çok etkili isimlerden oluşturuldu ve bu iddialı isimler mahallî seçimler için aday gösterildi. Seçimlere yaptıkları hazırlık, diğer partilerle kıyas edilmeyecek kadar etkili. Yukarıdaki cümle, güneydoğu illerinde kazanılacak belediyelerin anlamlı bir yoğunluk teşkil etmesi durumunda hemen ânında siyâsî, hatta uluslararası bir sonuç doğuracağını bodoslamadan ilân ediyor: Referandum!
Böyle bir referandum sonucunun ne mânâya geleceğini, kabinenin yeni bakanları tercüme ederlerse biz de öğreniriz belki; meselâ, bir kısmı kesinleşmiş yargı kararları için, “Yanlış yapmış olabiliriz ama yanlıştan dönmek erdemdir” sözleriyle bazı gönüllerde taht kuran ve bakan olur olmaz ilk iş, önceki bakan arkadaşının müsteşarını görevden alıp HSYK’ya çatan Adalet Bakanı bu tercümede bize yardımcı olabilir mi? Kezâ, “Hiçbir kurum yargıyı baskı altına alamaz. HSYK’nın üyeleri olsa bile.” dedikten sonra, üyelerin bakandan habersiz çekirdek bile çitlememeleri gerektiğini ima ederek “HSYK için gereken yapılacaktır.” diyen kıdemli bir bakandan da aynı himmet beklenir mi?
Görünen o ki hükûmetin şu günlerde “dürbünî nazar”la, yani basiretle uzağı görücü tahliller yapacak hali yok. Önceleri sadece Başbakan’ın şahsında hissedilen günü kurtarma gayretleri, son kabine değişikliğinden sonra bütün bakanları -mecbuur- kapsadı. Konuya en serin ve mesafeli durması beklenen Dışişleri bakanı bile, karınca kararınca “Büyücü avı”na katkı veren beyanatlar veriyor. Hükûmetten elektrik alan her kesim, bugünlerde sadakatini ibrâz yarışı içinde. Bundan ötürü Paris’teki cinayet hesabını bile cemaate kesmekte beis görmeyen Bayık bile, namusuna düşkün mahalle bekçisi rolünde cadı kovalıyor kendince; kimbilir nasıl keyifleniyordur şimdi Kandil’deki rezidansında?
Bu akıllara ziyan akıl tutulmasından, bu evlere şenlik cadı avından, basın ve siyaset dünyasının birbiriyle yaka-paça olmuş perişanlığından istifade ile Bayık ve koro arkadaşları nasıl bir sel kütüğü çekmeyi umuyor olabilirler sizce: İri bir referandum kütüğü olabilir mi?
“Yargıyı etkilemeye çalışmaktan vazgeçin, günü kurtarmak için darbecilerden bile medet ummayın, hayalhânenizde ne kadar şeytanlaştırma fantezisi varsa uygulamaya kalkışmayın” demiyorum; bilakis ne söylenirse söylensin herkes fıtratının hükmünü icrâ edecektir; tarihin huzurunda herkes tartıya çıkar neticede.
Babil kralı Belşassar (Baltazar diye bilinir), bir ziyafet esnasında salonun duvarına gövdesiz bir elin “Mene, tekel, ufarsin” kelimelerini yazdığını görür ve mânâsını öğrenmek için Danyal Peygamber’i çağırtır. Danyal Peygamber’in yorumu şöyledir: “Mene: Sayılı günleriniz sona erdi, Tekel: terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz...”
Üçüncü kelimeye elim elvermiyor: Hafazanallah!