ABD elçisi neden kovulmadı?
Abdülhamit Bilici 01 Ocak 1970
Zaman Gazetesi’nin ilk günden beri üstlendiği önemli misyonlardan biri, psikolojik operasyon maksatlı yalan haberleri deşifre etmekti. Dindar camianın medyada çok zayıf olduğu yıllarda, bu toplum kesimini yalan haberlerle karalamak kötü bir alışkanlıktı.
O günlerdeki cılız cüssesine rağmen Zaman, kötü niyetli odakların bu alışkanlığına hep itiraz etti. Meşrep, ekolüne bakmadan kime çamur atılsa, araştırıp işin aslını ortaya koymak muhabirlerin önemli işiydi. Sonunda bu haberler “Yalan Haber Dosyası” adıyla kitaplaştırıldı. Yalan haberlerden biri, meşhur vaiz Timurtaş Hoca’yı hedef almıştı. Cumhuriyet ve Güneş gazeteleri “kara ses” dedikleri Timurtaş Uçar’ın Yeni Cami’deki vaazında laikliğe dil uzattığını yazmıştı. Oysa kısa bir araştırma, Timurtaş Hoca’nın Yeni Cami’de konuşmadığını, hatta 7 yıldır vaizlik yapmadığını gösterdi. 3 bilirkişi raporu da konuşmanın Timurtaş Hoca’ya ait olmadığını tespit etmişti.
Bu çaba sayesinde Nurcu, Süleymancı, ilahiyatçı, imam hatipli, İskender Paşa veya İsmail Ağa mensubu birçok insanın mağduriyetine engel olunmuştu. Dün irtica diye yaftalanan kesimlerin, bugün benzer şekilde Hizmet Hareketi’ni öcüleştirme kampanyasına sessiz kalması hatta bazılarının daha ileri giderek buna odun taşıması, imha için fetva verenler, insanda buruk bir tat bıraksa da Zaman’ın duruşu bugün de aynı. Dershanelerin kapatılmasına itiraz eden Zaman, 28 Şubat’ta imam hatip ve Kur’an kurslarının kapatılmasına, AK Parti’nin kapatılmasına karşı çıkmıştı.
Hizmet’in terör örgütü gibi gösterildiği, ABD, İsrail ajanı gibi iftiraların havada uçuştuğu bu kampanyanın öncekilerden farkı, kimi muhafazakâr kesim sözcülerince yürütülmesi. Dün Oda TV ve Aydınlık’ın yaptığını şimdi bazı muhafazakâr medya üstlenmiş durumda. Yöntem ise 2009 tarihli, Dursun Çiçek tarafından hazırlanan İrticayla Mücadele Eylem Planı’yla aynı. Orada da camiaya ait kurumlara silah koyup terör örgütü muamelesi yapılması; ABD, İsrail, CIA, Mossad ile irtibatlandıracak deliller üretilmesi ve böylece dindar kesimlerden dışlanması planlanmıştı. Bugün olanlar da farklı değil.
PKK ile bile müzakere yapılırken, rüşvet ve yolsuzluk skandalını unutturacak şekilde, camiayı Türkiye için en büyük tehdit gibi gösterme seferberliğinde dün derin devlet ve vesayetçi medyanın aklına gelmeyecek yalanlara başvurulması ibretlik. Örnek çok ama biri diplomatik skandala da yol açtığı için önemli. Malum komplo teorisine göre son yolsuzluk operasyonu, Türkiye’nin İran’la ticaretinden rahatsız olan ABD ve İsrail’in içerideki işbirlikçileriyle iktidara karşı bir darbe girişimi. Durmadan tekrar edilen bu iddiaya toplumu inandırmak için 3-4 gazetede birden ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin şu sözlerinin yer almasından daha iyi belge olamazdı: 17 Aralık’ta operasyonun hemen ardından AB büyükelçileriyle bir araya geldiği söylenen Ricciardone, “Halkbank’ın İran’la ilişkilerinin kesilmesini istedik. Dinlemediler. Bir imparatorluğun çöküşünü izliyorsunuz.” demişti. Bu çapta haberi ‘istihbarat servisi’ imzasıyla isimsiz yayımlayan gazetelerden biri, operasyonu itiraf eden ABD elçisine ‘çek git’ diyor ve Dışişleri’nin de uyaracağını yazıyordu.
Haber yayımlanır yayımlanmaz Büyükelçi tarafından yalanlandı: “Böyle bir toplantı yapılmadığı gibi, haberdeki iddiaların tümü tamamen yalan ve iftiradır.” Ardından AK Parti’den Hüseyin Çelik bu beyanı doğru kabul ettiklerini açıkladı. “ABD Büyükelçisi’nin açıklamasını yeterli buluyoruz.” diyen Dışişleri ise ülkeden kovmak veya nota vermek bir yana elçinin Bakanlığa çağrılmasının bile söz konusu olmadığını duyurdu. Bunlara rağmen Başbakan Erdoğan, sanki haber gerçekmiş gibi mitinglerde ABD elçisini kastederek “Sizleri ülkemizde tutmak zorunda değiliz.” gibi mesajlar vermeyi sürdürdü.
Böyle esip gürlerken, ABD Dışişleri yazılı açıklamasında şöyle diyordu: “Türk hükümeti, Amerikan yetkililerine yönelik bu tarz yanlış suçlamalara itibar etmedikleri konusunda bizi temin etti.”
Anlaşılan ABD’ye ‘ciddiye almayın’ denilen ve özel oluşturulmuş operasyonel biriminin ilk işi olduğu söylenen bu haberin asıl amacı, bir yandan yolsuzluk skandalının hükümete karşı dış darbe olduğu imajı vermek, diğer yandan halkın gözünde camiayı ABD maşası gibi göstermek. Devletin ve toplumsal grupların kredisiyle bu denli oynamak gerçekten korkunç. Zira operasyonun arkasında idiyse ABD elçisi şimdiye çoktan kovulmuş ya da en azından bir nota verilmiş olurdu. Büyükelçi duruyor. Ne nota verildi, ne Dışişleri’ne çağrıldı!