« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Ara

2006

Köre boncuk sağıra düdük

ÖMER LÜTFİ METE 12 Aralık 2006

ÜNLÜ bir Amerikan dergisine dert olmuş, 'Türkiye'yi kim kaybetti?' diye soruyor. Avrupa mı, ABD mi, kim?

Nereye kayboluyor bu Türkiye?

- Efendim Batı'dan dışlanmak Türkiye'ye eksen değiştirtebilir, başka bir yere yönelebilir, güneye, doğuya, kuzeye kayabilir...

Ne demek istiyorlar?

'Türkiye çantamızda keklik iken, elden mi kaçırıyoruz?' demeye getiriyorlar. Yerli kökten-Batıcılar da, 'Eyvah efendimiz Amerikalı iken Arap veya Rus mu olacak?' dercesine bu kaygıları ürpertiyle karşılıyor.

Bir Allah'ın kulu da çıkıp isyan etmiyor:

- Kimden bahsediyorsunuz? Türkiye dediğiniz ülke, denize düşmüş bir ceviz kabuğu mudur ki, dalgaların etkisine göre yön alsın...

Lakin bu isyanı kim edecek?

Devlet lisan-ı hal ile 'Ben benim, siz de sizsiniz' diyemiyor, kestirip atamıyor:

- Ben Türkiye'yim ve kendi yerimdeyim... Kendi şartlarımın ve basiretimin (= vizyon) gerektirdiğini yapıyorum...

Aksine 'Yok vallahi, ben Türkiye olarak dünkü kadar sağlam bir uyduyum' demeye getiriyor. Açıkçası Ankara Ilık Savaş şartlarını sağmaya çalışarak Soğuk Savaş'taki sefil dengeci çizgisinin bir türevini tekrarlamak istiyor. Tabii körün el yordamıyla aletini aradığı gibi...

Ne yapıyor Ankara?

Dün, Rusya'nın tehdidinden -sanki bu tehdit ikili sistemin pazarlığı dışındaymış gibi- ABD'nin kucağına oturuyor, Sam Amca dayanılmaz kabalıklar ettiğinde de kuzeyin ayısına göz kırpmaya yelteniyordu.

Ankara şimdilerde bunun benzeri bir resim veriyor yine:

Osmanlı'nın yükselen Rus'a tek başına karşı koyamaz hale gelişinden beri beynimize çöken 'kendi kendisi olamama ve kendi başına bir şey yapamama' şartlanmasının güncel türevi, Ankara'nın mandacı ruhu mucibince, halen içeriğini pek belirleyemeden sürdürdüğü ikircik ve ikilem manevrasıdır.

Nedir bu manevranın arkasındaki muhtemel deruni heves?

- ABD'nin üzerimdeki mutlak hakimiyetini, AB üyeliği yoluyla ne kadar hafifletebilirim?

Türkiye Cumhuriyeti 1938'den beri devlet olmaktan çıktığı için, kurumsal anlamda resmi sahibi bulunmayan bu arzu, güçlü bir iradeye dönüşemiyor. Sorumluluk taşıyanların kafasının gerisinde belli belirsiz biçimde bulanıkça titreşen bu arzunun iradeye dönüşebilmesi için devletin bütün kurumlarını sağlıklı işletebilen bir hiyerarşi şart... O olmadığı için de Ankara AB macerasını açıklama yönünde mandacı ruhun gerektirdiği muğlak bir teville vaziyeti idare ettiğini sanıyor:

- Efendim ben AB üyeliğini bir uygarlık tasarısına katılmak olarak anlıyorum ki, bu ABD ile stratejik uşaklık -pardon- ortaklık ilişkimle çelişmez...

Şimdi tekrar soralım:

Buna kim isyan edecek?

Türkiye'yi, yani bizzat kendi ülkesini, yani bizzat kendi kendisini; birilerinin malı, birilerinin uydusu, birilerinin mahkumu, birilerinin paraziti, birilerinin beslemesi olarak değil de, başlı başına bir varlık olarak algılayan kaç Türk kaldı ki bu tür aşağılanmalara isyan etsin...

Onun için feryat-figan ederek devletsizliğimizden yakınmak boşluğu çınlatmaktan başka işe yaramaz gibi görünebilir.

Dün de böyle olmuştu. Anadolu'yu karış karış dolaşan kahramanlar, yılgın, bitkin, aç ve perişan halkımızı Milli Mücadele için kımıldatmaya çalışıyor ama uzun süre hiçbir yankı alamıyorlardı. Fakat yılmadan devam ettiler; Allah onların sebatları yüzü suyu hürmetine halkın kalbini ısıttı, yüreklerindeki yokluk ve çaresizlik hissini dağıttı, harekete geçmelerini mümkün kıldı.

Aynı sebatla körler çarşısında boncuk, sağırlar pazarında düdük dağıtmaya çalışıyorum. Bu sebatın da körlere ışık, sağırlara ses olarak ödüllendirileceğini umuyorum.

Ziyaret -> Toplam : 125,06 M - Bugn : 85097

ulkucudunya@ulkucudunya.com