Kuzey Irak'a girmezsek daha büyük eylem yapacaklar/ Serdar Akinan ile mülakat
Cemal A. Kalyoncu 15 Ocak 2008
Serdar Akinan'ın farkında mısınız? Hamdi Yılmazer de iki haftadır kendisinden bahsediyor Aksiyon'daki köşesinde. 2006'nın ortalarından itibaren Akşam Gazetesi'nde köşe yazan Akinan, Sky Türk TV'de genel yayın yönetmeni aynı zamanda. Akinan, 'karanlık savaşta taraf olmak' diye bir yazı yazıyor, bugünkü Türkiye'nin fotoğrafını aylar öncesinden yansıtıyor sanki. Akinan yine provokasyonlara dikkat çekiyor; PKK, Türkiye'yi asimetrik savaşın gölgesinde Kuzey Irak'a çekmeye çalışan bir çabanın içine giriyor. Zaman zaman 'üst düzey' kaynaklı yazılarıyla 28 Şubat sürecini çağrıştıran sisli ortamın havasını solumamıza sebep olsa da, kalemiyle fark ediliyor.
-Üst düzey bir işadamından aldığım bilgilere göre siz de para karşılığı haberler yazıyorsunuz!
(Gülüyor) Valla çok zengin bir insanım. Ne evim, ne arabam, ne de bankada param var. Kan Uykusu kitabından kazandığım bir para vardı. Onu da yedim bir güzel. Ee bir parça beni tanıyan herkes bilir ki para karşılığı haber yapmak değil rica üzerine bile haber yapmam. En yakınımı da kırarım yani.
ANLATMAYACAĞIM SAYIN SAVCIM
-Yazılarınızda Genelkurmay'a yakın, üst düzey bir askerî kaynak' diyorsunuz. Aksiyon'dan Hamdi Yılmazer de yazmış, haklı olarak bunlar 28 Şubat sürecini hatırlatıyor bize diye. Hakikaten var değil mi bu kaynaklar?
(Duralıyor) Olmama ihtimali yok yani.
-Basını göz önünde bulundurun. 28 Şubat'ta yaşananlar var. Kamuoyu şüpheye düşmekte haklı. Sizin şüpheye düştüğünüz olmuyor mu mesela?
Şöyle söyleyeyim. Türkiye'de bu mesleği yapıp da kaç kişi gerçek anlamda, olduğu gibi her şeyi yazabiliyor? Türkiye'de maalesef taraflar var. Kalkıp da bir şekilde sen düzgün bir sürü şey söyleyemiyorsun. Dünyanın her yerinde bu kadar hassas konularda çıkıp sen kaynağının kim olduğunu, eğer kaynağın rica etmiyorsa -en temel gazetecilik kuralıdır- açıklamazsın, açıklayamazsın. Ben gazeteci olarak kaynağımı açıklamam. Savcı da çağırıyor, beni oturtuyor karşısına 'Anlat' diyor. 'Anlatmayacağım' diyorum 'sayın savcım.'
-Yakın zamandaki yazılarınızdan dolayı mı çağırdı savcı sizi?
Tabii. Bu İstanbul bombaları, Türkiye'ye sokulan füzelerle ilgili yazıdan dolayı. Tarih verdim. Kaynağımdan eminim, güveniyorum. Cumhuriyet savcısı da beni çağırdı 'şikâyet var' dedi. Şikâyetin de kimden geldiğini gördüm. Ankara'dan gelmiş.
-Siyasilerden…
Tabii canım. Zaten Başbakan bir gün önce Bolu'da açıklamıştı, 'çağıracağım bu gazeteciyi' diye. Oysa ben o olaydan bir gün önce, -yine bence bir gazetecilik etiğidir bu- bir terör hadisesi biliyorsan ve bunu kamuya taşıyorsan, bu suçtur. Böyle bir olasılık var diye ben bunu emniyetle de paylaştım.
-O bombalarla ilgili kaynağınız istihbarattan mıydı?
Söylemem.
-Siyasetçiler değildi.
Söylemem. Girmem, yani ima dahi etmem o konuyu.
-Karanlık savaşta taraf olmak diyorsunuz bir yazınızda. 28 Şubat sürecindeki bazı medya yazıları da böyle karanlık savaşa ortam hazırlamadı mı? Mesnetsiz, kuşku uyandıran yaklaşımlarla…
Karanlık savaş ifadesi Genelkurmay Başkanına ait.
-O sürecin sanki bir parçası gibi algılanıyor kamuoyunda bu.
Ama hangi kamuoyunda? Türkiye'de birkaç kamuoyu var.
BENİM MEMLEKETİM, VİCDANIM
-Siz hangisine yazıyorsunuz?
Akşam Gazetesi ve Sky Türk'ün alıcısı kimse. Ben bunu genel olarak değerlendiriyorum. Sky Türk havaya yayın yapan bir kanal. Buraya her görüşten insan konuk oluyor. Ha, bir taraf farklı düşünüp, taraf ve ayağını oraya basıp 'ha bunlar oradan' diye ötekileştirmeye çalışıyor. Ben ötekilerden değilim. Benim memleketim, vicdanım. Ben oradan konuşuyorum. Ben gazeteciyim çünkü. Bu kadar net. Ben de gerçeğin peşindeyim. Ve Türkiye'de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey bu.
-Şuraya takıldım ben. İşte terör olayları oluyor, şehitler veriyoruz. 'Üst düzey' kaynaklı yazılar ortama bir sis perdesinin daha fazla yayılmasına sebep oluyor. O açıdan ilk ağızdan dinleyelim dedik… Dolayısıyla bu o tür yazılar karanlık savaşı daha da karanlık bir hale getirmiyor mu?
Tam tersi, açmaya çalışıyorum.
ERDOĞAN, CANINI VERECEK KADAR DÜRÜST
-İsmi, kaynağı belli olmayan haberler kamuoyunda böyle izlenim bırakıyor. Son dönemde sizin yazılarınız üzerine alev aldı bu…
Eyvallah. Birincisi şu. Ben kalkıp da yazılarımda birini veya bir görüşü hedef almıyorum. Çıkıp da yani hedefe bir şey oturtup, birtakım enstrümanları kullanarak, değiştirerek, süzerek, yamultarak, onu bir silah haline getirip vurmaya çalışmıyorum. Onu yapmaya kalktığım anda bu benim ayağımı bir yere basıyor olduğum anlamına gelir. Türkiye'yi nasıl gördüğüme dair, çok önemli olduğunu düşündüğüm bir şey söyleyeyim. Türkiye'de 4-5 yıl önce bir büyük mutabakat oldu. Bu büyük mutabakatın içinde AK Parti iktidarı, büyük sermaye, Barzani, ABD var. Ne AK Parti takiyye yapıyordu ne de diğerleri. Bunu yazdım Neo-Takiyye kitabında. AK Parti, özel olarak da Tayyip Bey gerçekten bu vatan için canını verecek kadar inanan, dürüst bir insan bence. Eleştirilsem de bunu her zeminde söylüyorum. Bir gazeteci olarak verilerim var. Adamı da tanıyorum. Ama bir dış çemberine çıkınca başka bir oyun karşıma çıkıyor. AK Parti içinde birtakım odakların neyi nasıl manipüle ettiğini görebiliyorsun. Sorun şu. Geldiğimiz noktada artık bu oyun planı bozuldu ve iş şirazesinden çıktı. Ciddi anlamda bir tehlike var. Hem AK Parti için hem Türkiye için.
KAYNAKLARIM 40-50 KİŞİYİ GEÇMEZ
-Bunun için hislerinizle mi hareket ediyorsunuz yoksa sizi besleyen kaynaklar mı var?
Şöyle. Sizinle şu anda konuşuyorum. Bir parça gazeteci kimliğiniz varsa 'ne diyorsun, ne düşünüyorsun' diye konuşmaz mısın? İnsanlarla. Ben bunu yapıyorum. Bu da besliyor beni. Ha, vatandaş bunu düşünüyor diyorsun. Dönüyorsun akademisyene 'hocam ne düşünüyorsun?' Adam anlatıyor. O yüzden çok önemsiyorum. Ayağımı bir yere basıyor olsam 'bu bakayım ne düşünüyor, öteki ne düşünüyor' derim. Hayır, ben başka bir yerdeyim. İslami cenahta da bir sürü arkadaşım var, fikrine, vicdanına güvendiğim. Onunla da konuşuyorum. Konuşamıyorsam yazısını okuyorum. Şerefimle, iki kızımın üzerine söylüyorum. Bana ne dosya geliyor ne bir şey. Sadece dikkatlice okumaya, iyi anlamaya çalışıyorum. Fikrine ve dürüstlüğüne güvendiğim insanlara da telefon açıp 'Ben bunu böyle okuyorum, ne diyorsun?' diyorum. Bu sorunun muhatabı kimi zaman bir siyasetçi, kimi zaman bir asker, kimi zaman bir akademisyen, kimi zaman da bir gazeteci olabiliyor. Bunlar süreci çok iyi izleyen insanlardır, toplasan da 40-50 kişiyi geçmez.
-Bu askerî kaynaklar, mesela Genelkurmay'a çok yakın diyorsunuz. Genelkurmay'a çok yakın nasıl oluyor?
Bilmem. Girmem o konulara. Beni okuyan, bana inanan, benim gazetecilik vicdanıma inanan bunu okur. Okumayan da der ki bu adam doğruları yazmıyor. Zaten o yaftayı bir defa yersiniz. O yaftayı da maalesef yiyemiyorum. Böyle bir sorun var, yani son zamanlarda benim gördüğüm. Bu yaftayı bir türlü yapıştıramadılar. Tam tersi, ben bunları yazmaya başladıkça, işin rengi değişti. Demek böyle bir gedik varmış ki insanlar referans alıp, okuyup, dinlemeye başladılar. Ben bunu çok önemsiyorum. Akşam gazetesine 'yakıcı sorular' başlığıyla bu soruların cevabını verin diye bir yazı yazdım. Birileri kalkıp 'vay bu soruları işte Genelkurmay'ı aslında kurtarmak için' sordun diyor. Beni ilgilendirmiyor. Birinin bunların cevabını vermesi lazım, ben orada 12 tane şehit verdiysem şayet.
-Öldürülen köylüler konusunda Jirki aşiretinin ismini verdiniz bir yazıda da.
Yazayım ne olacak? Allah'a bir can borcum var. Valla öyle düşünüyorum. Yani açıyor bakanlar, son iki gündür oluyor. İşte patrona falan, 'atın bunu işten' bilmem ne yapın. Çekiniyor muyum? Hayır çekinmiyorum.
İŞTEN ATILMAYI DOĞAL OLARAK BEKLİYORUM
-Patron yansıtıyor mu size bunları?
Hayır canım yansıtır mı? Atarsa da atar, ne var yani. Ben gazeteciyim. Giderim internette yazarım. Otururum kitap yazarım. Ben biraz daha fazla konuşmaya başlasam adam diyecek ki bana 'Ya bizim birtakım mali çıkarlarımız var.' Doğal olarak bunu söyleyebilir. 'Biz cam piramitte oturuyoruz, sen dışarıya taş atıyorsun. Kusura bakma.' Ben de buna anlayış göstereceğim.
-Bunu bekliyorsunuz yani…
Doğal olarak bekliyorum. İşin gittiği yer orası çünkü. Çukurova Medya Grubu'nun yaptığı ne? Sadece işime karışmıyorlar. Ben de sadece gazetecilik yapıyorum. O yüzden kendimi hem yüksek tehdit altında hissediyorum, hem de o yapıların karın boşluklarını çok net görebiliyorum. Yani iyi niyet görmüyorum, belli insanlarda, en vahimi o.
- 'Ulusalcı, askere yakın' tanımlamaları karşısında siz kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Ben ne şucuyum ne bucu. Bir vicdanım var, o da ayağımı bastığım yer. Ben bu ideolojiler coğrafyasında bir haymatlos vicdanım. Bana ulusalcı niye diyorlar biliyor musunuz? Çünkü onlar ayağını bir yere basıyor. Ben buyum. Ulusalcı da falan değilim.
BÜYÜK OYUN PLANI
-Türkiye Kuzey Irak'a girsin diye canhıraş bir çaba var son zamanlarda…
Çok güzel bir soru. Kim istiyor bunu?
-Kim istiyor?
Çok açık, ben kimin istediğini biliyorum. Türkiye'nin bir kanlı oyuna düşmesini, zayıflamasını isteyen her kim ise…
-Kim o?
Bu kapsamdaki bir sorunun yanıtı asla tekil olamaz.
-Sıralamaya koyarsanız nasıl bir sıra oluşur?
Etraftaki oyun planına bakın. Rusya, İran, ABD, Suriye... Bunlar hep karşı tarafta görünmekle beraber bir amalgam, karışım var ortada. Herkesin bir çıkar oyunu var ve Türkiye burada güçlü bir şekilde durmuyor. Şunu çıkıp diyebilse: Kardeşim bu ülkenin şu anda üç sorunu vardır. Terör, Kürtler ve Kürtçüler. Terörün kökünü kazıyacağım, karşısında Barzani de varsa, ABD de varsa, savaşacağım. Askeri de çağırıp, 'gel, yetki verdim. Gidebildiğin yere kadar git.' İkincisi, Kürtlere her türlü hakkı veriyorum. Ama bunu askerle, bütün STK'larla, siyasi partilerle beraber yapması lazım. Kürtçülere de 'sen Kürtçü müsün kardeşim? Bağlantın ne? Şu, bu. Gel Meclis'te benim de Türkçü partilerim var. Onlar gibi ifade et kendini. Kürt halkının da kazanabildiğin kadarını kazan. Bu son yerel seçimlerde sosyal politikalarla kazandım diyecek özgüvene de sahipsin. Ama bir akıl tutulması içinde. O gün ben o yüzden avaz avaz bağırdım. Ama şu an inisiyatifini kaybetti, kaybediyor.
TÜRKİYE K.IRAK'A GİRMEMELİ
-Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesini nasıl görüyorsunuz?
Kuzey Irak'a bu şekliyle girmemeli, kesinlikle yanlış görüyorum.
-Girerse nasıl bir tablo çıkar karşımıza?
Çok kötü olur. Bence bu oyuna düşer. Ben diyorum ki bu gizli el beni Kuzey Irak'a çekiyorsa çok net, arkasında bir şey aramam lazım. İddia ediyorum. Türkiye Kuzey Irak'a harekât yapmasın. Yapmasın diyorum. Kayda geçti. Yapmazsa da daha büyük eylem olacak diyorum. Ben bir yerden bilgi aldığımdan değil, gündemi okuyorum. Bu kadar basit.
-Bu PKK terör eylemlerinin iç siyasi gündemle alakası var mı?
Sistem sorunu olmazsa biz bunları yaşıyor olmayız. Cumhuriyet tarihi sorunlu bir tarih zaten. Bu sorunlu siyaset yapısını biz dönüştürme fırsatını yakalamış vaziyette idik. AK Parti bunu çok iyi yönetti diye düşünüyorum ama gelinen noktada kontrolü kaybetti. Hani karanlık savaş tabii ki olacak. Sen bu coğrafyada yaşıyorsan tabii ki tehdit altında olacaksın. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Ama sen son derece güçlü bir ülkesin. Sen Kürtsün, sen İslamcısın, sen şusun, sen busun derken geldiğimiz nokta bu işte. Ama dediğim gibi Türkiye çok güçlü bir ülke. Şu anda bu güç elinde. Ve çık bunu değiştir.
PKK'NIN MİSYONU TÜRKİYE'Yİ YORMAK
-Elini kolunu bağlayan ne, başka dengeler mi?
Bravo. Temel soru bu. Senin elini kolunu bağlayan ne var? Ben bu sorunun yanıtının peşindeyim işte gazetecilikte. Tam da bunu söylüyorum. Ben bir tek bunu söylemeye çalışıyorum. Bence en kritik soru bu. Senin bu gücün var, gücünün farkındasın. Enstrümanların var, bunun da farkındasın. Peki niye yapmıyorsun? Bıçak geldi kemiğe dayandı. Bu adımı niye atmıyorsun?
-Niye atmıyor?
İki şey olabilir. Ya yeteneksizsin, ya da gerçekten seni bağlayan başka bir şey var.
-Sizin yorumunuz nedir?
Bilmiyorum. Bu gazeteciliği aşar.
-Kaynaklarınız var ama?
Hayır, hayır, hayır. Ben bundan gerçekten çok rahatsızım. Bir gazeteci yakın kaynak diye yazar. Bakın çok rahatsızım. Evet, benim yakın kaynaklarım var. Askerde, AK Parti içinde. Gazetecilik yapıyorum ben.
-Lider olarak bu adımlar atılmadı diye askerî cenahta bir rahatsızlık görüyor musunuz?
Ya, çok açık ve ilk defa bir şey söyleyeyim mi? Bir kere Ankara'da yaşamıyorum. Bu ordunun komuta merkezi Ankara'da. Yani hayatımda da herhalde iki veya üç defa davet edildim Genelkurmay'ın bu toplantılarına. O da bütün gazetecilerle beraber. Bu şekilde çağrılıp, konuşulan bir veya birkaç gazeteci var. O şekilde röportaja karşı da değilim. Böyle bir ilişki biçimim yok. Telefon kayıtlarım da ortada, baksınlar.
-1991 yılında Turgut Özal cumhurbaşkanı seçildiğinde hemen arkasından 17 şehit vermişiz. Şimdi Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı makamına oturuyor, ardından şehitler gündeme geliyor yine…
Bingöl'de 33 şehide gönderme yaptı geçen gün Fehmi (Koru) Bey. Orada sonradan ne oldu? Sadece ateşkes bitmedi. Başka bir şey daha oldu. Bakü-Ceyhan boru hattı projesi, Türkiye'nin en büyük projelerinden biri, 10 yıl geriye attı. Bütün mesele bu zaten. PKK'nın içeride veya dışarıda birtakım sponsorları var. Ve Türkiye'yi yormak üzere kurulmuş bir yapı. Bu kadar basit. Yoruyor yani Türkiye'yi. Bunun misyonu bu.
-Akşam'da 2006'da yazmaya başladınız. O zamana bakarsak işte genel seçimler yaklaşıyordu, cumhurbaşkanlığı vardı gündemde. Emin Çölaşan'dan bir cümle alıntı yaparsak 'bir mevzi tutmak için mi' yazmaya başladınız?
Bir mevzi kaygım olamaz, yani hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vicdandır. Ben gazeteciyim. Evet bir banka hesabı var, hakikaten yani. Bunu tarif edemem belki size ama bu vicdanla ilgili bir şey belki. Manevi tatmin boyutunu anlatamam size.
- 'Tehlikenin farkında mısınız?' diyerek Doğan Grubu'nun bir psikolojik harekât başlattığından da bahsediyorsunuz. Böyle bir harekâtın sebebi ne olabilir sizce?
Bilmiyorum. Benim görüşüm, bu büyük resimde artık en büyük sermaye gruplarından biridir Doğan Grubu. Ve koruması gereken bir mali çıkarı var. Gazetecilik burada temel güdü değil tabii ki.
GÜLER KÖMÜRCÜ, KOMPLOCU; SAÇMALAMIŞ
-O 'Karanlık savaşta taraf olmak' yazınızda profili çizilen kişinin Mehmet Şimşek olduğunu yazdı Güler Kömürcü. Buna katılıyor musunuz?
O tanım genel bir tanım. Kişilerden bağımsız. Karanlık savaşın planlayıcısı o muymuş? Saçmalamış. Şöyle söyleyeyim. Güler Kömürcü bence çok komplovari yazan bir köşe yazarı. Aynı gazetede yazıyoruz, kaldı ki arkadaşım da. Ama onun, hani böyle yazdıklarına katılmak durumunda değilim. O kendi meşrebinde, kendi üslubuyla bir şeyler yazıyor. Yazabilir. Benim o konuşmadan anladığım şey, son derece katmanlı, son derece girift bir şey. Güler'in tespitlerinin çoğuna da katılmıyorum. Ben öyle algılanıyorsam bilmiyorum yani. Elimden geldiğince referans vererek yazıyorum. Ama evet birçok tespitim çok doğru çıkıyor. Çünkü olan biten bu. O yazdığım adamlar da doğru şeyler söylemişler demek ki. Tarih zaten seni ya haklı çıkartıyor veyahut öğretiyor sana, hayır öyle değilmiş diyorsun, böyle imiş.
-Siz aslında stratejist olmalıymışsınız…
Yok ya ne haddime, lise mezunu bir adamım yani. Ben aslında muhabirlik yapıyorum.
UFUK GÜLDEMİR, YÜZDE 10 HİSSESİNİ VERMEDİ
Serdar Akinan 1968 doğumlu, dedeleri Rus Harbi'nde Kırım'dan gelmiş; aslen Tatar bir aileye mensup. 1987'de ilk haberi çıkıyor Milliyet Gazetesi'nde. Sonrasında Cumhuriyet ve Star TV'de çalışmış. 32. Gün, sonra bir yıllık Star TV Amerika Temsilciliği, Ufuk Güldemir'in çağrısıyla tekrar Star için merkeze dönüş… Onunla anlaşamayınca da Ali Karacan'ın Number One TV'sinin başına geçmiş. CNN Türk'ün kuruluşunda bulunmuş. NTV'de çalışmış. Ve sonrasında Habertürk TV'nin kuruluş aşamasında Ufuk Güldemir'in kendisine yüzde 10 ortaklık teklif etmesi olayı var onun hikâyesinde. Fakat kanal bir aşama kaydedip marka olunca… Gerisini ondan alalım: "Birinci yılın sonunda artık huzursuz olmaya başladım. 'Ufuk abi kanal bir marka haline geldi. Yüzde 10 hakkım vardı. Bu yüzde 10 hakkımı kâğıt üstünde görmek istiyorum. Bana bir protokol yapalım.' dedim. O zaman Güldemir bana 'Benim böyle bir sözüm olmadı, yani yüzde 10 demedim ben sana. Daha düşük söyledim' deyince, aynı gün ceketimi aldım çıktım." Akinan, sonra Pakistan'da GEO TV'yi kurar bir ekiple birlikte. Türkiye'de Yeditepe Üniversitesi'ne de bir TV kurduktan sonra hiçbir şey yapmak istemez bir süre. Fakat SKY Türk'te çalışmaya başlar bir süre sonra, Tuncay Özkan ayrılınca da kanalda genel yayın yönetmeni olur.