Algı harekatıyla mahkum etmek
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Bilerek yanlış bir zeminde tartışıyorlar.
Zira hukuk zemininin kuralları belli.
Güdümlü ve operasyonel konuşmaların hepsi "Elde var Cemaat" varsayımıyla başlıyor.
"Yargıda ve emniyette paralel yapı" veya "yargı ve emniyetteki Cemaat yapılanması" lafları havada uçuşuyor.
Sanki böyle bir yapı kesin veriymiş veya kesin delilerle ortaya koyulmuş gibi, varsayımı "kanun" kabul edip bunun üstüne siyasal, sosyolojik ve hukuki görünümlü analizler inşa ediliyor.
Yolsuzluk delilleri ise yok sayılıyor.
Ama Başbakan'ın ortaya attığı yaftalamalar ve merkezi istihbaratça yönlendirilen ve beslenen operasyonel medya unsurlarınca çizilen tablolara kesin delil muamelesi yapılıyor.
Delillerle mahkum edebilirsiniz
Hükümet yolsuzluk kıskacından kurtulmak için etkili ve daimi bir kara propaganda yaparak, kitlelere cenneti cehennem, cehennemi cennet olarak kabul ettirmeye çalışıyor.
Ben de soruyorum:
1-Onca yolsuzluk delili ortada. Peki, emniyet ve yargıda Cemaat yapılanması için bir tek deliliniz var mı? Haftalardır neden bir tek delil gösteremiyorsunuz?
Sakın "böyle bir algı var" demeyin.Algılarla değil delillerle mahkûm edebilirsiniz insanları.
2-Kim Cemaatçi'dir, kriteri nedir? Söyleyemiyorsunuz.
Hocaefendi'yi sevmek mi, Zaman Gazetesi okumak mı, Türkçe olimpiyatlarını alkışlamak mı, hükümeti eleştirmek mi, hukukun gereği olarak suçların soruşturulmasını istemek mi, FEM Dershanesi'ne gitmek mi, dershanede öğretmen olmak mı? Nedir Cemaat mensubu olmanın mihenk taşı?
Susuyorsunuz.
Çünkü Gülen Hareketi, bir kadro hareketi değil, ırk, dil, renk ayrımı yapmayan bir kalp ve zihin hareketi.
3-Sizin suç fişlerine göre "F tipi" diye yaftaladığınız insanların bunca yıl hukuk ve kanunlara aykırı hangi eylemleri görülmüş? Darbe dönemlerinde asker bulamadı.
Ya siz? Gösteremiyorsunuz.
Devlet kadrolarında "Cemaat'e yakın" diye suç işleyerek fişlediğiniz kişilerin zerre kadar hukuka aykırı bir eylemini tespit etmiş olsaydınız, canlarına okuyacağınızı, zindanlarda çürüteceğinizi tüm kamuoyu görüyor ve çok iyi biliyor.
Sorun şudur: Gülen Hareketi'nin her şeye hatta siyasete rağmen hukuka ve adalete dayanması ve hukuk/demokrasi dışı her faaliyete "hak namına" bile dense mesafe koyması.
Siyasal hareketlerle Gülen Hareketi'nin ayrışma noktası da burasıdır.
Siyasal iktidar için Gülen Hareketi'nin "her hâlükârda hukuk ve demokrasinin gereği"ni istemesi, "sorun" olarak algılanmaktadır.
4-Devlet kademelerinde özel dünyasında ülkücü, solcu, devrimci, sosyal demokrat ve liberal kamu görevlileri olduğu gibi, Gülen Hareketi'ni takdir eden, Hocaefendi'yi sevenler de doğal olarak bulunacaktır.
Değerlendirme kriteri nedir?
Kamu görevlilerinin hukukun ve kanunların gereği içinde hareket edip etmedikleri.
Hukuka uygun hareket edip, görevini liyakatle yapan kamu görevlilerini sürgünlerle/tasfiyelerle taciz etmek, kalp ve zihinlerdeki düşünce ve sevgileri cezalandırmaktır.
Evet, hükümet düşünceleri cezalandırmaktadır.
Hem niyet okuyarak hem de delilsizce.
5-Yalçın Akdoğan sorumsuzca söylediği, sonra da tevil ederek geri adım atmaya çalıştığı "kumpas" iddiası için, bir tane kırık dökük bile olsa delil gösterebildi mi?
İddiasını çirkin bir dedikodu olmaktan öte götüremeyeceğini Akdoğan da biliyordu.
"Orduya kumpas" iddiasından sonra geri adım atıp durumu tevil etmeye çalışacağını da biliyordu.
Bir gayesi vardı.
Vurup çekilecekti.
Akdoğan, yaptığı dedikoduyla Ergenekon ve Balyoz için yeniden yargılamanın toplumda konuşulmasına ön ayak oldu.
Amaç da buydu.
Gülücük ve ittifak nağmeleri
Akdoğan bu hamlesiyle Ergenekon ve Balyoz'u aklamak ama bunu AK Parti girişimi olarak değil, hukuki bir sürecin sonucu olarak gösterme gayesindeydi.
Bir taşla çok kuş vurmuştu Akdoğan.
Öncelikle Gülen Hareketi'ni "kumpas" iddiasıyla ağır bir zan altında bırakıp biraz daha yaralıyordu.
Ayrıca yeniden yargılama için sanıklar, Genelkurmay ve Barolar Birliği'nin harekete geçmesini sağlamıştı.
Hem de Ergenekon ve Balyozcular'a "bakın aslında biz sizi seviyoruz" gülücükleri ve ittifak nağmeleri gönderiyordu.
Şimdi de bu rotada iade-i muhakeme için kanun makyajıyla hukukun önünü açma tartışması içindeler.
Oysa dedikodularla iade-i muhakeme işlemez.
Yalçın Akdoğan'ın tanıklığı bile yetmez. Tanıklığın bizzat Akdoğan'ın 'kumpas'a yönelik doğrudan görsel ve işitsel bilgisini içeren yeminli anlatımına dayanması gerekir.
Duyumlar ve istihbarat raporları ile CMK.311'deki yeniden yargılama kurumu işlemez.