« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

13 Oca

2014

Tırnak içinde “lider”!

Ahmet Turan Alkan 01 Ocak 1970

Önce övgü: Başbakan Erdoğan gerçekten lider kelimesinin içini doldurmaya hakkıyla lâyık bir siyasetçi. Yolsuzluk rezaletinin açığa düşmesinden sonra, Gezi olaylarında keşfettiği ve denediği ortamı germe siyasetini yine “başarıyla” uygulayarak kamuoyunu ikiye bölmeye muvaffak oldu: Bizden olanlar ve olmayanlar…
Bu bir liderlik başarısıdır ama tırnak içinde bir başarı. Evet, partisini hâlâ ayakta tutabiliyor; evet, basının çok büyük bir bölümünü yedeğine çekti; evet, yolsuzluk soruşturmasından artık neredeyse hiç bahsedilmez oldu; evet, ustaca bir hamleyle, bugüne kadar ülkenin başına gelmiş birçok fenalık ve talihsizlikleri Hizmet hareketinin üzerine yıkabildi.
Ülkenin en güçlü insanı, şu anda kendini ülkenin en mağduru gibi gösterebiliyor; hakkı yenilmiş, iftiraya uğramış, altı oyulmuş, aldatılmış fakat bundan ötürü pişman olup olmadığını hâlâ hissettirmeyen bir siyasetçi. Henüz elinde bilgi ve belge olmadığı halde, “Yakında açıklayacağız”, “Hepsini biliyoruz”, “İnlerine gireceğiz” gibi üstten alan sözlerle kendisini hâlâ güçlü ve duruma hâkim bir yönetici gibi gösterebiliyor.
Başbakan Erdoğan, bütün Türkiye ahalisini etkileyen bir illüzyon gösterisi yapıyor; en zayıf anında bile hedef değiştirip tansiyonu yükselterek kendisini ve partisini koruyabiliyor.
İşte yine “başardı”. Türkiye’de bir nebze olsun fikir ve kanaat sahibi herkes, Başbakan’ın kutuplaştırma rüzgârının tesiri altına girdi. Düne kadar Erdoğan’a demediğini bırakmayan müzmin derecede Erdoğan düşmanları bugün, “Bir yanda anayasal kurallara göre seçilmiş meşru bir hükümet dururken, mahiyeti tam olarak bilinmeyen ve şeffaf bir yapı göstermeyen güçlerin yanında yer alamam” diye yazabiliyor.
Bu bir liderlik başarısıdır; tersinden olsa bile...
Bir an için gerilimden Başbakan’ın kârlı çıktığını ve Türkiye’yi dört yıl daha yönetmek için halktan yetki aldığını tasavvur ediniz; bu tartışılmaz gücün yönetimi altında Türkiye’nin daha demokratikleşeceğini bekleyebilir misiniz? Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığı koruyabileceğine inanır mısınız? Emniyet güçlerinin sadece ve sadece hukuk devletinin yanında tavır alabileceğine güvenebilir misiniz? Böyle bir Türkiye’de bir başka yolsuzluk iddiasının âdilâne soruşturabileceğine itimadınız kalır mı? Basın hürriyetinden söz edebilir misiniz böyle bir Türkiye’de?
Ve en acıklı soru:
Demokratik hukuk devletinin en vazgeçilmez unsurlarından biri olan sivil toplum kuruluşlarının artık Başbakan’ın etki alanı dışında ve Başbakan’a rağmen varlığını sürdürebileceğini bekler misiniz?
Başbakan Erdoğan, yukarıda altını çizdiğimiz liderlik vasıflarını da kullanarak rengi ve aidiyeti ne olursa olsun bütün sivil toplum kuruluşlarını, dernekleri, baskı gruplarını, sendikaları, meslek odalarını ve hatta kendi partisini bile âdeta rehin alıyor. Bir ay kadar önce –biraz da metazori- hükümeti destekleyen bir gazete ilanının altına imza koymaya davet edilen STK’lar, aslında Başbakan’a bir mânâda “biat” vererek varlık sebeplerini tartışılır duruma getirmişlerdi. Dördüncü kere seçim kazanmış bir Erdoğan’ın şimdikinden daha demokrat ve şefkatli bir yönetim göstereceğine güvenmek, Sahra Çölü’ne kar yağmasını ummak cinsinden bir safdilliktir.
Erdoğan gerçekten büyük bir lider; en zayıf anında hiç beklenmeyen bir şey yaparak 50-50 bandına sıkışmış kamuoyunun kendine meyyâl kısmını rehin alıyor; istikrar havucuna mukabil istikrarsızlık sopası göstererek merkez sağ seçmeninin çaresizliğinden yararlanıyor.
Bu, gözü kara bir politika; bir nevi “benden sonra tufan” uygulaması. Bu tahlilleri fazlaca cüretkâr ve uçuk bulanlar, Başbakan’ın on gün içinde yargı, HSYK ve bazı savcılar aleyhine söylediği şeyleri ağır ağır okumalı ve bu listenin altına, adli kollukla ilgili yönetmelik değişikliğini ve emniyetteki akıl almaz sürgünleri ilave etmelidir. Asıl cüretkârlık budur.
Ergenekon hükümlülerini, Balyoz sanıklarını, hatta Yargıtay’daki şike sanıklarını bile günü kurtarmak uğruna “Devr-i sâbık” yaratmakla ümitlendiren Sayın Başbakan, yolsuzluk soruşturmasını unutturmak adına şapkadan tavşan çıkarmaya çabalıyor.
İllüzyonun başarılı olup olmadığını göreceğiz.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 14719

ulkucudunya@ulkucudunya.com