11 sene fark edilemeyen ‘paralel devlet’!
Selim Savaş Genç 01 Ocak 1970
Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları başladıktan sonra Türkiye, bu tarihî dosyaları değil de algıyı çok yönlü şekilde yönetme imkânı bulunan AK Parti iktidarının ‘paralel devlet’ iddialarını tartışmaya başladı.
Daha önce haber kanallarına kesinlikle çıkartılmayacaklar listesinde yer alan Hizmet hareketine yakın isimler, açık oturumların ‘paralel devlet’ ekseninde yapılabilmesi için ekranlara davet edilmeye başladılar. Davet sahiplerinin amacı, Hizmet hareketi hakkında sağlıklı bilgiler almaktan ziyade, tartışmaların yolsuzluk ve rüşvet ekseninde değil de Camia gönüllülerinin devlete sızdığı iddiası ekseninde devam etmesi. 11 senelik AK Parti iktidarı süresinde daha önce dershane ‘tehdidini’ Başbakan Erdoğan gündeme getirinceye kadar hiç görmeyen iktidar medyası, yolsuzluk ve rüşvet soruşturması akabinde daha önce hiç sezinlemediği yeni bir kavramı keşfetti: “Paralel devlet!”
AK Parti tam 11 senedir tek başına iktidarda. Şayet iddia edildiği gibi iktidara ortak olmak isteyen ya da siyasilerin politikalarını icra etmemekte direnen paralel ve örgütlü bir yapı bulunuyorsa, bahsi geçen bürokrat, üst düzey yönetici ve güvenlik birimleri, amirlerinin aksine hangi politikalara imza atmış ya da amirlerinin yasalar çerçevesinde hangi emirlerine uymamış? AK Parti aktörleri bugüne kadar mezkur iddialar çerçevesinde (daha önce fişlenmiş) kaç Hizmet gönüllüsü memur ve bürokrata soruşturma ya da dava açmış? Bahsi geçen ‘paralel devlete’ tam 11 sene rastlamayan AK Parti, yolsuzluk ve rüşvet soruşturması ile birlikte yakın geçmişte başkalarının tekrarlayadurduğu tezleri gündeme getirdi? Türkçe Olimpiyatları’nda övgüler yağdırılan bir kitlenin devleti ele geçirdiğini soruşturmaların başlaması akabinde iddia etmek ne kadar inandırıcı olabilir?
‘Paralel devlet’ iddialarına paralel olarak AK Parti’nin kurucularından ve eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, hükümetin dar ve oligarşik bir kadro tarafından yönlendirildiğini iddia ederek istifa etti. Karar alma sürecinde etkin olduğu iddia edilen bu dar kadroyu, ortak akıl ve toplumun beklentilerinin dikkate alınmasına engel olan alternatif bir adres olarak gösterdi. İdris Naim Şahin, ‘özel akıllı kişiler ve sorgulanabilir anketlerin’ karar alma sürecinde ön plana çıktığını ve bu sürecin ulusal bütünlüğe zarar verdiğine işaret ediyor. Anketlerin varlığından zaten haberdardık. Başbakan’ın hemen her konuda sık sık anketlere başvurarak söylem ve politika geliştirdiğini biliyoruz. Burada puslu gibi görünen bilgi ‘özel akıllı kişiler’. Devletin kurumlar, kurallar ve ilkeler bütünü olduğunun altını çizen Şahin, bize bir şeyler söylemeye çalışıyor. “Başbakan’ın danışmanları” demiyor. Ya da sanki sadece onlar olmadığı için farklı ve daha geniş bir kitleyi işaret ediyor. Karar alma sürecinde bir bakanı rahatsız edecek kadar etkin olan ekipte kimler var?
İdris Naim Şahin’in bu ifadelerini okuduğumda son Abant toplantısında kulak misafiri olduğum bir bilgi kırıntısı aklıma geldi. Alevilerin tüm haklarının verilmesine Diyanet’in mâni olduğunu iddia edenlere karşı, kahve molası esnasında iki entelektüelin kendi aralarında konuşurken ‘Bu bilgi doğru değil, hakların tanınmasını ilahiyatçı bir profesör keskin tavrı ile engelliyor’ yorumunu yaptıklarına şahit oldum. İdris Naim Şahin’in işaret ettiği ‘Hükümet etmede, niyetlerinden emin olunmayan bürokratik ve politik dar bir oligarşik kadronun tavsiye, yönlendirme ve etkinliğinin…’ itirafı tüm istifa kararlarından çok daha önemli bir veridir. Bu bilgilerden elde edebileceğimiz en önemli çıkarım, hayati meselelerin ülke bütünlüğünü tehdit edecek ve yüksek tansiyonun düşmesine hiçbir zaman müsaade etmeyecek bir süreç akabinde alındığı iddiasıdır.
17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında yürütmenin yargıya müdahale edebilmek için sarf ettiği panikatak çaba, polislerin görevden alınması ve adli kolluk görevlilerinin mahkeme kararını yerine getirmemesi, kadim devlet aklından ziyade alternatif ‘dar ve oligarşik’ bir yapının tepkilerine benziyor. Twitter üzerinden devletin acımasız geleneklerini hatırlatan müsteşar, faili meçhul suikastların ülke için iyi olduğunu savunan basın mensupları, AK Gençler’e giydirilen kefenler ve satır aralarına saklı tehditlerle Türkiye’nin sorun çözme yöntemi endişe verici boyutlara doğru yol alıyor. Yargıya ‘Siz de temiz değilsiniz!’ çıkışının yapıldığı ülkede bireylerin hangi kuruma ya da devlete nasıl güveneceğinin de anlatılması gerekiyor. Benden sonrası tufan anlayışı Türkiye’yi adım adım çıkmaz bir sokağa götürüyor.