Komplo teorisi zirve yaptı
Şahin Alpay 01 Ocak 1970
Komplo teorisinin, Türkiye’de ve dünyada beyinleri zehirlemekte olduğunun farkına varmam, 1970’lerin sonlarında, zihnimi esir alan, gerçekleri çarpıtan Marxist paradigmayla hesaplaşma süreci içinde oldu.
Türkiye’de komplo teorisiyle naçizane mücadelem, siyasî mülteci olarak bulunduğum İsveç’ten yurda dönüşümden kısa bir süre sonra, çağdaş bilim felsefesine damgasını vuran filozof Karl R. Popper’in (1902 – 1994) “Toplum bilimlerinde öndeyi ve kehanet” başlıklı makalesini Türkçeye çevirmekle başladı. Makale, değerli Mete Tunçay ağabeyimizin “Karl Popper’in Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı” başlığıyla çevirdiği, Bryan Magee’nin kitabına ek olarak basıldı. (Remzi Kitabevi, 1982)
O gün bugündür, demek ki 30 yılı aşkın bir süredir, komplo teorisinin beyinleri nasıl zehirlediğini anlatmaya çalışan yazılar kaleme aldım. Bunların en eskilerinden bir iki örnek vereyim. “Dış düşmanlar, iç düşmanlar” başlıklı bir yazıda şöyle demişim: “Bazen bir milli ‘paranoya’ya, yani yersiz korkulara kapılma hastalığına sahip olduğumuz izlenimine kapılıyorum. Hemen tüm önemli sorunlarımızın Türkiye’yi bölüp parçalamak, devletimizi yıkıp dağıtmak, en azından sürekli zayıf kalmasını isteyen dış düşmanlar ve onların içteki uzantıları tarafından yaratıldığını düşünenlerimiz o kadar yaygın ki… Kimilerine göre Türkiye’deki bütün olumsuzluklar ve kötülükler komünistler ve onların yerli ajanlarının eseridir… Kimilerine göre tüm kötülüklerin ardında emperyalistler ve yerli işbirlikçilerinin oyunları yatar… Kimilerine göre de bu kötülükler Siyonistlerin ya da Hıristiyan misyonerlerin işidir.” (Cumhuriyet, 27.11.1991.)
“Komplo teorisi ve tarihten çektiğimiz” başlıklı başka bir yazıda, Popper’e gönderme yaparak komplo teorisinin ne olduğunu şöyle açıklamaya çalışmışım: “Komplo teorileri, dinsel inançların laikleşmesinin bir ürünü. İnsanlar toplumsal olayları önce Tanrı ile açıkladılar. Sonra Tanrı’nın yerini doğa yasaları, daha sonra tarih yasaları aldı. Dinsel inançların laikleşmesinin en ilkel biçimi de komplo teorileri… Toplumsal olayların yaratıcısı olarak kapitalistler, emperyalistler, komünistler, faşistler, masonlar, siyonistler, ilh. böyle sahneye çıktı. Oysa toplumsal olayları anlamaya ve açıklamaya çalışan sosyal bilimlerin konusu, toplumsal eylemlerin aktörleri olan milyonların ‘tasarlanmış eylemlerinin, tasarlanmamış sonuçlarını’ incelemektir. Komplo yapılmaz diye bir şey yok, ama komplolar çok ender olarak başarılı olabilir.” (Sabah, 6.12.1993)
Doğrusu, aradan 30 küsur yıl geçtikten sonra, dört dörtlük bir komplo teorisinin sadece Türkiye’nin en İslamcısından en laikçisine kadar herkesi değil, normal olarak sağlıklı düşünmesini bekleyeceğiniz kimseleri dahi esir almasına tanık olacağım aklımın ucundan geçmemişti. Bugün akşam yatıp sabah kalktığımız “Fethullahçı komplo, kumpas” teorisine göre: Balyoz ve Ergenekon davalarını “Fethullahçılar” uydurdu... KCK - PKK üyeliği iddiasıyla yargılananları onlar hapse attırdı... MİT müsteşarını onlar tutuklatmak istedi... On binlerce kişinin telefonlarını dinleyen onlar... Seks kasetleriyle politikacıları teşhir eden onlar... Şikeden mahkûm kulüp başkanı onların tezgâhına geldi… “Büyük rüşvet ve yolsuzluk” soruşturması AKP hükümetine karşı, ABD ve İsrail’in tezgâhlayıp onların uyguladığı bir tuzak... Paris’te katledilen üç PKK’lı kadın aktivisti de onlar öldürdü, Suriye Türkmenlerine yardım götüren TIR’ı da onlar aramak istedi… Hatta Uludere katliamını da onlar yaptı!
Birçokları laikçi ya da İslamcı önyargılarıyla bu “teori”yi benimsiyor. Bunu pazarlayanların amacı ise muhakkak ki yapılan yanlış işlerin, işlenen suçların örtbas edilmesi.