Koyun, kurt, Ömer!
Ahmet Turan Alkan 01 Ocak 1970
“Kaçınılmaz hata”, yargı kararına geçti. Öyleyse en azından bir hata var demektir. Nedir o hata? Devletin meşrû silahlı güçleri tarafından, üç-dört saat düşünüp taşındıktan sonra 34 sivil vatandaşın öldürülmesi!
Kararda operasyonun başından nihayetine kadar askeri mantığın nasıl işlediğini, hangi safhalardan geçildiğini, nerelerde tereddüd edildiğini okuyabiliyoruz; görmediğimiz tek şey sivil mantığın bu operasyonun neresinde olduğu...
Askeri mahkeme ancak asker kişilerin eylemlerini konu edebilir, bu doğru. Öyleyse, “Ölenler sivil, öldürenler hata ile olsa bile asker; bu davânın askeri mahkemede ne işi var?” diye sormamız gerekmez mi?
Gerekmez.
O yol kapanmış ama çoktan. Kısa hikâyesi şöyle: Önce TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu araştırıyor hadiseyi ve raporunda kasıt olmadığını karara bağlıyor ve yargıya havale ediyor. Diyarbakır C. Başsavcılığı, kendine gönderilen dosyaya hakkında Haziran 2013’te görevsizlik kararı verip dosyayı askeri yargıya gönderiyor.
İşte o meşhur “Kaçınılmaz hata” kararı askeri mahkemeye ait. Kararın Askeri Yargıtay’da temyizi mümkün ama, iç hukuk yolu fiilen tüketilmiş gibi görünüyor.
Ee, sivilin kabahati yok, askerin kabahati yok, yürütmenin kabahati yok. “Kabahat ölende” diyecekler, ayıp olur diye söylemiyorlar herhalde.
Roboski, milli hudutların dışında. Hudut ötesi askeri harekâtların karar mekanizması farklı; nitekim mahkeme, nihai kararın Genelkurmay başkanı tarafından verildiğini belirterek askeri yargının kapsam sınırında duraklıyor. Bu karar asker kişileri ilgilendiriyor ve zaten sanık listesinden böyle olduğunu anlıyoruz: Bir kurmay albay, iki tuğ, bir kor, bir de tümgeneral. Askeri mantık, olayın kendisiyle ilgili kısmına bakıyor.
Eleştiriler, askeri yargı mantığıyla ilgili değil: Böyle önemli bir karar, siyasi otoriteden bağımsız ve habersiz icra edilemeyeceğine göre 34 kişinin ölümünden “Kaçınılmaz hata” ile de olsa sorumlu tutulacak bir mercî daha olması lâzım değil midir?
O mercî siyâsî kişilerdir, yürütmedir, hükûmettir. Askeri yargının “oldu bir hata; gitmeyelim üstüne” tarzındaki kararı hükûmeti kapsamıyor ve kapsayamaz, o suali askerî olmayan yargı soracak. Askeri olmayan yargı çoktaan ellerini yıkayıp kurulamış bile.
Bana göre “Kaçınılmaz hata” bizatihi budur; siviliyle askeriyle Roboski dramında yargının tutumu hatalı; üstelik öyle sıradan kaçınılmaz filan değil, bal gibi kaçınılabilir bir hata!
34 kaçakçının öldürülmesini kaçınılmaz hataya bağlamak, emri icra eden askeri personeli kurtarabilir de operasyonun siyasi sorumluluğu hâlâ ortada. En azından, “Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu/ Gelir de adl-i İlâhi Ömer’den sorar onu!” mısrâlarıyla İslâmi edebiyata giren efsâne böyle gerektirir; öyle zannediyorum ki şiirdeki hadiseye bizim mahkemeler bakmış olsaydı, “Kurdun hatâsı yok, koyunun da hatâsı yok; Ömer hepten hatasız; bu olsa olsa kaçınılmaz bir hatadır” deyip dosyayı dürüp büker ve Kenar-ı Dicle’ye atardı.
Hangi mahkeme neye hükmederse hükmetsin; mazlumların ve mâsumların âhını külleyip ind-i İlâhi’de kimse ortadan kaldıramaz ve bu iş “Yolsuzluk iddiaları Beytülmâl’i ilgilendirmiyor; öyle olsaydı çok fena yapardık” tarzındaki laga-lugalarla kamuoyunu kandırmaya benzemez. Kul hakkıdır; ateşte yanmaz, suya batmaz.
Ben kaçınılmaz hata kavramıyla gönlünü ferahlatanların yerinde olsam, bu hesâbı, öteki dünyaya bırakmazdım!