« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

13 Oca

2014

Yüzakı savcı, yüzakı polis

Ali Ünal 01 Ocak 1970

Bir iktidar için iki meşrûiyet kaynağı vardır: halkın seçimi ve hukuka bağlılık. Halk tarafından seçildikten sonra iktidarı bağlayan, sadece hukuktur ve hukuk karşısında yöneten de, yönetilen de, peygamber de, sıradan bir kişi de, aynı derecede sorumludur.
Hattâ örnek olması ve gücü elinde bulundurmaları açısından yönetenler, hukuka yönetilenlerden daha çok bağlı kalmalıdırlar.
Yönetmenin temelinde adalet yatar. Adaletin birinci kaidesi, herkesin hukuk karşısında eşit ve her hakkın aynı derecede kutsal ve korunur olmasıdır. Hakkın büyüğü, küçüğü olmaz ve hiçbir hak, başka bir hak için, meselâ, bir ferdin hakkı, toplum hakkı için feda edilemez. Adaletin, hukukun ve meşrûiyetin ikinci önemli kaidesi, Kur’ân’da da pek çok yerde zikredildiği gibi, kimse, bir başkasının suçuyla yargılanamaz ve cezalandırılamaz. Meselâ, bazı yargı veya emniyet görevlileri hata yapmış, sözgelimi, bugün delilsiz iddia edildiği gibi, bir “paralel yapı”ya kanun dışı çalışmış bile olsa, hiç suçsuz yüzlerce emniyet görevlisi, şüphe üzerine dahi herhangi bir şekilde cezalandırılamaz, yargı hedef alınamaz. Aksi davranış, katmerli zulümdür.
Bir iktidarın meşrûiyetinin bir diğer temel vasfı olarak, idarecilik, hizmetçiliktir. Peygamber Efendimiz’in (sas), “Bir halkın efendisi, onların hizmetçisidir.” pırlanta sözü, bunun en özlü ifadesidir. Devlet, halk için vardır ve halkın, kamunun yararına göre davranmak mecburiyetindedir. Dolayısıyla devlet, hangi sebeple olursa olsun, hem de kendisiyle bağlı bulunduğu kanunların dışına çıkarak, kendine göre hayırda da kullanacak olsa, komisyon karşılığı ihale veremez. Çünkü kanunların emrettiği ihale ile komisyon karşılığı ihale verme, aynı şekilde neticelenmez. Komisyon karşılığı ihale alan firmanın bu komisyonu masrafa dâhil edip, meselâ kullanılması gereken malzemeden eksiltmeyeceği de garanti değildir. Ayrıca, alınan o komisyonu bütün kamunun helâl etmesi gerekir. Rüşvet için ise Kur’ân gibi, Peygamber Efendimiz’in beyanı da açıktır: “Rüşvet alan da, veren de, Ateş’tedir.”
Kamu malına bir kuruşluk zarar, nüfusun tamamıyla, hattâ ondan etkilenecek gelecek nesillerin nüfusuyla da çarpılır. Hayber Savaşı sonrası Sahâbe, “Falan şehid, falan şehid, falan şehid.” diye sayarken, Peygamber Efendimiz (sas), biri için “Ben, onu Cehennem’de görüyorum.” buyururlar. Araştırılır, o kişi, paylaştırılması gereken ganimet malından bir abayı kendisi için saklamış, yaraları sebebiyle kullanamadan da vefat etmiştir. Kamu malından bir aba bile (ç)almanın günahını şehidlik de kurtaramaz.
Bütün bu değişmez ve evrensel gerçekler ışığında, savcıların kolluk kuvvetiyle birlikte yaptıkları rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, aslında iktidarı da aklayacak yüzakı bir operasyondu. İktidar, bunu sahiplenip, “Demek kirlenme var, sonuna kadar gidin!” diyebilseydi, kendisini de kurtarırdı. Ki, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın 2008 yılına kadar YAŞ toplantılarında bazı subayların ordudan atılması karşısında şerh düşme dışında ve kendilerine, ailelerine yapılan hakaretler karşısında hiçbir şey yapamadığı askerî vesayetten bu ülkeyi aynı yargı ve emniyet kurtardı. Önüne gelen suç emareleri karşısında savcının hem kamu adına yapması gereken, hem de kanunlarla belirlenen vazifesi, elbette suçu ve suçluyu araştırmak, polise düşen de, savcının emrini yerine getirmektir. Türkiye’yi askerî vesayetten kurtardığı gibi, hem de iktidar içindeki kirlenmişliği temizleme teşebbüsüne cesaret edebilen savcıların ve polisin ancak sadece alnından değil, ayaklarının altından da öpülür. Ve bir gün elbette öpülecektir. “Küfür devam eder, zulüm devam etmez.”

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 11839

ulkucudunya@ulkucudunya.com