“Kürtçülük” mevzi kazanıyor!
UFUK SÖYLEMEZ 20 Kasım 2007
DTP adlı siyasi görünümlü organizasyon, Ankara’daki Genel Kongresi’nde karşı karşıya bulunduğumuz meselenin özünü bütün pervasızlığıyla ortaya koydu. Artık görmek istemeyen gözler görsün: Türkiye içerden, DTP desteğinde PKK eksenli, dışarıdan Kuzey Irak merkezli Kürtçülüğün birleşik saldırısı altında. Aralarında danışıklı bir dövüş sürdüren Kürtçü bölücüler, bazı sözde müttefiklerimizden aldıkları örtülü ve açık dış destek sayesinde hedeflerine doğru belirgin mesafeler kaydediyorlar. Öyle ki, güya şiddeti önlemek için mensubu olduğu geleneğin milliyetçi çizgisine bakmadan, bölücü teröristlere dağda dolaşacaklarına düz ovaya inip siyaset yapsınlar demeye niyetlenip koca DYP’yi hüzün verici bir konuma sürükleyen Sn. Mehmet Ağar’ın düşüncesi meğer çoktan gerçekleşmiş. Ellerinde silah dağlarda konuşlandıkları kapı gibi resimlerle belgelenip ispatlanmış çete mensuplarının sempatizanları, eşleri, avukatları Türk Milleti’nin tam kalbine, yüce Meclis’e çöreklenmiş.
Kritik noktanın delili
TÜRK Milleti’ni acılara gark eden 21 Ekim Dağlıca Sınır Karakolu’na yapılan hain saldırıdan beri yaşamak ve şahit olmak zorunda bırakıldığımız gelişmeler sadece utanç verici değildir. Aynı zamanda Türkiye’nin beka sorununda çok kritik bir noktaya geldiğimizin delilidir. Her gelişme, hepimizin aklına ‘Acaba biz bitmeyen bir kâbusu mu yaşıyoruz?’ sorusunu düşürmektedir. Düşmanlarca en hafif deyimiyle çekingenlik ve özgüvensizlik olarak algılanacak tavırlar siyasi hayatımıza egemen olmaya başlamıştır. Vatanseverliğinden zerrece şüphelenmediğimiz ana muhalefet lideri Sn. Deniz Baykal dahi, açılım adı altında, bölücülükte gemi azıya almış olan Kürtçülük taraftarlarına ve medyadaki açık-örtülü destekçilerine cesaret veren zamansız bir teşebbüste bulunmuştur.
Habis niyetli yıkıcılar
ŞÜPHESİZ, bu tür öneri paketleri, zamanı çok iyi seçilmek kaydıyla, karşı karşıya bulunduğumuz sorunun çözümünde bir çare olarak düşünülebilir. Kürt asıllı Türk vatandaşların kalplerini kazanmak da, sınırlarımız dışındaki mesela Kuzey Irak’taki sade Kürtlerin Türkiye’ye karşı iyi duygular beslemelerini sağlamak da önemlidir. Ama aslına bakılırsa Türkiye’nin gerçekleri bunlar için zaten yeterlidir. Kürt asıllı Türk vatandaşları hiçbir haktan ve özgürlükten mahrum değildirler. Hayatın bütün alanlarında, sanattan ekonomiye, turizmden siyasete önemli roller oynamakta, hızla zenginleşmektedirler. Kimsenin ne bürokraside ne özel sektörde Kürt olmasından ötürü ayrıma maruz kaldığı görülmemiştir, duyulmamıştır. Bunun olduğunu iddia edebilecekler ancak, habis niyetli yıkıcılar ve dış güçlerin ajanlarıdır; veya fitne fesat medyasının insanımızı Cumhuriyetin kurucu değerlerinden nefret ettirmek isteyen temsilcileridir.
Tahribattan kaçınmak
BU yüzden Başbakan’ın partisinde 75 Kürt asıllı milletvekili olduğu yolundaki açıklamasının, iyi niyetli olduğunu varsaysak dahi, hiç de hayırlı bir tutum olmadığını söylemek mecburiyetindeyiz. Tıpkı Türkiye’yi alt kimliklere ayırması örneğinde olduğu gibi Kürtçü bölücüleri bir bakıma cesaretlendirici bir tavırdır. Onlara, yaptıklarımız boşa gitmiyor, sonuç alıyoruz duygusunu verebilecek hatalı politik bir yaklaşımdır. Devlet ve siyaset adamlığı bu tür yaklaşımların yapabileceği tahribatı görmeyi, dolayısıyla onlardan kaçınmayı gerektirir. Aynı husus, şüphesiz, emekli bazı yüksek komutanların, mesela Türk Milleti’ne sadakatinden şüphe duymadığımız Sn. Aytaç Yalman’ın bir gazetede yazı dizisinde yer alan bazı görüşleri için de geçerlidir. Nitekim emekli komutanımız, görüşlerinin 2’nci Cumhuriyetçi, fitne fesat medyası tarafından nasıl istismar edildiğini gördükten sonra, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sorunun Kürtçülükten kaynaklandığı şeklinde bir açıklama yapma mecburiyetini hissetmiştir.
TBMM’ye çöreklendiler
SONUÇ olarak, milletçe ayağa kalkmak, kendimize gelmek zorunda olduğumuz günlerdeyiz. Son DTP Kongresi’nde Türkiye’nin yerel hükümetlerin idaresinde özerk bölgelere ayrılması yolundaki önerilerin parti programına geçirilmesi, Kürtçülüğün ne kadar mevzi kazandığının bir göstergesidir. Aynı şekilde dağda dolaşanların düz ovaya inmekle kalmayıp, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çöreklenmeleri bunların kazanımlarının başka bir işaretidir. Buna karşılık, Cumhuriyetin kurucu ruhu ve değerleri için ulusal çıkar/ milli duruş ekseninde birleşme vakitleri çoktan gelip de geçmekte olanların sergiledikleri dağınıklık iç burkucudur. Türkiye, Kürtçülük fesadının mevzi kazanmasını engellemekte biraz daha zaman kaybettiği takdirde, korkarım, çok daha kötü şeyler yaşayacağız. Çok daha ağır bedeller ödeyeceğiz. Bizden uyarması!